Bir yılbaşı yazısı: Füruzan Şekerşerbet’in kutusu

Ben Füruzan Şekerşerbet. Keyifsizim bütün sinirlerim harap vaziyette. Üç beş gün önceydi. Kendisini benim sahibim olduğunu sanan kibirli Han’fendi’nin, artık olağan hale gelen elektrik kesintisi nedeniyle yakıp orta sehpaya bıraktığı mumlardan birine, ramak kaldı bıyıklarımı kaptırıyordum. Hiddetimin bir bölümünü, atlattığım bu felakete sessiz kalan hayvan sever derneklerine yöneltmemin bir sakıncası olmaz sanırım. Düşünebiliyor musunuz, incecik tel tel bıyıklarımın mum alevinde tutuşması halinde başıma gelebilecekleri. Kesin söndüremezdim ve bana göre “sıfır”, kimilerine göre “elli altı” olan bedenim, büyük bir ihtimalle bir alev topuna dönebilirdi.

Bilmeyenler için yazıyorum: Ben bir Siyam kedisiyim.

Bu kadın yemin ediyorum beni deli edecek! Ya pos bıyıklı kel herife ne demeli? Güya beni uyarmış, dikkat etmeliymişim, bir söz varmış, deyim mi miymiş, yoksa atasözü müymüş neymiş kediyi merak öldürür, keçiyi yardan bir tutam ot düşürürmüş… Şimdi keçi nereden çıktı… Otun benimle ne ilgisi var… Bunu halen anlayamadınız mı, bana yapılan komplo be komplo…Yahu sekiz yıldır dostum bildiğim bu kel ve pos bıyıklı adam da benden yüz mü çevirdi ne? Evdeki paralel yapılanmaya sessiz kalıyor! Şu kadına iki laf etmiyor.

Şimdi de “kutu” diye tutturdular... Emin değilim ama galiba benim kum kutumdan bahsediyorlar. Ne olmuş ki kutuma? Yahu ne yapacaktım yani, çiş ve öbürsünü yaptıktan sonra güzelce kapatıyorum kumla üstünü… Ancak bu pisliği artık kapatamazmışım! Kendimden kuşkulanmaya başladım. Her “kutular” deyişlerinde, evin bana “tahsis” edilmiş küçük tuvaletine bir koşu gidip, aralık duran kapısından kafamı uzatıp bakıyorum hem “lar” değil, sadece bir tane kutu var hem de yaptığım “pisliğin” niye “pislik” oluyormuş onu da anlayabilmiş değilim ya, üstünü güzelce kapatmış olduğumu görüyorum. Ulan alt tarafı kum be kum! Ayda bir defa üç otuz paraya aldığınız kumdan ve sekiz yıldır kullandığım kutudan bahsedip duruyorsunuz akşamdan bu yana… Şu kadar dolar, şu kadar bilmem ne, şu kadar tele kutulardan çıkmış. Bir koşu gidiyorum, olur a ama nafile… Benimkinde malum şeyden başkası yok!

Anlaşıldı… O yanık bırakılan mum filan… Onun erişebileceğim bir noktada tahrikkar bir edayla bir o yana bir bu yana… Kendimi bir anda Özdemir Asaf’ın mısralarının arasında buldum. Kedi dostu yazarlardandır. Onu severim. Şöyle der bir şiirinde ve ezberimdedir: “Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü / geldi mumun yanına, o oyuncakçasına / bir baktı, bir daha, bir daha baktı / mumun alevinin dalgalanmasına/ uzandı bir el attı / bıyıklarını yaktırmadan anlayamayacaktı / ilk kez gördüğü mumun yakmasına / inanamayacaktı…”

Buyrun... Ben Füruzan Şekerşerbet, düzenlenen cehennemi tuzağa doğru uzanan bahtsız! Bu kadının bana olan olumsuz duygularını biliyordum da kocası olacak saftoriki de kendi yanına çekebilmiş olmasına aklım almıyor. Ağzından “değerli dostum” lafını düşürmeyen bu kel, evet düpedüz kelsin işte, adamın bana kurulan komployu görememesi beni hem kızdırıyor hem de tarifsiz derecede üzüyor! Kutular, kutulardan çıkanlar, üstü kapatılamayacak olan pislikler... Eminim o kadın koymuştur onları oraya. Hem zaten geçtiğimiz yılların birinde, galiba bunu daha önce sizlerle paylaşmıştım balkondan düşmüş ve günlerce bir poliklinikte yatmıştım dört bacak havada. O günlerde bunu talihsiz bir kaza olarak yorumlamıştım… Pırğğ… Meğer ne tuzaklar bozup bu günlere gelmişim.

İnanamıyorum duyduklarıma… Bütün gün uyumam nedeniyle yorgun düşen bedenimi biraz olsun dinlendirmek için akşam yemeği sonrasında uzandığım koltukta kestiriyordum. Mevlana’nın değer verdiğim sözlerinden biridir: “Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür…” İşitiyor ve görüyordum… Bizimkiler, bizimkiler dediğim, birisi nicedir ev içerisinde “paralel” yapılanma” heveslisi olduğu hususunda kuşkulandığım o kadın, öbürsü ise olan bitenden habersiz saftirik! Duyduğum ve dolayısıyla gördüğüm şu: Benim kutuya zaman zaman gelip, çok özür, sıçan, İsrail ve Faiz Lobisi’ymiş arkadaş!

Bir de bağış lafı dolanıyor ortalıkta. Güya kutudakiler Kosova’daki bir okula ve bilmem neredeki imam hatibe bağış için toplanmış da bir miktarı yerine ulaştırılmış ama yasalar, yol, yordam, şu, bu gibi nedenlerle evde kutuda tutuluyormuş. Bizimkiler sırıtarak bunun havadisini dinliyorlar tivi’de…Ne yani şimdi benim, çok özür dilerim bokumun bir bölümü Kosova bilmem ne okuluna, bir bölümü imam- hatip Lisesi’ne… Makbuzu, dekontu varmış… Ta Kosova’dan adamın biri, “almadık vallaha, alsaydık kayıtlarımızda gözükürdü” demez mi! Ne bu ya... Ulan kutum da kutuymuş hani! Herkes kendi bokunu temizlesin benim şeyimden, kutumdan ne istiyorsunuz, edep yahu!

Yoo, artık şurama geldi sokağa çıkacağım. Uzun bir süredir gündüzleri mutfak penceresine gelen üç sokak kedisi var. Evin Han’fendi’si bunları besliyor ve ben zaman zaman onları koyu bir muhabbette yakalıyorum.Yok canım neden kıskanacakmışım! Sadece onlara ad takıp birer kişilik kazandırmasını yersiz bulduğumu söyleyebilirim. Şunlara bakın: Pisinoza, Yeşil, Çalıkuşu… Son ikisini anladık tamam da tanrı aşkına “Pisinoza” ne oluyor! Pisinoza, şu yerleşik değerlere başkaldıran Filozof Spinoza’dan mülhem olmasın sakın! Bilgece duruşu, yukarıdan bakışları, ağırbaşlılığı… Ne yalan söylemeli diğerlerinden farklı bir yanı var. Az da olsa filozofik gibi!

İli dönemlerde biraz kıskançlık duyduğumu kabul ediyorum. Ancak altı aydır onlara yönelik düşüncelerimde olumlu gelişmeler başladı. Hatırlayacaksınız Gezi olayları yaşanıyordu. El ayak çekildikten sonra yorgun, gazlanmış ve ıslak bir vaziyette pencereye geliyorlar, burada uyumağa çalışıyorlardı Pisinoza ve arkadaşları. Sokak direnişlerine katıldıkları ve fena halde hırpalandıkları apaçık ortadaydı. Güneş yükseldikten sonra gerinerek uyanıyorlar ve neşelerinden gram kaybetmemiş vaziyette tekrar sokaklara düşüyorlardı. Olaylar duruldu üstünden altı ay geçti bunlar bizim pencerede artık her gece yatıya kalıyorlar… Ne diyordunuz?

Çapulcu!

Sahi, yahu bunlar Çapulcu galiba!

Evde pinekleyip, yok efendim kummuş, yok kutuymuş, yok İsrail’miş, faiz lobisinin şeyiymiş. Gidin başımdan... Ben Füruzan Şekerşerbet. Bir Siyam kedisiyim. Sokağa çıkmaya karar verdim… Hay siz çok yaşayın Çapulcular! Yeni yılınızı kutluyorum!