Nelson Mandela

Nelson Mandela 5 Aralık’ta öldü. On gün sonra yapılan resmi cenaze törenine 80 devlet ve hükümet başkanı, 2 kral, çok sayıda veliaht katıldı.
Ben de bu vesileyle bu büyük Afrikalı’nın sicili üzerinde çok fazla bilinmeyen bazı olguları, üç soruya odaklanarak hatırlatmak istiyorum.

1. Mandela “terörist” miydi?
1993’te Mandela Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü ama otuz küsur yıl önce ABD ve Britanya tarafından “teröristler listesi”ne alınmıştı. Bu karar, kâğıt üzerinde kalmadı. Açıklandığına göre, bu tehlikeli teröristin tutuklanması (ve hapiste 28 yıl geçirmesi) CIA’nın Güney Afrika Polisi’ne sağladığı bilgiyle mümkün olmuştur.

“Terörist” yaftasının kaynağı da malûmdur: Irkçı-faşist rejime karşı mücadele eden Afrika Ulusal Kongresi (iyi bilinen İngilizce kısaltmasıyla ANC) 1961’de silahlı eylemlere geçmeyi kararlaştırdı. Mandela, bu adımın atılmasında belirleyici rol oynadı. Gerilla örgütü Umkhonto we Sizwe böylece oluşturuldu.

1960-1990 yılları boyunca Afrika’nın Güneyi’nde ırkçı-sömürgeci rejimlere karşı mücadeleler silahlı eylemlerle de yürütülüyordu. ANC gerillaları da, Mozambik, Namibya, Zimbabwe ve Angola’daki siyasi ve silahlı direniş hareketleri (FRELİMO, SWAPO, ZANU ve PMLA) ile işbirliği yaptı Angola’da Güney Afrika askerlerine karşı PMLA ve Küba birlikleriyle omuz omuza savaştı.

2. Mandela komünist miydi?
Güney Afrika’da apartheid rejimine karşı mücadeleyi yürüten öncü örgüt olan ANC’ye başka ilerici, devrimci parti ve örgüt üyelerinin de katılması mümkündür.

Ölümünden sonra, Güney Afrika Komünist Partisi (GAKP) ve ANC ayrı ayrı açıkladı ki, Nelson Mandela 1962’de tutuklandığında GAKP üyesi, üstelik bu Parti’nin Merkez Komitesi’nde görevli imiş. GAKP’nin bugünkü yöneticilerinden Solly Mapaila diyor ki, “Yoldaş Mandela, Güney Afrika komünistlerinin ülkemizin kurtuluş mücadelesine yaptığı anıtsal katkıların ebedi bir sembolü olarak kalacaktır.”

Peki, özgürlük mücadelesine Güney Afrikalı komünistlerin “anıtsal katkıları” nereden çıktı? Irkçı-faşist rejime karşı illegal ve silahlı mücadelenin ön saflarında çok sayıda GAKP’li (aynı zamanda ANC üyeleri, hatta liderleri olarak da) yer aldı bazıları hayatlarını feda etti. Güney Afrika kurtuluş mücadelesinin onur listesinde yer alan Joe Slovo, Walter Sisulu, Chris Hani ve Ruth First örnektir.

3.Devrim mi, teslimiyet mi? Mandela hangisini simgeliyor?
ANC’nin stratejik amaçları, 1958 tarihli Özgürlük Bildirgesi’nde yer alır. Bildirge bir yandan siyah halka eşit vatandaşlık vadeden bir demokrasi programıdır bir yandan da sınıfsal hedefler içerir. Bildirgeden iki belirleyici cümle ikinci boyutu özetler: “Yer altındaki mineral servet, bankalar ve tekelci sanayi, bütünüyle halkın mülkiyetine devredilecektir. Toprak, işleyenlere dağıtılacaktır.”

Apartheid rejimi 1990’da yenilgiyi kabul etti. Mandela serbest kaldı geçiş sürecini belirleyecek müzakereleri yöneltti 1994’te ANC lideri olarak seçimleri açık farkla kazandı siyah nüfusa eşit vatandaşlık hakları sağlayan yeni Anayasa’nın hayata geçirilmesini sağladı.

Apartheid rejiminin karanlık, gaddar, kanlı özellikleri dikkate alınırsa, bu demokratik kazanımların gerçekleşmesindeki rolü nedeniyle Mandela, büyük bir devrimci olarak görülmelidir.

Özgürlük Bildirgesi’nin millileştirme ve toprak reformu hedefleri ise, 1990 sonrasının iç ve dış koşullarının zorlaması sonunda adım adım gündem dışına kaydırıldı. Ocak 1992’de Mandela Davos toplantısına davet edildi. Kendisine iletilen mesajı dönüşünde arkadaşlarına aktardı: “Millileştirmelere gidersek yabancı sermaye alamayacağız…” Bu, Güney Afrika ekonomisini yöneten sermaye gruplarının “1958’in hedeflerini izlersen ülkeden kaçarız…” şantajı anlamına da gelmekteydi.

Mandela iktidara gelirken, geçmişte ANC’ye güçlü destek sağlamış olan SSCB’nin tarihe karışmış olduğunu da hatırlatalım. Anlatıldığına göre ANC ve GAKP kadroları, Vietnam ve Çin partilerine danıştıklarında, “Batı ile uyumlu, reformcu bir çizgi” tavsiyesi ile karşılaştılar.

1958’in devrimci programında ısrarın, ekonomik bir çöküntüyü kaçınılmaz kılacağı algısı böylece yerleşti. Algı haklı mıdır? Hâlâ tartışılıyor.
1994 seçimlerine, bu kısıtları kısmen dikkate alan bir Yeniden İnşa ve Kalkınma Programı ile gidildi. Gerçek eksen kayması ise, ANC iktidara geldikten sonra gerçekleşti. Önceki hükümetin ekonomi bakanı ve Merkez Bankası Başkanı görevlerinde kaldı. 1996’da sermaye gruplarının aktif katkısıyla Büyüme, İstihdam ve Yeniden Bölüşüm başlığını taşıyan, büyük ölçüde neo liberal bir ekonomik program kabul edildi.

Sonuç, kapitalist üretim biçiminin ve sınıfsal karşıtlıklarının süregelmesi daha da yerleşmesi oldu. Burjuvazinin saflarını siyah nüfusa da adım adım açarak…

Dolayısıyla üçüncü sorunun yanıtı, herhalde, “her ikisi de…” olmalıdır.