IMF, Cemal Mübarek ve Mısır

ABD Dışişleri Bakanlığı merak etmiş: Mısır’daki halk ayaklanmasını tetikleyen etkenler nelerdir?

Mübarek devrilmeden önce “fikir alışverişi yapmak üzere” Kahire’ye yolladıkları temsilcileri Frank Wisner’in kimliğini hatırlasınlar: Bu emekli diplomat, Mısır’la yoğun ticari ilişkiler içinde olan Palton Boggs şirketinin bordrosundadır. Bu şirket (kendi açıklamasına göre) “Mısır’ın önde gelen ticarî ailelerini temsil etmektedir.” Hem Mısır burjuvazisini kendi beslemesi haline dönüştüren hem de emperyalist sistemin ağababalığını sürdüren ABD’nin bu ayaklanmayı kavraması beklenebilir mi? IMF’nin, Dünya Bankası’nın geçmiş sicillerini eleştirmeden bugünkü toplumsal patlamayı algılamaları mümkün olabilir mi?

Bu “sicil”in son sayfalarını hızla karıştıralım ve IMF ile Dünya Bankası’nın Mısır’a yakın geçmişte nasıl baktığına göz atalım.

***

IMF’nin Mısır’la sürdürülen stand-by anlaşması yoktur ama IMF uzmanları Mısır ekonomisini son defa Şubat 2010’da gözden geçirdiler. Raporları ve IMF İcra Kurulu’nun değerlendirmesi, IMF web sitesinde 14 Nisan 2010 tarihli bilgi notunda özetlendi. Birkaç alıntı yapalım:

“2004’ten sonra hızlanan kapsamlı yapısal reformlar sayesinde Mısır anlamlı ilerlemeler kaydetmiştir. Orta vadede önde gelen amaç, bütçe açığını ve kamu borcunu azaltmaktır. Özel sektörün büyümeyi sürüklemesi için hükümet, kamu açığını milli gelirin yüzde 3’üne indirmek niyetindedir. Bu hedefin gerçekleştirilmesinde, enerji sübvansiyonlarında ve emekli aylıklarında reformlar belirleyici olacaktır. Kamu-özel sektör ortaklıklarını geliştirerek özel sektör finansmanını harekete geçirmek ve böylece yatırım ortamının düzeltilmesi ncelik taşımalıdır.”

Dünya Bankası’na da göz atalım ve D. Ruccio’ya (Real World Economics Review Blog, 4 Şubat) başvuralım. Buna göre DB’nin oluşturduğu “dünyanın en aktif reformcuları” sıralamasında Mısır, dört yıl peşpeşe ilk on ülke arasında yer almaktadır. DB’nin övdüğü reformlar arasında, “ortalama gümrük tarifelerini dünyadaki en düşük oranlardan birine (yüzde 6.9’a) kurumlar ve gelir vergilerindeki en yüksek oranların ise yüzde 32 ve 40’tan yüzde 20’ye indirilmesi” yer almaktadır.

Peki, işsizlik sorununa hiç değinmiyorlar mı? Haksızlık yapmayalım ve örnek olarak IMF’nin Orta Doğu Direktörü’nün, Mesut Ahmet’in söylediklerine başvuralım. Bu zat, aslen Pakistan’lıdır ama otuz küsur yıldan beri DB’de, IMF’de dirsek çürütmüş ve kökenlerini muhtemelen unutmuştur. Kasım 2010’da International Economic Bulletin’de yayımlanan bir yazısında, Kuzey Afrika’daki petrol ithalatçısı ülkeler (yani Tunus, Fas ve Mısır) için şunları ileri sürüyordu: “İşsizliği azaltacak büyüme hızını gerçekleştirmek için, herşeyden önce rekabet gücü yüksetilmelidir. Özellikle bütçede kemer sıkma yararlı olacaktır. Hükümetler iş yapma ortamını da düzeltmek için daha fazla çaba göstermelidirler. Ne yazık ki, bu ülkelerin pekçoğunda hâlâ devletin ağırlığı vardır.”

Övgülere sığdırılmayan bu “reform” dalgasının Mısır’daki mimarı ve uygulayıcısı ise, Hüsnü Mübarek’in oğlu Tahrir Meydanı’nda “kazaya” uğramadan önce Başkanlığa hazırlanmakta olan (ve aynı zamanda iktidar partisinin Genel Sekreteri olan) Cemal Mübarek’tir. Bank of America’nın tezgâhından geçtikten sonra, kendi hesabına yatırım bankacılığına başlayan “Mahdum Bey”in Middle East Quarterly’nin Kış 2009 sayısında yayımlanan mülakatından aktaralım: “Rol modellerimden biri Margaret Thatcher’dır. Halkın hoşuna gitmese de bazı reformları hazırlayıp uygulayabilecek cesaretli liderlere gerek var. İddialı bir reform programıyla seçimi kazandık. Mısır’ın küresel ekonomiyle bütünleşmesini, devletin ekonomideki rolünün aazaltılmasını ve özel sektöre daha fazla özgürlük verilmesini hedefliyoruz. Çabalarımız artık meyve veriyor.”

Aynı tezgâhtan çıkmış görünen, bu yavan ifadelerin meramı tektir: Devlet kaynaklarını yabancı, yerli sermayeye devredin emek maliyetlerini, kamu harcamalarını aşağıya çekin. Büyüme artacak sonunda hekes kazançlı çıkacak işsizlik de azalacaktır … Türkçesi, “komşuda pişen bize de düşer” reçetesi… Ne var ki, “komşu”, ocağını yakmadan önce hem bizden, hem de ortak bahçemizden birşeyler tırtıklamıştır ve bize şimdiye kadar hiçbir şey düşmemiştir.

***

Hüsnü ve Cemal Mübarek’e Tahrir Meydanı’nda “defolup gidin” diye haykıran Mısır halkı, otuz küsur yıldan beri sürdürülmekte olan neoliberal “reformlar” için neler düşünmekteydi? Ayaklanmanın sol kanadından iki örgütün bildirilerine başvuralım: Mısırlı Devrimci Sosyalistler (bk Sendika.org. 8 Şubat) ve Mısır Bağımsız Sendikalar Federasyonu Girişimi (LabourStart.org 31 Ocak)…

Malûm reçetelerden onların hatırladıkları basittir: Devletin malı zenginlere yabancılara … Hem zenginlerin vergilerini, hem de gida, enerji sübvansiyonlarını, emekli aylıklarını aşağı çekmek…

Sendikacıların ve devrimci sosyalistlerin bu reçetelere yanıtı ise (özetle) şudur: “Az sayıda insanın özel jetler alabildiği geri kalanların kamu taşıtlarına bile para yetiremediği tepedeki maaşların asgari ücretleri bin kere aştığı ülkenin en değerli varlıklarınım, bir avuç patrona ve yabancı şirketlere peşkeş çekildiği ülke zenginliğinin %90´dan fazlasının 100 ailenin mülkiyetine geçtiği halk çoğunluğunun yoksul, topraksız ve işsiz bırakıldığı bir toplum istemiyoruz. Çalışma hakkını, işsizlik tazminatını tüm Mısırlılar için sağlık, eğitim, barınma haklarının tanınmasını yağmalanan şirketlerin, toprağın ve mülkün tekrar kamulaştırılmasını istiyoruz.”

Toplumsal patlamanın nedenlerini merak ediyorlarmış… Amerikan sermayesinin, devletinin, IMF’nin, DB’nin, bunların övgüye boğdukları “işadamları hükümeti”nin, baba-oğul Mübarek’lerin Mısır halkı tarafından nasıl algılandığına baksınlar nedenlerini sorgulasınlar. Bakmayı becerenler için yanıt ortadadır.