Neredeyiz? Nereye Gidiyoruz?

Batı ekonomilerinin aksine, Türkiye, finansal krizi yaşamadan ekonomik bunalıma sürüklendi. Dolar ve avro'daki tırmanma sınırlı kaldı döviz borçlularını, bankaları batıracak tempoda seyretmedi. Buna karşılık dış ve iç talepteki daralma üretimi hızla aşağıya, işsizliği çok yüksek düzeylere çekti. Ve uluslararası bunalımdan küçülerek etkilenen irili ufaklı çevre ekonomileri sıralamasında Türkiye en ön sıralarda yer aldı.

Türkiye'nin "finansal" öğe taşımayan bir ekonomik bunalıma sürüklenmesi şaşırtıcı değildir. AKP'li yılları eleştirirken bu tür bir senaryonun gündemde olduğunu sık sık vurguladık. Ekonomik büyüme, sürekli olarak yükselen dış kaynak girişlerine kesin olarak bağımlı hale gelmişti. Uluslararası sermaye hareketlerindeki canlılık, beklendiği gibi son bulunca, Türkiye için en iyi ihtimal (dış kaynak girişlerinin sadece yavaşlaması halinde) kronik bir durgunlaşma olacaktı. Sermaye girişlerinin aniden durması halinde küçülme girişlerin net çıkışa dönüşmesi durumunda finansal kriz gündeme gelecekti.

***

Öngörüler böyleydi. Şimdi de bugünkü duruma bakalım.

Kriz, gerçekten de, dış kaynak girişlerinin düşmesi ile Ekim 2008'de tetiklendi sekiz ay boyunca sürüyor. Söz konusu olan, "sermaye girişlerinin aniden durması" mı "girişlerin net çıkışa dönüşmesi" midir? Aradaki fark, sadece küçülme ile hem küçülme, hem finansal kriz içeren iki senaryo arasındaki ayrıma tekabül eder.

Sermaye hareketlerini Mart 2009'a kadar izleyebiliyoruz. Krizin ilk altı ayını (Ekim 2008-Mart 2009), bir önceki yılın aynı dönemiyle karşılaştıralım. Bu iki dönem arasında yerli/yabancı aktörlere ait kayıt-içi ve kayıtsız tüm sermaye hareketlerinde, 24 milyar dolarlık net giriş, tamamen kaybolmuş sermaye hareketlerinin net bilançosu aşağı yukarı sıfıra (tam olarak 153 milyon dolarlık net çıkışa) dönüşmüştür. Böylece, Türkiye ekonomisi "dış kaynak girişlerinde, net çıkış değil, ani bir durma" biçimi alan bir dışsal şok ile karşılaşmıştır. Bu şok, ekonomiyi hızlı bir küçülmeye sürükleyecek boyuttadır ama, finansal bir krizi de tetikleyecek net kaynak çıkışı gerçekleşmemiştir.

Daha önce bu köşede incelediğim bir "cankurtaran simidi" bu sonucu etkiledi: Son altı ayda ekonomiye nereden, kimden geldiği belirsiz, kayıt-dışı 17 milyar dolar girmiştir. Bu "esrarengiz" katkı gelmeseydi, dış kaynak hareketlerinde, 2007 milli gelirinin yüzde 6'sına denk gelen boyutta bir "tersine dönüş" gerçekleşmiş olacaktı. Kayıt-dışı para girişleri, döviz fiyatlarında aşırı bir tırmanmayı ve buna bağlı bir finansal krizi önlemiştir.

***

Ekim'e girdiğimizde, Türkiye'nin krizi bir yılını doldurmuş olacak. Ekonomi küçülmeye devam edecek midir? Kamu harcamalarında dört nala bir tırmanma olasılığını dışlayalım ve iç talebin seyrini, geçmişte olduğu gibi, yine dış kaynak hareketlerine bağlayalım. 2008'in kriz-öncesi altı ayı (Nisan-Eylül ayları) boyunca yabancı sermaye hareketlerinin net bilançosu 28 milyar dolar net giriş olarak belirleniyor. 2009'un Nisan-Eylül dönemi boyunca Türkiye ekonomisine dış dünyadan bu boyutta net dış kaynak gelmediği takdirde, sermaye hareketleri ekonomiyi küçülme doğrultusunda etkilemeyi sürdürecektir. En güçlü olasılık budur.

Peki, Türkiye'den "net sermaye çıkışı" ve buna bağlı daha da olumsuz bir senaryo söz konusu olabilir mi? Pek sanmıyorum. Son iki ay boyunca dolar artı avro'dan oluşan döviz sepeti yüzde 4.3 oranında ucuzlamıştır. Bu, ekonomiye net döviz girişi olduğunu gösteriyor. Ayrıca, bazı çevre ekonomilerine "carry trade" (buna, "taşıma suyla spekülasyon" da diyebilirsiniz) biçimindeki sıcak para girişlerinin başlamakta olduğu da anlaşılmaktadır. Nouriel Roubini'nin web sitesinde (26.5.2009) Edward Hugh şöyle yazıyor:

"Gelişmiş ekonomilerde sıfıra yaklaşan faiz oranları, yatırımcıları faiz oranları çift haneli olan ülkelerin yerli paralı yatırım araçlarına yönlendiriyor. Basit bir "carry trade" işlemine örnek: Üç aylık libor oranıyla yüzde 1.13'ten dolar borçlanırsınız. Bununla real (Brezilya parası) satın alıp yüzde 10.51'lik orandan üç aylık vadeyle bir Brezilya bankasına yatırırsınız. Dönem sonunda dolarınızın getirisi yıllık yüzde 9.38 oranında olacaktır. Real dolara karşı değerlenirse getiri daha da artacaktır."

Yazarın Brezilya için verdiği faiz oranları, TL faizleriyle aşağı yukarı başabaştır. Son iki ayda doların Türkiye'de yüzde 8.6 oranında ucuzlaması, Türkiye üzerinden yapılan "carry trade"i daha da çekici hale getirmektedir. Deutsche Bank'ın müşterilerine önümüzdeki iki veya üç ay için ruble'ye, forint'e (Macaristan'a) ve TL'ye yatırım yapmalarını tavsiye ettiğini de Hugh'un yazısından öğreniyoruz.

Kısacası, sıcak para geri geliyor. Deutsche Bank'ın açıkça söylediği gibi, iki-üç ayda çıkmak üzere...

Seyirci kalınırsa, Türkiye'yi yönetenlerin krizden hiç ders almadıkları ortaya çıkacaktır.