IMF’de eski hamam, eski tas

Korkut Boratav'ın “IMF'de eski hamam, eski tas” başlıklı yazısı 30 Nisan Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

IMF’nin dünya ekonomisinin 2012-2013’teki durumunu inceleyen raporları yayımlandı. Geçen hafta bu köşede, raporların istatistiklerini gözden geçirdim. İki cümlelik özeti tekrarlayayım: Dünya ekonomisi bir-iki istisna dışında küçülmekte durgunlaşmakta ve yavaşlamaktadır. Çevre ekonomilerinde de dış dengeler bozulmaktadır. IMF’nin “es geçtiği” bir eklenti de yapayım: Dünya borsaları, son on ay boyunca hızla yükselmekte rekor üstüne rekor kırmaktadır.

Ortaya çıkan tabloyu biraz açalım: “Reel ekonomi” her yerde olumsuz seyretmekte “Güney” ekonomilerinde büyüme hızlarının düşmesine rağmen, cari dengeler bozulmaktadır. Öte yandan borsalar coşmakta tüm finansal varlıklar dört nala değer kazanmaktadır. ABD ve AB’nin bilinçli politikaları belirleyici olmuştur.

Bir de sınıfsal terminolojiye geçelim: Uluslararası kriz, finans ve rantiye sermayesinin denetimi altında yönetildiği için bunalımın tüm maliyeti emekçi katmanlara yıkılmış çevre ekonomilerinde ise emperyalizme bağımlılık artmıştır. Bu, siyasi iktidarların finans kapitale teslimiyetinin doğal sonucudur. Dolayısıyla günümüzün belirleyici çelişkileri, en genel anlamlarda emek ile sermaye ve emperyalizmin metropolleri ile bağımlı çevresi arasındadır.

* * *

Peki, IMF bu olgulara nasıl bakıyor? Raporlarda içerilen, sunulan nicel, nesnel veriler ortadadır ilk paragrafta özetledim. Yoruma, çözüm önerilerine gelince, IMF’nin, ideolojisi, geçmiş sicili önem taşıyor: Bir yandan IMF’nin kırk yıldan beri gelişimine, biçimlenmesine katkı yaptığı neo-liberalizm gözlüğü ve geçmişte Üçüncü Dünya ülkeleri, son yıllarda Avro-Bölgesi’nin “garibanları” için bizzat oluşturduğu politika reçeteleri var. Öte yandan da, özellikle son kriz ortamında aynı politikaların yıkıcılığını ortaya koyan soldan, hatta sağdan çok sayıda saygın araştırma sonucu var.

Bu sıkışık ortamda kaleme alınan IMF Raporları’nı okurken, nedense, Stanley Kubrick’in 1964 tarihli bir filminde Peter Sellers’ın canlandırdığı Dr. Strangelove karakterini hatırladım. Bu doktor, filmde, ABD Başkanı’nın bilimsel danışmanıdır ve Sovyetlere karşı nükleer bir savaşın kışkırtıcılığını yapmaktadır. İddiaya göre Kubrick’in Dr. Strangelove’ı, savaş yıllarında Londra’yı bombalayan V2 roketlerinin mucidi olan 1945 sonrasında ise Amerikalılara hizmet sunan eski Nazi Von Braun’u temsil etmiştir. Filmde Peter Sellers, zaman zaman özüne dönmekte sağ koluyla Nazi selamı yapmaya kalkışmakta ancak, (yeni patronlarını hatırlayan) sol el, bunu önlemeye çalışmaktadır.

Bilimsel sağduyu ile neo-liberal fanatizm arasında sıkışan IMF’nin son raporları da, Dr. Strangelove’ın şizofrenik kişiliğini hatırlatıyor. Sağduyunun zaman zaman öne çıktığı yerler var:

Mali uçuruma (aşırı kemer sıkmaya) düşmediği için Amerika’da işler iyiye gidiyor... Batı’daki düşük faiz hadlerinden yararlanan oynak sermaye akımları yükselen ekonomilerde makro-ekonomik yönetimi güçleştirir tehlike halinde riskleri azaltmak için oynak sermaye akımlarını yöneten önlemler [yani kısıtlamalar] uygulanabilir.

Fakat hemen, (Nazi kimliğine dönen Dr Strangelove gibi), IMF’nin geleneksel işlevleri, neo-liberal fanatizm geri geliyor:

ABD’de bugün için de ılımlı, iyi uygulanan bir mali disiplin örneğin sosyal harcamaları frenleyen reform gereklidir… Avrupa’nın çevresinde içsel devalüasyon yavaş yavaş etkili oluyor ülkeler daha rekabetçi olmaya başlıyorlar… Yükselen ekonomilere sermaye girişlerinin döviz kurlarını baskı altında tutması iyidir dünya ekonomisinin sağlığı için gereken dengelemeye katkı yapar… Başbakan Papandreu’nun Yunanistan’ı kurtarma planını referanduma götürme çağrısı, politika belirsizliklerine yol açan talihsiz olaylara bir örnek olmuştur.

ABD’de emekçilere dönük sosyal harcamaları kısarak borç yükünü hafifletmek… Amerikan sendikalarının, solcularının kabusu…

Batı’daki likidite pompalamasından kaynaklanan sıcak paranın çevre ekonomilerine akması iyidir buralarda doların ucuzlaması ABD’nin dış açığını hafifletebilir ve herkese fayda getirir…

“İçsel devalüasyon…” Yani, emek maliyetlerini bastırarak rekabet gücünü ilerletmek… Avro nedeniyle döviz kurunda devalüasyon seçeneğinden yoksun kalan gariban Avrupalılara IMF’nin önerdiği reçetenin ana öğesi….

Troyka’nın (ve tabii ki IMF’nin) baskısı sonunda Papandreu’nun istifaya zorlanması ve seçilmemiş bir bankerin Başbakanlığa getirilmesi… Emperyalizmin demokrasi sahtekarlığını teşhir eden bu utanç verici olayı, IMF Raporu, bir ders olarak hatırlatıyor: “Siyasetçileriniz bir daha Papandreu gibi isyankarlık yapmasınlar…”

Aslına bakarsanız, IMF’nin gerçek kimliği, sözünü ettiğim raporlarda, araştırma belgelerinde değil, bu kuruluşun müzakerecileri, uzmanları “sahaya indiği” zaman açık-seçik ortaya çıkar. Geçmişte Türkiye zengin deneyimlerden geçti. Şimdilerde Güney Avrupa’da olduğu gibi “tellaklar” değişse de, “eski hamam, eski tas” devam eder.