Bir yılbaşı yazısı: Füruzan Şekerşerbet (7)

“Kedilerden nefret eden insanlar bir dahaki sefer dünyaya fare olarak gelirler.”

Tırnaklarımı törpülerken arkasını mısır püskülüne çevirdiğim bu kanepeyi ele geçirmek için az uğraşmadım. Zira kanepe stratejik bir konumda. Televizyonun tam karşısına düşmekle kalmıyor yattığım yerden balkonu gözleme imkânı da sunuyor bana. Balkon demirinde tombul güvercinler… Yanlış anlaşılmasın onları görünce kanımın hareketlenmesi beslenme ihtiyacımla ilgili değil, tamamen atalarımdan miras avlanma güdüsünün bir tezahürü. Şöyle de diyebiliriz: Benimkisi sadece biraz oynaşmak. Zira mideye yönelik gereksinim evde sürekli istihdam ettiğim iki personel tarafından karşılanıyor. Kaldı ki on yıllık hayatımda sadece bir defa avlanmaya teşebbüs ettim. Onda da başarısızlığa uğradım. Geçmiş yılbaşı yazılarından birinde anlattığımı sanki hatırlar gibiyim. Burada kullandığım müphem ifadeyi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Hem sonra hangimiz sonu hüsranla biten bir teşebbüsü hatırlamak ister ki! Ayrıntıya girmeden şu kadarını söylemekle yetiniyorum: Uçmuştum be! Resmen dördüncü kat…

Sokağa sadece sağlık hizmeti almak için o da sepet türü bir kutunun içinde çıkıyorum. İtiraf etmeliyim her sene iki üç kez girdiğim o kutuya bir türlü alışamadım. Ne bileyim tuhaf bir tedirginlik işte. Onun dışında sokağa adımımı atmış değilim. Artık eksiklik de duymuyorum, gündüzleri pencere kenarından sokağı gözleme imkânı buluyorum nasılsa. Televizyon dışarıyla olan tek bağlantım. Olup bitenleri onun sayesinde öğrenmiş oluyorum. Bir de tabii ki personelimden erkek olanının sohbetleri var. “Eee işte böyle Füruzan Hanım” diye başladığında anlarım ki beni şenlendirecek. Televizyon dedim de… 

Onu televizyonda gördüm. Ülkenin iç güvenliğinden sorumluymuş. Kimsenin gücüne gitmesin ama aklıma geldikçe gülesim geliyor. Ben de, çok eskiden, hani daha küçükken, “yumuşak ünsüzleri” kullanmakta güçlük çekerdim. Söz gelimi “b”, ”g”, ”k”, ”l” harflerinin geçtiği sözcükler başıma dert olurdu. Bela bir şey canım. Bu “yumuşak ünsüzler” bir de “tonlu” olurlar biliyorsunuz. Çifte bela: Kutadgu Bilig… "Kuta”sı, eh, şöyle böyle çıkıyor ama “dgu” ve hele de arkasından gelen “Bilig”, nasıl çıksın… Mümkün değil çıkmıyor. Adam ter içinde kaldı. “Ku” diyor olmuyor. “tadgu” diyor, diyor ama “Ku”ya bağlaması gerekiyor, bağlayamıyor. Ali topu at! Bir de inat! Deli olacağım, yahu bırak kalsın, tamam alimsin, şahsın, şahbazsın ama çıkmıyor işte. Beceremiyorsun. Sen ancak, Yaşa Ali Yaşa… İster misin bu adam bir de “Tabgaç Uluğ Buğra Kara Han” demeğe yeltensin. Pırğğğ… Güldürdün beni… Adam danışmanlarından yardım almak için sağına soluna bakınıyor… Neyse, üçü beşi bir araya geliyor da eksik meksik de olsa bir şeyler çıkarıyorlar! 

Hatırladığım kadarıyla  bundan önceki güvenlikten sorumlu bekçi başının da, siz insanlar içişleri bakanı diyorsunuz, konuşma sorunu vardı. Hızlı konuşurdu kulağı çınlayasıca. Oğluna, evin aranması sırasında yakalanan rüşvet paraları için verdiği talimatın ses kayıtlarını dinlemiştim. Yalansam bıyıklarım tutuşsun, deşifresi alt yazıyla geçmeseydi şu kedi aklımla anlamam mümkün olmayacaktı. 

Geçmiş yıl tam olarak hatırlayamıyorum, oğlunun evinde üç-beş para kasası bulunmuştu dahiliye nazırının.  

Hatırladınız: brmlyndolarmıtmamoğluşumdanşmanlkhimmetidehalederiz. Harfleri aynen böyle yutarak ve patlamış mısır gibi konuşurdu. O aklıma geldi. Sahi nerelerde acaba. O ve öbürleri. Bir de biz kedilerin adı çıkmış hırsız diye! 

İnsan denilen canlı türünün evcilleşme sürecinin başladığı tarihten itibaren düştüğü komikliğe bakar mısınız. Geceleri rahat uyuyabilmem için gündüzleri uzanıp, sekiz saat kadar kestirdiğim kanepede yatarken keşfettim bunu. Komiklik mi dedim, sözümü geri alıyorum. Düpedüz “pişkinlik” demek daha doğru olacak. İnsan denilen mahluk, bir de mahlukların en şereflisi demezler mi, türlerinde var olan yapısal olumsuzlukların tümünü biz kedilere yüklemekte pek mahiridirler. Karakterlerindeki kötücül eğilimleri, personelimden olan kel adam hariç zira onu her şeyden üstün tutarım, biz kediler üstünden örneklerler: Nankör, hırsız, uğursuz…

Televizyondan izledim. Sinirden bıyıklarım titreşti… Bir pençe atsam da şunun yüzünü cırmalasam diye düşündüm yattığım yerden. Ne demek “aramızdan kedi geçti, ama kara kedi değil.” Bunu az önce sözünü ettiğim güvenlikçi var ya, hani bir türlü “Kutabilig” diyemeyen, pırğğğ ne oluyor ya ben de mi saçmaladım yoksa, neydi o, her neyse işte, onun başı söylüyor. Siz insanlar ona başbakan diyorsunuz. Gözlerimle gördüm başbakan efendi menemen saksısı gibi oturmuş, karşısında bir kadın söyleşiyorlar; bizimkilerden biri süzülerek aralarından geçti. Baş efendinin ettiği lafa bak, kadına  şirin gözükecek ya, kaşını gözünü oynatıp Küçük Hüsamettinlik yapıyor: Geçti ama neyse ki "kara değil”miş…   

Lafa bakın tanrıça Bastet aşkına! Günahını almayayım ama, vazgeçtim alıyorum be, bu adamdan her şey beklenir; Papaz Büyüsü, Kara Büyü falan dahi yaptırıyordur siyah kedilerin uğursuzluğuna inanacak kadar ortaçağ kalıntısı olduğuna göre.  

Haziran seçimlerinden sonra neler olmuştu, Baykal gitti Erdoğan’la görüştü. Hatırlayacaksınız. Ben bir kediyim beni tabii ki ilgilendirmez. Ancak arada Şero var. Ve Şero üzerinden kedilere yapılan hakaretlere sessiz kalamazdım. Bakar mısınız kedi Şero’ya atılan twitter mı diyorsunuz, miwitır mı diyorsunuz her ne haltsa atılan mesaja: “Seni oraya Baykal getirdi nankör kedi…” Daha önce zaten Milli Görüşçüler tarafından Tayyip Erdoğan, biz kediler aleminde ona Recep deriz, “nankör kedi” ilan edilmişti. Haydi buyurun. Baykal’ın da Receb’in de adlarına eklenen sıfatlar doğru olabilir  ama kedi nereden çıktı. Bizi ne demeğe bulaştırıyorsunuz bu işlere yahu!

Bu deli saçması şeylerle uğraşmaktan bitap düştüm, yoruldum. Yorulunca da acıkıyorum haliyle. Ne ki diyet yapıyorum uzun zamandır. Tabağıma konulanlar hem porsiyon olarak gayet az hem diyet olduğu için tatsız tuzsuz şeyler. Üç kilo fazlam varmış. Valla bıktım! Üstelik diyet mamalar daha pahalıymış, ithalmiş, dolar yükselmiş şuymuş buymuş. Neyse kim demişti şu lafı ve ne kadar hoş demiş: “Bir köpeğiniz olabilir ama bir ‘insanı’ olan kedilerdir, çünkü kediler için insanlar faydalı hayvanlardır.” Valla kim demişse doğru demiş. Personelimden bilhassa erkek cinsinden olanı gayet faydalı bir hayvan! Sağlık her şeyin başı. İyi kötü açlığımı bastırdıktan sonra kendimi dinlemek üzere kanepeme çekildim. Tam dinlenirken ve kendimi dinlerken bir haber daha:

“ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, çocuk yaştan itibaren kedi besleyen bireylerin yetişkinlik döneminde şizofren riski daha yüksek imiş.” Dondum kaldım. ”Miyyk” diye bir ses çıkarmış öylece kalıvermişim… Tut ki blok mermer. Kaskatı. Başıma geleni katılığım çözüldükten sonra, kadın personelimin öbürsüne, kel olanına anlatırken öğrenebildim. 

Bu araştırmayı yapanların biz kedilerden nefret ettiklerine katiyetle hükmetmiş durumdayım. Ne diyeyim, umarım ve ümit ederim ki bu türden olanlar ikinci seferlerinde dünyaya fare olarak gelirler. Bu kadar!

Ben Füruzan Şekerşerbet, yeni yılın adalet, eşitlik, barış getirmesini diliyor hepinizi solpatimle selamlıyorum!