IMF’den Türkiye’ye Bakışlar

Uluslararası Para Fonu (IMF) uzmanları, her üye ülkeyi belli aralıklarda (Article IV Consultations adı altında) “teftiş” ederler. Sonuçlar, Fon’un Yürütme Kurulu’na getirilir. Burada bir stand-by (kredi) söz konusu olmadığı için Kurul bir değerlendirme yapmakla yetinir.

Türkiye için yapılan son “teftiş”, 20 Kasım’da IMF Yürütme Kurulu’nda görüşülmüş. Görüşmenin bir özeti, 27 Kasım 2013 tarihli IMF Basın Notu’nda yer alıyor. Bu belgeye kısaca göz atmak istiyorum.

Basın Notu’nda yer alan bir tablo, Türkiye ekonomisinin 2008-2014 yıllarına ilişkin temel istatistik göstergelerini ve öngörüleri içeriyor. Bunlar bilinmeyen şeyler değil zaman zaman bu köşede de mercek altına aldığımız verilerden oluşuyor. Yine de IMF’nin politika değerlendirmelerinde de önem taşıdığı için tablonun bir bölümünü (son beş yılın milli gelire oranlardan oluşan beş göstergesini) olduğu gibi aşağıdaki tabloya aldım.

Uluslararası finans kapital ve IMF için kamusal ve dış denge göstergeleri özel önem taşır. Tablodaki göstergeler şu özet saptamaya imkân veriyor: Türkiye’nin kamu dengeleri iyi dış dengeler kötü durumdadır.

Milli gelire oranlandığında hem kamu açığı, hem de devlet borçları Batı ekonomilerinin çok altında seyretmektedir.

Buna karşılık tablonun son üç satırındaki dış denge göstergeleri endişe vericidir. 2012’de biraz düzelen cari işlem açığı yükselmektedir. IMF cari açık öngörülerini büyüme hızından türetmektedir. Nitekim, 2013 ve 2014’te büyüme hızı yüzde 3.8 ve 3.5 olarak öngörülünce dış açık oranı da 7.4’ten yüzde 7.2’ye inmektedir. Bunlar, Türkiye’nin de dahil olduğu “riskli beş” ülkedeki oranların üzerindedir: Diğer dördündeki 2013-2014 dış açık oranlarının ortalaması yine IMF tarafından yüzde 3.3 (Brezilya ve Endonezya), yüzde 4.1 (Hindistan) ve yüzde 6.1 (Güney Afrika) olarak tahmin ediliyor.

Daha da önemlisi var: Hem toplam, hem de kısa vadeli (yani vadesi bir yıl içinde dolan) dış borç oranları 2011’den itibaren kesintisiz artmaktadır. Bu orana, cari açıklar eklendiğinde 2014’te ekonominin bir yıllık dış kaynak gereksinimi, milli gelirin yüzde 29’una ulaşmaktadır. Bu oranlar da “risk ortaklarımız” olan dört ülkenin çok üstündedir.

Demek oluyor ki TC devlet borçlarının TL olarak ödenmesinde sorun yoktur. Ne var ki, bu borçların bir bölümü (örneğin devlet tahvillerine fon bağlamış olan) yabancılara aittir. Bunlara özel sektörün dış borçlarını da eklediğimizde ödeme yeteneği devlet bütçesiyle değil, döviz bütçesi ile sınırlanır. Dış denge göstergelerinin bozukluğu, Türkiye için asıl sorunun dış kaynak kısıtlarıyla ilgili olduğunu göstermektedir.

IMF Yürütme Kurulu ise, bu bilgilerden hareket ediyor ama beylik reçetelerin ötesine geçmiyor. Hem enflasyon hem de dış denge sorunlarına karşı temel çözümü durgunlaşmada görüyor. Bu, daraltıcı para ve maliye politikaları ile sağlanacaktır.

Dış denge için ayrıca rekabet gücü önem taşımaktadır. Bir yöntem, TCMB’nin imkân buldukça rezervleri yükseltip devalüasyona kapı aralamasıdır. Emek maliyetleri bu katkının da ötesinde aşağı çekilmelidir. Hükümetin işgücü piyasalarını esnekleştirme arayışları bu açıdan olumludur.

***

IMF Yürütme Kurulu, bu değerlendirmelere değişik bir uyarı ekliyor: “Kara paranın aklanmasına ve terörizmin finansmanına karşı mücadeledeki yetersizlikler hızla giderilmelidir.”

Bu uyarının evveliyatına baktım: 1998’de “kara paranın aklanmasına ve terörizmin finansmanına karşı uluslararası mücadele” amacıyla kurulan Financial Action Task Force (FATF) adlı kuruluşa Türkiye de üye olmuş. 2008’deki G20 toplantısında da FATF’nin IMF ile işbirliği kararlaştırılmış.

Ne var ki, 2011’den bu yana Türkiye IMF ve FATF tarafından uyarılmaktaymış: “Kara para ve terör finansmanı konularında yükümlülüklerini yerine getirmiyorsun…” Ekim 2012’de Türkiye’nin FATF üyeliği bu gerekçeyle askıya alınmış. Anlaşılıyor ki, Şubat’ta bizimkiler istenen yasal düzenlemeyi yaparak FATF üyeliğine dönüşü sağlamışlar.

Sorun yine de çözülmemiş. FATF Haziran’da ısrar ediyor: “Terörizmin finansmanına karşı yetersizlikler, uygulamada ne ölçüde giderilmiştir henüz belirleyemedik.” IMF Yürütme Kurulu da Kasım’da yukarıda aktardığım uyarıyı tekrarlıyor.

Bu belgeler neredeyse “terörün finansmanında Türkiye’nin suç ortaklığını” ima ediyor. AKP’nin Suriye bağlantıları mı İran’a dönük yaptırımların delinmesi mi kastediliyor? Suçlamalar, elbette, son yıllarda Türkiye’ye giren ve çıkan milyarlarca dolarlık kayıt dışı para hareketleriyle de bağlantılıdır.

Ben çözemiyorum. IMF çözebilirse, belki haberimiz olur.