Gezi’den Ertuğrul Özkök’ler çıkar mı?

Ertuğrul Özkök eskiden beri söyler bunu zaten ya, Gazeteciler.com’da yayımlanan söyleşisinde de tekrar edince, yeniden düşünme fırsatı verdi.

Adnan Berk Okan’ın sorusu şöyle: “Delikanlılık yıllarında çiçek çocukluğa özendin mi? Yoksa ideolojik takılma falan mıydı?”

Sorudaki “ideolojik takılma” lafı üzerine, kullananı epey hırpalayacak uzun bir yazı yazılabilir ama, şimdilik bir kenara bırakalım.

Özkök şöyle yanıt veriyor: “Gençliğim Marksizm’le, pop kültür ve hippilik arasında gidip gelmeyle geçti. Ama samimi olarak söylemek gerekirse galiba hayatımda her şeyi trend veya moda olduğu için yaptım. İsyankârdım. Hala öyleyim. Ama isyanım hiç bir zaman kitlesel bir kalabalık arasında erimek şeklinde olmadı. O nedenle gençliğimde solcuların çoğu beni solcu saymadı. Hiç te umurumda olmadı. Benim sol kafam, bağımsız olma, birey olmak, kalabalık içinde kaybolup gitmemek, duvarda herhangi bir tuğla olmamak biçimindeydi. Hâlâ da öyleyim. Ve galiba öyle öleceğim.”

Gençliğinde “moda olduğu için” solcu olup, sonradan Türkiye’nin, şu an içinde yaşadığımız siyasi bok çukuruna dönüşmesinde en kritik rollerden birini üstlenmek...

Tesadüf değil. Rejimdeki köklü dönüşüm dönemlerinde her zaman böyle tiplere görev verilir.

Peki, ister istemez akla şu soru geliyor: Yirmi yıl sonra, -eğer hala kapitalizm ayakta kalmışsa- medyanın baş köşelerinde “Gezi zamanlarında moda olduğu için solcuydum. Ama bana göre Gezi, kitlelerin arasında erimek değil, herkesin birey olarak, yalnızca kendisi adına isyan etmesiydi. Hala böyle düşünüyorum” der mi?

Hiç şüpheniz olmasın: Bunlardan çıkacaktır.

Peki işin panzehiri nerede?

Basit: Ertuğrul Özkök solculuktan ne anlamışsa, tam tersini yapmakta...

Kitlesel bir kalabalığın içinde erimekte...

Duvarda bir tuğla olmakta...