IMF Parasına Göz Koyanlar

Başkan seçilen Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD Genel Kurulu'nda hükümetten ekonomik isteklerini üç ana başlık altında topladı: Birincisi, gecikmeden IMF ile anlaşma yapılması ikincisi, talebin canlandırılması için vergi borçlarının ertelenmesidir. Üçüncüsünü ise, Yalçındağ'ın konuşmasından olduğu gibi aktaralım: "Diğer önlem alanı şirketler sektörünün yabancı para ihtiyacı[dır]. Bu problemin kısa dönemde IMF, Merkez Bankası, Hazine gibi kaynaklardan yararlanılarak oluşturulabilecek bir fon ile aşılması mümkün. Fon, sağlıklı şirketlerin ödemede zorluk çektikleri kredileri için bir köprü finansman rolü görecektir."

TÜSİAD başkanının meramını birkaç soru-cevapla "deşifre" edelim.

İlk sorumuz şudur: "Şirketler sektörünün yabancı para ihtiyacı" nereden kaynaklandı? Yanıtı basittir: Dövizle ve yurt dışından borçlandınız da ondan...

Soru: Niçin borçlandınız? Serbest sermaye hareketleri ve yüksek risk algılaması koşullarında Merkez Bankası sadece "enflasyon hedeflemesi"ne zorlandığı için reel TL faizleri rekor düzeye çıktı yüksek getiri arayan ve dört nala giren dış kaynaklar, döviz fiyatlarını aşağıya çekti. Dış kredilere ulaşabilen TÜSİAD'çılar ve diğerleri dolarla, avroyla borçlandılar ve çok para kazandılar.

Peki, bu durumun kesintisiz süregeleceğini size kimse garanti etti mi? Elbette hayır... Kabul edelim ki, AKP hükümeti orta vadede bir risk uyarısı yapma yeteneği ve bilgisinden yoksundu. BDDK ve TCMB başkanları, "kur riski" ile karşı karşıya bulunan (yani, dış kredi kullandığı için borçları dövizle, cari gider ve kazançları TL ile olan) tüm şirketleri defalarca uyarmadı mı? Ayrıca, sizin gibi "dünyanın nabzını parmaklarında hissetme iddiasında" olanlar, astronomik yabancı sermaye girişlerinin er-geç yavaşlayacağını, hatta tersine dönebileceğini nasıl öngöremediniz? Zira, sizlerin de, "günü gününe yaşamak" bakımından hükümetten farkınız yok. Ayrıca, bir gün "kuyruğunuz sıkışırsa", iktidar tarafından şu veya bu yöntemle "kurtarılacağınıza" büyük ölçüde emin olduğunuzu da ekleyelim.

Bu son beklentiyi hayata geçirme zamanı geldi mi? Yalçındağ'ın TÜSİAD Genel Kurulu'ndaki isteklerini biraz daha açalım: "IMF'den gelecek paraya Merkez Bankası rezervlerini ve Hazine kaynaklarını da ekleyip bir havuz oluşturun sıkışan "sağlıklı şirketlerin" (yani büyük sermayenin) dış borçlarını ödeyin. Bu "köprü finansmanını" hangi parayla, hangi faizle, hangi vadeyle ödeyeceğimiz sorunları ise uygun yöntemlerle çözülebilir.

***

Peki, IMF kredileri, esasen ödemeler dengesi güçlükleri ortamında verildiğine göre, bunların doğrudan doğruya dışarıya borçlu özel şirketlerce kullanılmasında yanlışlık var mıdır? Vardır zira, özel sektörün borç ve alacakları, devleti değil, sadece tarafları ilgilendirir. Borçlu batarsa, "çürük" bir müşteriye kredi açma riskini üstlenmesi gereken alacaklı banka kaderine (zararlarına) razı olur. Bu koşullarda hükümetten, "borçlarımızı, zararlarımızı sen üstlen batmamızı önle" talebi, hangi ahlâkî, mantıkî gerekçeye dayanabilir?

Peki, bu koşullarda verilen IMF kredileri, bu tür "kurtarma" işlerinde kullanılmayacaksa neye yarayacaktır? IMF, bir dizi politika değişikliğinin kabul edilmesi koşuluyla, Merkez Bankası'na, istisnaen Hazine'ye, (yani devlete) kredi açar. Böylece resmî döviz rezervleri desteklenmiş olur. Ve dış borç servisi veya cari işlem açığının finansmanı için piyasadan döviz talebi gündeme geldiğinde resmî rezervler döviz talebini karşılamada kullanılır. Bugünlerde pek etkili olması beklenemez ama, IMF'nin "yeşil ışığı", özel kredileri de harekete geçirebilir. Döviz fiyatlarının aşırı yükselmesi bu sayede frenleneceği için, dış borç servisi kesintisiz sürdürülebilir.

IMF daha fazlasını istemez mi? "Tutturabilirse" ister zira, bu örgütün kriz ortamlarında öncelik taşıyan amaçlarının başında, uluslararası bankaların alacaklarının kesintisiz ödenmesi gelir. Bu nedenle, özel dış borçlara devlet garantisi sağlamayı isterler. 2000 sonunda kriz patlak verirken, IMF, TC bankalarının dış borçlarının da devlet güvencesi altına alınmasını bizim hükümete kabul ettirebildi. Bugün de özel sektörün dış borçlarının (Yalçındağ'ın istediği gibi) devlet güvencesi altına alınmasına IMF'nin bir itirazı olmaz.

Dış borçlarını ödeyemez hale gelince uyanık Türkiye burjuvazisinin, bu borçları devlete, son tahlilde Türkiye'nin emekçi insanlarına yıkması bir rezalettir. Sonunda bu noktaya dönüşebileceği için (daha önce bu köşede tartışılan başka itirazlarımızın yanında) bu nedenle de IMF ile anlaşmaya karşı çıkmamız gerekir.