IMF Teftiş Altında

Bugün, Türkiye’de IMF’yi izleyenleri ilgilendirmesi gereken bir belgeye dikkat çekeceğim: Türkçeleştirilmiş başlığıyla Finansal ve Ekonomik Krize Gidiş içinde IMF’nin Başarım Derecesi. 2004-2007’ye ilişkin IMF Gözetimi… Belgeyi, Bağımsız Değerlendirme Bürosu (Independent Evaluation Office) adı taşıyan bir birim hazırlamış. Bu büro, “IMF’nin politika ve etkinlikleri üzerinde bağımsız bir değerlendirme yapmak” amacıyla 2000’de doğrudan doğruya IMF tarafından oluşturulmuş ancak Fon’un yönetiminden tamamen bağımsız olarak çalışması öngörülmüş. 2009’da Büro’ya Direktör olarak Meksika Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Genel Müdürü olan Moises Schwartz atanmış.

Schwartz’ın yeni görevine, “kriz öncesinde IMF neler yaptı?” sorusuna ışık tutmak üzere başladığı anlaşılıyor. On kişiden oluşan küçük bir ekip, iki yıl boyunca IMF belgelerini inceleyerek farklı düzeylerdeki uzmanlar ve yöneticiler ile görüşerek “zehir zemberek” bir rapor hazırlamış.

Bu “Müfettişler Raporu”ndan birkaç aktarma yapalım kısaca yorumlayıp, değerlendirelim.

***

Schwartz Raporu, uluslararası kriz öncesindeki IMF’nin çalışmalarının yetersiz, yanıltıcı ve zaman zaman yanlış olduğunu vurguluyor. Ve bu bozukluğun IMF’ye egemen olan iktisat düşüncesinden ve çalışma biçimlerinden kaynaklandığını ileri sürüyor.

IMF’ye egemen olan iktisat düşüncesi üzerinde Rapor neler söylüyor?

“IMF kadrolarının egemen görüşüne göre, piyasaların disiplini ve kendi kendilerini denetlemeleri, finansal kuruluşlarda ciddi sorunların giderilmesinde yeterlidir. Bu kadrolar, gelişkin, incelmiş, çok az denetlenen finansal piyasaların gelişebildiği ileri ekonomilerde krizlerin meydana gelmeyeceğine inanıyorlardı. Gelişmiş ülke yetkililerinin kendi finansal sistemlerinin sağlam ve esnek olduğuna ilişkin görüşlerini benimsiyorlardı ve bu sistemlerin hem etkin kaynak tahsisini sağladığına, hem de riskleri daha iyi karşılayabilecek gruplara dağıttığına inanıyorlardı… Finansal piyasaların temelde sağlam olduğu ve büyük finans kuruluşlarının herhangi bir sorunun üstesinden gelebilecekleri inancı, risklerin hafife alınması” sonucunu verdi. (s.17, s.1)

ABD, İngiltere ve giderek Avrupa finansal piyasalarındaki çöküntünün, uluslararası krizi tetiklediği iyi biliniyor. Ve bu çöküntüye yol açan sınırsız finansal serbestleşmenin teorik dayanağını, fanatik neoklasik iktisatçıların ortaya atıp savunduğu, etkin piyasa hipotezi diye bilinen görüş oluşturmuştu. İlerici iktisatçıların başından beri reddettiği neoklasik akımdan bazılarının da krizden sonra eleştirdikleri ancak ABD ve Avrupa merkez bankaları ve hazineleri tarafından benimsenen bu sığ anlayışın IMF’yi de teslim almış olduğunu Schwartz Raporu böylece vurgulamaktadır. Ve bu perspektif bozukluğu, kriz öncesinde IMF’nin ABD finansal sistemindeki çüürümeyi algılayamamasına yol açmıştır.

***

Yukarıda aktarılan fanatik neoliberal görüşlerin etkisi, “IMF’nin sonradan yanlışlığı anlaşılan bir iktisat akımının etkisi altına girmesi” olarak yorumlanıp hafife alınabilir. Ne var ki, Schwartz Raporu, bu etkinin “masumane bir yanılgı” olmadığını IMF’nin çalışma biçimleri ile bağlantılı olduğunu belirtiyor. Bu çalışma biçimleri, sistematik kurumsal, kültürel, ideolojik ve politik öğelerle (bazen baskılarla) da ilişkilidir. Bu öğelerin tümü, IMF içinde farklı iktisat anlayışlarının, teorik akımların varlığını kısacası çoksesliliği ortadan kaldırmıştır.

Bu duruma yol açan bozukluklardan birini Schwartz Raporu İngilizce “groupthink” terimiyle ifade ediyor. Biraz da yorumlayıp Türkçeye taşırsak, “egemen görüşlere (veya “sürüye”) uyum” “çatlak ses çıkarmama” ifadelerini kullanbiliriz. Schwartz Raporu’nda bu ifade, uzmanların, IMF’ye egemen olan “paradigmanın içinde kalmalarına yol açan bunun öncüllerini asla sorgulamayan” tavırlarını açıklamak için kullanılıyor. Öyle ki, “üsttekilere ters düşen görüşleri ifade etmenin sonuçları rahatsızlık yaratmakta hatta (çok sayıda üst düzeyli uzmanın ifadelerine göre) aykırı görüşleri güçlü bir biçimde ortaya atmak meslekî ilerlemeyi köstekleyebilmektedir.” Yani, sadece “sürüye katılma” eğilimi değil “sürüden ayrılanı kurt kapar” endişesi de etkili olmaktadır. Böylece çokseslilik baltalanmakta görüşler “orta noktalarda yoğunlaşarak kendi kendini beslemekte beklentileri doğrulamayan bilgiler, sonuçlar göz ardı edilmektedir.” (s.17,18)

Rapor, “gelişmiş ülkelerin otoritelerine karşı IMF’nin fikrî, entelektüel bir tutsaklık, teslimiyet içinde olduğu” (s.17) görüşündedir. Bu, sadece ideolojik (ve gönüllü) bir “teslimiyet” değildir. Shwartz Raporu IMF ile hükümetler arasındaki ilişkilerin de asimetrik özellikler gösterdiğini belirtiyor. “IMF ekipleri yükselen piyasalara (örneğin Ukrayna’ya, Türkiye’ye) ve daha küçük gelişmiş ülkelere (örneğin Yunanistan’a, İrlanda’ya) sert, vurucu çözümlemeleri yöneltmekte rahat görünmektedir.” Gelişmiş, zengin, büyük ülkeler yani “en büyük hissedarlar söz konusu olduğunda, eleştirilerin bir sınırı vardır” zira (doğrudan doğruya uzmanların ağzından aktarılıyor), “yetkililere gerçekleri söyleyemezsiniz zira zaten bu hükümetler sizin (yani IMF’nin) sahibinizdir.” IMF’nin bir anonim şirket yapısı içinde kurulduğunu yönetimin hisse paylarına göre belirlendiğini ve ABD ile Batı Avrupa’nın en büyük hissedarlar olduğunu da bu vesileyle hatırlatalım.

Rapor’da, “en büyük hissedarların” (yani ABD ve AB’nin) IMF araştırmalarını doğrudan doğruya kendi çıkar ve tezleri doğrultusunda etkilemesine ilişkin bir örnek de yer alıyor: “En büyük hissedarların” isteği üzerine 2007’de alınan bir karar “IMF kadrolarını döviz kuru analizine yönlendirerek küresel dengesizlikler üzerindeki odaklanmayı pekiştirmiştir” (s.20).

“Küresel dengesizlikler” olgusunu Asya’nın (özellikle Çin’in) aşırı tasarruflarına bağlayan bu nedenle düzeltme yükümlülüğünü de Asyalılara (Çin’e) yıkan görüş, ABD’nin tezidir. “Düzeltme”, ile de Çin’in dış ticaret fazlasına yol açtığı ileri sürülen döviz kuru politikası kastedilmektedir: Yerli para (yuan) değerlendirilmeli dolar ucuzlatılmalıdır. Schwartz Raporu, kriz öncesinde IMF’nin bu yaklaşıma bağlanmasında sadece “ideolojik teslimiyetin” değil doğrudan doğruya ABD telkinlerinin (açıkası baskılarının) etkili olduğunu ortaya koyuyor.

***

IMF’nin “iktisadî sağduyuyu temsil etme” iddiasının bir safsata olduğunu öteden beri ileri sürüyoruz. IMF için hazırlanan Schwartz Raporu, bu savı destekleyen bol kanıt getiriyor.

Türkiye’deki güçlü, etkili “IMF’ciler lobisi”ni fazla etkilemeyecektir ama onlarıın da dikkatine sunmuş olalım.