Uluslararası Bankaların Öngörüleri Tökezliyor mu?

The Institute of International Finance (IIF) dev finans şirketlerinin, uluslararası bankaların bir kuruluşudur. Genel Müdürü Charles Dallara Yunan borçlarıyla ilgili son müzakerelerde bankaları, özel alacaklıları temsil etmiştir.

IIF her yıl Yükselen Piyasa Ekonomilerine Sermaye Akımları başlıklı birkaç rapor yayımlar. 24 Ocak 2012 tarihli IIF raporu, en büyük otuz çevre ekonomisi kapsamakta “yükselen Avrupa” diye adlandırılan alt-grup ise AB’nin Doğu Avrupalı beş yeni üyesi ile Rusya, Ukrayna ve Türkiye’den oluşmaktadır.

AB krizinin sermaye hareketleri üzerindeki etkilerini ve öngörüleri içeren bu rapordan bazı bilgileri aktarıp tartışalım.

Tablo IIF’nin otuz “yükselen piyasa ekonomisi” ile bu grubun sekiz Avrupalı ülkesindeki yabancı sermaye girişlerini (2008-2011) ve 2012 öngörülerini veriyor. Avrupalılar içinde yer alan Türkiye bulgularımız ise son satırda yer alıyor.

Önce bilinenleri tekrarlayalım hatırlatalım: Metropolde patlak veren uluslararası kriz çevre ekonomilerini (ve Türkiye’yi) 2008 sonlarında etkiledi. 2009’da sermaye girişleri öncelikle Avrupa ülkelerinde çarpıcı boyutlarda düştü Türkiye’de sıfıra yaklaştı. Bu iki yılın otuz ülke toplamından Avrupalılar çıkarılırsa görülecektir ki 2009’da sermaye hareketleri Avrupa dışında daralmamıştır. Yüksek dış açık ve dış borç koşullarında krizle karşılaşan (bu nedenle kırılganlaşmış) çevre ekonomilerinin çoğu (Türkiye dahil) Doğu/Orta Avrupa’da yer almaktaydı ve 2009’da küçülenlerin çoğunluğunu da (yine Türkiye dahil) bunlar oluşturmuştu.

Batı’daki aşırı likidite genişlemesi 2010’da kredilere ve üretim artışlarına değil, “paradan para kazanma” arayışlarına dönüştü. Tablonun 2010 verileri gösteriyor ki, yükselen ekonomilere dönük sermaye girişleri bu yıl içinde hızla tırmandı. Avrupalılar ve Türkiye de dış kaynak hareketlerinde bir önceki yılda gerçekleşen kayıplarını telâfi ettiler.

IIF Raporuna göre, Avro Bölgesi’ni sarsan borç krizi, çevre ekonomilerine dönük sermaye hareketlerini 2011’in ikinci yarısından itibaren olumsuz doğrultuda etkilemeye başlamıştır. Avrupa Merkez Bankası’nın düşük faizlerine rağmen bölgedeki borç sorunlarının ağırlaşması ve bankaların sermaye artırımı doğrultusunda zorlanması, finansal kurumlar üzerinde yoğun ve pahalı bir fonlama baskısı yarattı. Bunun sonunda, “bankalar özellikle yabancı piyasalardaki varlıklarını hızla elden çıkardılar” Tablonun 2011 verilerinde gözlenen ılımlı aşınma yılın son dönemlerinde gözlenen bu olguların yansımasıdır. Ağustos 2011’den sonra Türkiye’ye dönük dış kaynak girişlerinin bozulduğuna bu köşede daha önce dikkat çekilmişti.

IIF Raporu, “yükselen ekonomiler” için bu olumsuz dönüşümün 2012’de de süregeleceği görüşündedir. Tablodaki öngörüye göre, bu yıl yabancı sermaye girişleri otuz ülkelik grup için yüzde 16 Avrupalılar için ise üçte bir oranında daralacaktır. Kritik durumdaki Avrupalılar, Macaristan, Ukrayna, Rusya ve Türkiye’dir. Türkiye için şunlar yazılmaktadır:

“Büyük cari işlem açığı, dış borç gereksinmeleri ve merkez bankasının para politikasını açıkça sıkılaştırmaması, piyasaların hissiyatında kaymalara, kırılganlıkların artmasına yol açabilir. Ağustos sonrasında yabancı sermaye girişinin yavaşlaması, lira üzerindeki baskıları artırmıştır. Merkez Bankası’nın yanıtı, piyasaya döviz rezervlerinden 15 milyar dolar satmak olmuştur… 2012’de riskten kaçış güçlenir ve sermaye girişleri azalırsa Türkiye kırılgan konumda kalacaktır”

IIF Raporu, yatırımcıların riskten kaçış eğiliminin “2012’nin ikinci yarısından itibaren hafifleyebileceğini” ifade etmekte yine de yılın tümü için (tabloda gösterildiği gibi) sermaye girişlerinde önemli boyutta bir daralma öngörmektedir.

Ne var ki, Rapor’un yayımlandığı Ocak 2012’de, spekülatif sermaye birdenbire iyimser bir ruh haline sürüklendi ve “yükselen piyasalara” (IIF’nin kötümser öngörüsünün aksine) hızlı sıcak para girişleri başladı. Financial Times 30 Ocak 2012’de şu haberi verdi: “Yılbaşından bu yana yatırımcıların risk iştahı düzelmektedir… J.P.Morgan müşterilerinin Meksika Peso’su ile Brezilya Real’i üzerinde oynamak üzere dolar’dan avro’ya geçtiklerini bildirmektedir. UBS de müşterilerine avro ile borçlanarak Güney Afrika Rand’ı veya TL gibi yüksek getirili paralara yatırım yapmalarını tavsiye etmektedir” Ancak, okurların uyarılması ihmal edilmedi: “Risk iştahının bozulması halinde, yatırımcılar fonlarını geri çekeceklerdir

Gerçekten de “yükselen ekonomiler” grubundaki her ülkede dolar Ocak 2012’de istisnasız ucuzlamıştır. “Bir aylık ucuzlama oranı” J.P.Morgan ve UBS’nin sözünü ettiği dört ülkede yüzde 4 (G.Afrika) ile yüzde 7.4 (Meksika ve Türkiye) arasındadır. Rekor, yüzde 8.6 ile (IMF ve AB ile kredi pazarlığı yapmakta olan) Macaristan’dadır.

TCMB Başkanı Başçı, Ocak başındaki iddialı konuşmuştu. Hatırlatalım: “2012 yılında TL olarak ABD dolarını yeneriz” Neye dayanıyordu? Birinci olarak doların bollaşmasına: “ABD 2-3 ay içerisinde para basılması yönünde karar verebilir. O zaman dolar hızla düşer. TL ve diğer gelişmekte olan ülkelerdeki paralar da değer kazanır.” İkinci olarak TCMB rezervlerine: “Etkin politika aracı, doğrudan müdahaledir. Döviz tarafında bir günde gerekirse 1 milyar 350 milyona kadar satarız

Gerçekten de yeni yılın ilk üç haftasında piyasalara“doğrudan müdahale” ederek yani rezervlerden üç milyar dolar daha satarak dövizin ucuzlamasına katkı yaptı. Öngördüğü gibi ABD’den değil, ucuz ve bol avro kredilerinden beslenen sıcak paranın da ek katkısı oldu.

Ocak’taki hareketler IIF’nin öngörüsünü yanlışlayan bir eğilimin başlangıcı mıdır? Yoksa, spekülatif bir saldırının geçici yansıması mıdır? Yanıt, herhalde Merkez Bankası Başkanı’nın da geleceğini belirleyecektir.