Abide-i Hürriyet'in ölüleri

Abide-i Hürriyet, adı üstünde, Hürriyet Abidesi, aralarında üç subayın da yer aldığı yetmiş bir asker adına yapılmış bir anıttır. Mezarlığa dönüştürülmesi sonranın işidir. İkinci Meşrutiyet’in ilanının üzerinden henüz bir yıl geçmeden 31 Mart 1909’da baş gösteren gerici isyan sırasında öldürülenler adına yapılmıştır. Hayatını kaybeden  askerlerin isimleri  tek tek nakşedilmiştir anıta. Anıtın temeli, meşrutiyetin ilanının birinci yılına  denk  gelen ve “İyd-i Milli” (Milli Bayram) ilan edilen  23 Temmuz 1909 günü atılmış, 1911 yılında tamamlanarak açılmıştır.

Hiç akılda zikirde yokken anıtın mezarlığa dönüştürülmesine neden olan olay Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’ya düzenlenen suikasttır. Hakkında yazılanlardan öğrendiğimiz kadarıyla; paşa asabi tabiatlı, dik başlı ve hayli kibirli  Çeçen asıllı bir Harbiyeli idi. Son günlerde İttihatçılara olan kızgınlığı o kadar artmıştı ki söz edecek bir nefesçik takati kalsaydı itiraz edebilirdi buraya gömülmeye! Bildiğiniz inat işte!

Mahmut Şevket’in  cenazesinin Abide-i Hürriyet Meydanı’na  defnedilmesi bu alanın ittihatçı mezarlığı olmasının yolunu da açmıştır. Bu durum ironi olmalı, çünkü paşa, İttihatçılar arasında en az  İttihatçı olandır.  Mahmut Şevket Paşa gerici isyanı bastıran Hareket Ordusu’nun komutanı ve tecrübeli bir devlet adamı olması nedeniyle İttihatçılar tarafından getirildiği harbiye nazırlığından sadrazamlık koltuğuna, pek de içe sinmeden, evet, tamamen “yaşlı-başlı” tecrübeli devlet adamı  yokluğundan  oturtulmuştur. Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra İttihatçıların her türlü muhalefeti şiddetle bastırması, idamlar,hapisler,sürgünler; bizim Mustafa Suphi bile suikast bahanesiyle o günlerde sürgün edilmiştir, gazetelerin, dergilerin, derneklerin kapatılması, “sopalı seçimler” iktidarın şartsız ve şurtsuz  tam boy ele geçirilmesi suikasta yönelik bazı kuşkuları da beraberinde getirmiştir. Hele İttihatçılığı pek de ahım şahım olmayan birinin cenazesinin büyük bir gösterişle İttihatçıların Kâbe’si sayılan Abide-i Hürriyet’e kaldırılmış olması, o gün bu gün,  halkının ağzı torba değil ki büzesin, “İttihatçıların suç ortaklığını gizleme telaşı” olarak değerlendirilmesine vesile olmuştur. O gün alttan alta, bu gün açıkça!

Benim de fikrim oraya en az yakışanın Mahmut Şevket Paşa olduğu yönündedir. 

Mahmut Şevket 11 Haziran 1913’te öldürüldü. İki ay öncesinde, nisan ayında Resneli katledildi. Resneli Niyazi… Yiğit adamdı ve vaktiyle adı Enver’le birlikte “Kahraman-ı Hürriyet” olarak posta kartlarına ünlü geyiği ile birlikte resmedilmişti. Ahalinin dilinde Zaloğlu Rüstem idi. Şimdi bana  Abide-i Hürriyet Meydanı deseniz, ardından en çok kim yakışır diye sorsanız, ikirciksiz Resneli Niyazi derim. Makedon dağlarının en güzel çetecisidir! 31 Mart gerici kalkışmasının haberini alır almaz  Hareket Ordusu’nun  ön saflarında yer tutmuştur. Beş sene sonra katledildiğinde cenazesi yerde kaldı, Avlonya’da, bizim  bildiğimiz budur. İttihatçı iktidar vardı hükümette. İsteselerdi kuşun kanadında getirebilirlerdi Resneliyi ve Abide-i Hürriyet’in en yaraşır yerine konduruverirlerdi. Yapmadılar, çünkü onlar Abide-i Hüriyet’i “münhasıran” 31 Mart gericiliğine karşı dikmişlerdi. Mezarlık olsun diye değil. Mahmut Şevket günün icabı olarak oraya kaldırılmıştır. Moda değimle,ne diyorduk: Reel politik!

Devam ediyorum, Cemal Paşa, İttihat ve Terakki’nin ünlü “üçlü”sünden biridir. Mustafa Kemal Paşa’ya da en yakın olandır. 1922’de Tiflis’te bir Ermeni tarafından öldürüldü. Kâzım Karabekir Paşa Doğu Cephesi Komutanıydı. Gitti cenazesini aldı getirdi. Bilemiyoruz belki aklından geçirmiştir Hürriyet Tepesi’ni ama İstanbul henüz işgal altındaydı, baktı olacak değil, burası da “şehitlik” dedi ve Karskapı Şehitliği’ne defnetti Paşa’yı. İstanbul selamete kavuştuğunda artık İttihatçıların hükmü okunmuyordu. Orada bırakıldı. Halen orada yatmaktadır. Bana soracak olursanız yeri gayet iyidir. Zira Talat ve Enver’in vaktiyle onu İstanbul’dan uzaklaştırmak için epeyce uğraştıklarını biliyoruz. Falih Rıfkı’nın(Atay) yalancısıyız, “Zeytindağı” adlı anı kitabında Paşa’nın Enver’e bir suikast planladığını ancak sonradan korkup vazgeçtiğini yazar.Şimdi bu sözün ardına düşürsek, bize, Cemal Paşa  bu yola vaktiyle başvuran Yakup Cemil’in sonunu hatırlamış olmalı demek düşüyor! Her neyse, yattığı yer iyidir. Nakledilseydi, Abide’i Hürriyet Meydanı sıkı karışır Enver’le birbirlerine girerlerdi.

Talat  Paşa, 1921’de bir Ermeni tarafından öldürüldü. Evinden henüz çıkmıştı ki kurşunlandı. Berlin’de. Yaman adamdı… Öldürüldüğü güne kadar örgütünü ve örgütlülüğü savundu. Cenazesi 1943’te getirildi Türkiye’ye. Çeçen Mahmut Şevket’i saymazsak Abide-i Hürriyet’e ilk defnedilendir. Fikrimce buraya en çok yakışanın da Talat Paşa’nın olduğu yönündedir. Seçilen yer anıta oldukça yakın ve ferahtır. Ancak yarım asır sonra yanına Enver’in yatırıldığını görünce epeyce huylanmış olduğunu tahmin edebiliyorum. Kuşkusuz Enver’in kendisi de Talat’ın yanına yatmaktan  mutluluk duymamıştır. Dili olsaydı da konuşsaydı, biraz daha uzakça bir yeri tercih ederdi. Bundan emin olabilirsiniz. Sağ olasıcalar anlaşamazlardı! Talat halkçıydı. Bu yanıyla da sivil siyasete daha yakın düşerdi. Kurmuş olduğu teşkilat İstanbul’un irili ufaklı bütün esnaf ahalisini bir araya getirmişti ve “Büyük Efendi” Talat ‘ın göz işaretine bakardı: “Kara-Kol” diyoruz. Teşkilat-ı Mahsusa ise askeridir. Subayı ile, “başıbozuk”u ile yarı gizli çete. Enver’in eli-kolu idi ve tekrarlıyorum, sağ olasıca, harbiye nazırı olduktan sonra bile çeteciliğe olan eğilimini muhafaza etmiştir. Anlaşamazlardı.

Enver Paşa Türkistan Belçivan’da Kızıl Ordu ile girdiği çatışmada öldürüldü, 1922’de. Cenazesi 1996’da getirildi ve Talat’ın huzurunu kaçırmak için onun hemen yanına defnedildi. 96’dan beri   birbirlerine neler çektirdiklerini artık siz tahmin edin!

Atıf başka!

Mülazım Atıf Kamçıl…

Sonradan Cumhuriyet Türkiye’sinde milletvekili. Öncesinde çeteci. Abdülhamid, pek güvendiği Şemsi Paşa’yı temmuz başında dağa çıkan Resneli’ yi yakalaması için görevlendirir. Şemsi Paşa Manastır’da Abdülhamid’e rapor göndermek için girdiği postaneden  çıkarken, dal gündüz, hem de korumalarının arasında canım, bizim Atıf, Şemsi Paşa’yı kurşunlar. Bu Atıf o Atıf’tır! Atıf yaralı olarak kaçmayı başarır. Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in yanında yer alır. 1947’de bu dünyadan  göç eder. Kazasız belasız eceliyle ölüp Abide-i Hürriyet’e defnedilen ilk İttihatçıdır. 

1908’de Resneliden geri kalamam diyerek dağa çıkan Ohrili Eyüp Sabri (Akgöl),sonradan Cumhuriyet döneminde milletvekili; İttihat Terakki’nin bir dönem genel sekreterliğini yapmış olan Mithat Şükrü (Bleda) Cumhuriyet döneminde milletvekili, 50’li yıllarda Atıf’ı takip ederler. Vasiyetleridir. Atıf’ın yanına uzanırlar. Mithat Şükrü’yü bilemem ama Eyüp Sabri ve Atıf’ın Talat’tan biraz olsun uzak durmaları iyi olmuştur. Çünkü Talat’tan pek çok çekindiklerini öğreniriz yazılanlardan. İkisi de Envercidir. Kemalci olmaları sonranın işidir.  

Unutuyorduk, Meşrutiyet’in fikir babası,Abdülhamid’in belalısı  Mithat Paşa’nın başsız bedeni de 1951’de Taif’ten getirilerek adına yakışır bir törenle buraya defnedilmiştir. Kesilen baş uzun yıllar önce, 1884, Abdülhamid’e gönderildiği için bulunamamıştır. Vesselam.