IMF dünyayı nasıl görüyor?

IMF her yıl Nisan ve Ekim aylarında ikişer rapor yayımlar. Dünya Ekonomik Görünümü ve Küresel Finansal İstikrar Raporu... (Birincisine “Ekonomik Rapor”, ikincisine “Finansal Rapor” diyelim.)

Bu raporlar önemlidir. Hem çok zengin bir veri tabanına dayandığı için hem de emperyalizmin bu üst-organının dünyaya bakışını önerilerini değerlendirmemize fırsat verdiği için...

Kuşbakışı gözden geçirmeye başlayalım.

* * *

IMF’nin baş iktisatçısı Olivier Blanchard Ekonomik Rapor’u sunan yazısında beş vurgulama yapıyor:

(1) Gelişmiş ekonomilerde ılımlı bir düzelme “yükselen” ekonomilerde ise yavaşlama başlamıştır. Dünya ekonomisinin 2013-2014 büyüme tahminleri bu nedenle aşağı çekilmiştir.

(2) ABD’de özel talep canlanmaktadır ancak federal bütçede kemer sıkma, büyümeyi frenlemektedir. Japonya ve Avrupa’daki canlanmanın kalıcı olup olmayacağı belli değildir.

(3) En büyük çevre ekonomilerinde (Çin, Hindistan ve Brezilya’da) uzun dönemli (“potansiyel”) büyüme düşmektedir ve önemli “yapısal uyum” sorunları gündeme gelmektedir. Çin’in özel tüketime öncelik vermesi diğerlerinde yabancı sermayeye daha fazla açılma gibi…

(4) ABD’de parasal genişleme frenlenecek çevre ekonomilerinden sermaye çıkışlarına yol açacaktır. Öncelikle yüksek kamu açıkları veren, yüksek enflasyonlu ekonomiler kırılgandır.

(5) Kırılgan ekonomiler kamu dengelerini düzeltmeli, ulusal paraların değer yitirmesine izin vermeli, para politikalarına açıklık getirmelidir.

Blanchard’ın kırılganlığı öncelikle kamu açıklarına bağlaması yanlıştır. Son otuz yıllık deneyimler göstermiştir ki, “Güney”deki krizlerin önemli bir bölümü, kamu sektörünün değil, özel sektörün açıklarından kaynaklanmıştır. 1997-1998 Doğu Asya, 2009 Türkiye krizleri, Avro Bölgesi krizinin İrlanda ve İspanya uzantıları örneklerdir. Blanchard elbette bu olguları bilmektedir. Ne var ki, IMF’nin sicili, düşük özel tasarruflardan kaynaklanan krizleri kamu maliyesine (özellikle sosyal harcamalara) yüklenerek karşılayan reçetelerle doludur. Bunlar, IMF’nin kurumsal ve kolektif bilinçaltına öylesine yerleşmiştir ki, Ekonomik Rapor’da da (adeta otomatik olarak) tekrarlanmaktadır.

Blanchard’ın kırılgan ekonomilere dönük para politikası önerisi, adeta TCMB’ye hitap etmektedir. Reçete özetle, “para politikalarına açıklık getir yani enflasyon hedeflemesini unutma bırak döviz pahalılaşsın” diye özetlenebilir. Bu öneri, son bir yılda Türkiye’ye gelen IMF heyetleri tarafından da ısrarla ileri sürüldü. “IMF mi haklı TCMB mi?” sorusunu burada tartışacak değilim ancak Başbakan’ın ekonomik saplantılarının katkısı olmasaydı, TCMB’den yana eğilim gösterirdim.

* * *

Finansal Rapor ise, “ABD’deki gevşek para politikalarının son bulmasının yan etkileri” üzerinde odaklanıyor (s.xi). Bu etkilerin önemli bir bölümü “yükselen ekonomilere” dönük portföy yatırımlarının (yani sıcak para girişlerinin) Mayıs sonrasında çıkışa yönelmesi ile ortaya çıkmıştır.

Rapor’a göre, Nisan-Ekim 2013 arasında uluslararası finansal sistemde üç ana değişme gerçekleşmiştir: (1) Yükselen piyasalarda (büyük çevre ekonomilerinde) kırılganlıklar ve riskler artmıştır. (2) Risk iştahının düşmesi çevre ekonomilerinden sermaye çıkışlarına yol açmıştır. (3) Faizlerin ve risk primlerinin yükselme eğilimi likidite ve piyasa risklerini artırmıştır.

Üçü de olumsuz değişmelerdir çevre ekonomilerinde çalkantılara yol açmaktadır ve esas olarak (Rapor’daki ifade ile) “ABD’deki para politikasının normalleşmesinden” (s.15) kaynaklanmaktadır. Paradoks ortadadır: ABD ekonomisindeki düzelme, para politikasının “normalleşmesi”ne yol açacak, bu da çevre ekonomilerini istikrarsızlığa sürükleyecektir. Emperyalist sistemin merkez/çevre ilişkilerinin çelişkili niteliği IMF’nin belirlediği bu bağlantılarla da ortaya çıkmış oluyor.

Finansal Rapor’un önemli bir bölümü, sözü edilen olumsuzlukların çevre ekonomilerine yansımasına ayrılmış. Blanchard’ın aksine buradaki kırılganlıklar kamu açıklarına değil iç kredilerin genişlemesi, şirketlerin döviz borçluluğu, cari açık oranları gibi öğelere bağlanmaktadır. Önümüzdeki hafta, bu göstergelerin ışığında Türkiye ekonomisinin konumunu gözden geçirmek istiyorum.

* * *

IMF raporları, FED’in parasal frenlemeye geçiş senaryosu üzerine inşa edilmiş. Raporların yayınından sonra, bu adımın erteleneceği anlaşıldı. Dolayısıyla IMF’nin çözümlemeleri, daha çok 2014’teki olası gelişmelere ışık tutacak gibi görünüyor.

Öyle anlaşılıyor ki, Mayıs’ı izleyen dört aylık olumsuz ortam, 2013’ün son üç ayında hafifleyecek ABD’den “yükselen” piyasalara dolar akımı canlanacaktır.

Kırılgan Türkiye ekonomisi bu canlanmadan ne kadar pay alacak? Bu pay, 2014 yerel seçimlerinde iktidarı rahatlatacak boyutlara gelecek mi? Bu sorular, önümüzdeki ayların öncelikli ekonomi gündemini oluşturuyor.