IMF Verilerine Göre Krizde Dünya Ekonomisi

IMF’nin Ekim 2010 tarihli Dünyanın Ekonomik Görünümü raporu yayımlandı ülkelere ve dünya ekonomisine ait veriler de güncelleşti.

Bu verileri kullanarak 2008-2009 krizinin dünya ekonomisinin ana blokları ve büyük ekonomileri arasındaki dengeleri nasıl etkilediğini kuşbakışı gözden geçirmek istiyorum. Ülkeler ve ana bloklar arasındaki mal, hizmet ticaretinin ve kâr, faiz, ücret transferlerinin net bilançosunu ifade eden cari işlem dengeleri üzerinde duracağım. Aşağıdaki tablo bu amaçla hazırlandı. (“Eksi” işaret, ülkenin veya blokun dış açık verdiğini “artı”lar ise dış fazlaları gösterir.)

***

Üç temsilî yıl alıyorum. İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yarım yüzyıl boyunca emperyalist sistemin ana blokları (metropol ve çevre) arasında oluşan ilişkiler 1997’de temsil ediliyor: Petrol ihracatçılarının ve Çin’in küçük boyutlu dış fazlalarına rağmen, çevre (bir bütün olarak) cari açık vermekte bu açıkların finansmanı ABD dışındaki metropol ekonomilerinin (özellikle Japonya’nın ve Almanya hariç Batı Avrupalıların) dış fazlaları (kredileri, doğrudan yatırımları) ile sağlanmaktaydı. Bu akımların elbette kâr, faiz karşılıkları, transferleri olacak ekonomik-siyasi bağımlılık ilişkilerine yol açan “bedelleri” de ödenecekti.

Amerikan ekonomisi ise 1997’de, doların “dünya parası” olma ayrıcalığı sayesinde dış açık vermektedir ama bu henüz “sistemin hazmedebileceği” boyuttadır örneğin diğer metropol ülkelerinin dış fazlalarını tüketecek, “çevre bloku”nun tümünü dış fazla vermeye zorlayacak bir düzeye çıkmamıştır.

***

Kriz arifesindeki tipik durumu 2007 temsil ediyor. ABD emperyalizmin saldırganlaşmasının yükselttiği bütçe açıkları Amerikalıların tüketim eğilimlerindeki abartılı tırmanma, dış dünyadan astronomik kaynak pompalanması gereğini doğurmuş ekonominin dış açığı 740 milyar dolara ulaşmıştır.

ABD “süper-emperyalist” konumunu kötüye kullanmıştır. Bu da dünya ekonomisinin ana grupları arasındaki akımlarda sürdürülemez dengesizliklere yol açmıştır. Japonya, Çin ve petrolcülerden gelen fon akımları dolarlı kâğıtlara, varlıklara sürekli ve artan tempolarda pompalanmaktadır bu boyutta kaynak aktarımlarının sınırları da zorlanmaktadır.

1997-2007 arasında iki gelişme daha dikkat çekiyor. Birincisi, petrolcüler ve Çin dışındaki çevre ekonomileriyle ilgilidir. Bu grup içinde bir ayrışma oluşmuştur. Asyalıların tümü, Latin Amerikalıların çoğu 1997-2001 arasındaki krizlerden ders çıkardılar. “IMF sopasından sakınmak için” dış açığı frenlemeyi, hatta cari fazla vermeyi yeğlediler ihracatı artırıp, ithalatı frenleyerek büyümeye çalıştılar. Doğu-Orta Avrupalıların tümü, Türkiye ve Meksika gibi bir grup ise, “bollaşan sermaye hareketlerine tam teslimiyet” yolunu seçtiler cari açıklarını sürekli artırarak durumlarını idare ettiler. Bu ayrışmanın net bilançosu, tablodaki “diğer çevre” grubunun 2007’deki 32 milyar dolarlık açığıyla ortaya çıkıyor.

İkinci yenilik avro’ya geçişle ilgilidir. Sonuçlar, tabloda gözleniyor: Avrupa ekonomileri arasındaki ilişkiler tersine dönmüş Almanya lehine çarpıcı bir dengesizlik oluşmuştur. Bu ülke, birkaç yıl içinde Japonya’yı aşan bir ihracatçı ekonomi haline dönüşmüş dönemin sonunda (Benelüks ülkeleri, Avusturya ve Finlandiya dışında) avro bölgesindeki tüm ülkelerde ve Britanya’da sürekli, büyük dış açıklar oluşmuştur.

Krizin arifesinde ABD’nin dış kaynak gereksinimi büyük ölçüde “çevre bloku”ndan Britanya, Fransa ve Güney Avrupalıların (tablodaki “diğer metropol”ün) açıkları ise Almanya tarafından karşılanmaktadır.

***

Krizin uluslararası kaynak akımlarında yol açtığı “uyum”un doğrultusu ve boyutu tablonun 2009 verilerinde gözleniyor. Düşen talep koşullarını otomatik olarak yansıtan “petrol ihracatçıları”nı bir yana bırakırsak görüyoruz ki, “küresel dengesizlikler”in hafifletilmesi doğrultusundaki en önemli rolü, dış açığını yarı yarıya azaltan ABD oynamıştır. Japonya ve Almanya’nın cari fazlaları ise üçte bir oranında daralmış ihracat gerilemeleri bu iki ülkede yüzde 5’er civarındaki küçülmeye katkı yapmıştır. Çin’de ise dış fazlanın daralma oranı yüzde 20’nin altında kalmış planlı ekonominin nimetlerini hâlâ kullanabilen Çin yönetimi kamu yatırımlarını hızla yükselterek bu bozulmayı fazlasıyla telâfi etmiştir. Sonunda bu ülke, krize rağmen yüzde 9.1 oranında büyümüştür. ABD ve AB bugünlerde Çin’i “dövizi ucuzlatması, ithalatı artırması” için sıkıştırmaktadır.

“Diğer çevre” blokunda kriz, yavaşlamaya, küçülmeye yol açmış blokun tümüne ait dış açıklar cari fazlaya dönüşmüştir. Bu grup için 2009’un milli gelir hareketlerine bakalım. Minik ülkeleri saymazsak en fazla küçülenler listesi, Doğu ve Orta Avrupa’dan on iki ülke, Türkiye, Meksika ve Kuveyt’ten oluşuyor.

Sık sık hatırlattığımız olguyu bir daha vurgulayalım: Rusya ve Kuveyt hariç hepsi 2002-2007 dönemini yüksek dış açık, dış borçlanma koşullarında geçiştirenlerden oluşmaktadır.