Honduras Darbesi ve ABD

Geleneksel Latin Amerika darbelerinden biri 28 Haziran’da Honduras’ta gerçekleşti. Bu coğrafyada ABD’nin “darbeci sicili” malûmdur. Birkaç yıl önce Venezuela’da Chavez’e karşı yapılan (ve halkın direnmesi sayesinde fiyaskoyla sonuçlanan) darbe girişiminin de George W. Bush tarafından açıkça ve derhal desteklenmiş olduğunu hatırlıyoruz. Ancak, bu kez Obama darbeye karşı çıkarak ve Amerikan Devletler Örgütü’nün darbe nedeniyle Honduras’ın üyeliğini askıya alan kararına katılarak beni şaşırttı. Sorular da kendiliğinden oluştu: ABD, Obama ile birlikte değişmekte midir? Yoksa, “sadece tellâklar mı değişmiştir?” Bugünkü köşe yazısının ardında da, bu soruların yarattığı merak var.

Uzman olmayan herkesin yaptığını ben de yaptım. Küllenmiş bilgi kırıntılarını canlandırdım. İnternette gezindim. Sağ ve sol kanattaki yorumlara ulaşmaya çalıştım. Ve öğrendiklerimi, bazı değerlendirmeleri bu köşenin okurlarıyla paylaşmak istedim.

***
Honduras’ın hazin bir darbeler tarihi vardır. Amerikan emperyalizmiyle geçmiş ilişkileri de trajiktir. Belirleyebildiğim kadarıyla, ülke, 1933’ü izleyen elli yılın 43’ünde askeri rejimler tarafından yönetilmiş. Askeri veya sivil, tüm dönemlerde, Honduras oligarşisinin ve Amerikan emperyalizminin katı denetimi söz konusudur. Örneğin, Guatemela’da toprak reformunu gerçekleştiren ve United Fruit Company’nin çiftliklerini millileştiren Başkan Arbenz’i deviren ABD darbesi Honduras topraklarından planlanmış ve yürütülmüştü. 1979 sonrasında Nikaragua’daki Sandinista rejimine karşı ABD tarafından silahlandırılan “kontra” çetelerinin başlattığı ve 60000 kişinin ölümüne yol açan iç savaş da Honduras’tan yürütülmüştür. Honduras halkının ilerici örgütlenmeleri ise sistematik olarak kan dökülerek bastırılmıştır. Honduras silahlı kuvvetleri ABD tarafından donatılır ileri tarihlerin cunta liderleri de Pentagon tarafından eğitilir.

Gelelim, darbeyle devrilen Başkan Manuel Zelaya’ya… Büyük toprak sahibi olan bu zat, Liberal Parti listesinden 2005 sonunda Başkan seçildi. Sonraları kendisine “bir haller” oldu. Asgari ücretleri yüzde 50 artırdı eğitim, sağlık harcamalarını yoksullara yöneltti. Ülkesini Venezuela’nın girişimiyle kurulan dokuz ülkelik ekonomik birliğe (ALBA’ya) kattı. Sonunda kendi partisi dahil, Honduras’ın tüm egemen güçleriyle bozuştu ama halk sınıflarının desteğini kazandı. “Sınıfına ihanet eden” Zelaya’ya muhalefet bu nedenlerle oluştu.

Doğrudan darbeye vesile olan olaylar ise, “incir çekirdeğini dolduramayacak” cinsten: Zelaya, bağlayıcı olmayan ve tek bir sorudan oluşan bir halkoylaması yapmaya karar verdi: “Kasım 2009 seçimlerinde, yeni bir anayasayı hazırlayacak bir Kurucular Meclisi’nin oylanmasını kabul ediyor musunuz?”. Pratik hiçbir sonuca yol açmayacak bu halkoylamasını tutucu çevreler yasa-dışı ilan ettiler ve darbe yoluyla önlediler.

***
Şimdi de gelelim darbe yorumlarına… Zelaya’nın “sola kayması” başlayınca, ülkede yatırımları olan Amerikan sermayesi, Honduras burjuvazisiyle birlikte saldırıya geçti. Finansmanı Amerika’daki neo-con çevrelerce karşılanan enstitü, vakıf ve (sözde) “sivil toplum kuruluşları” muslukları açtılar muhalefeti örgütlediler. Devlet mülkiyetindeki Honduras telekomünikasyon kuruluşunun özelleştirilmesinin ana gerilim öğelerinden bir olduğu anlaşılıyor. Otto Reich adındaki bir eski (Bush dönemi) ABD diplomatının, bu süreçte kilit rol oynadığı anlaşılıyor.

Darbe karşısında ABD yönetimi önce kıvıırdı darbeyi “darbe” olarak nitelendirmedi zira, bunu yapsaydı, Honduras’a yapılan Amerikan yardımları otomatik olarak askıya alınacaktı. Sonra, askeri müdahaleyi eleştirerek Zelaya’nın görevine geri gelmesi çağrısını yaptı ve eski Kosta Rika Başkanı Arias’ın arabuluculuğunu destekledi. Bu tavır, Amerikan aşırı sağ çevreleri ve Honduras oligarşisince şiddetle eleştirildi. Öyle ki, darbecilerin Dışişleri Bakanı Ortez, Obama’yı “kara cahil bir zenci” olarak nitelendirdi ve ABD elçisinin protestosu üzerine İçişleri Bakanlığı’na kaydırıldı.

Bu tür bilgilerin tümünü değerlendiren Nikolas Kozloff, “Obama yönetiminden çok, Bush’la yakınlığı olan aşırı sağ ABD çevrelerinin” darbenin tezgâhlanmasında belirleyici rol oynadıklarını ileri sürüyor. Ünlü tarihçi Immanuel Wallerstein de aynı görüştedir.

Wallerstein daha önemli bir çözümleme de yapıyor. Honduras darbesi, ona göre, Latin Amerika’da egemen sınıfların, Amerika’nın aşırı sağ çevreleriyle ittifak halinde başlattıkları karşı hücumun ilk hamlesidir. Guatemala, Nikaragua, Salvador’da benzer hamleler gündemdedir. Latin Amerika’da sol, ABD’nin zafiyeti ve dünya ekonmisindeki canlanma konjonktürü sayesinde iktidarlara geldi. Amerika’nın zafiyeti devam ediyor ama, uluslararası bunalım iktidarlardaki solcu yönetimleri cezalandıracaktır. Öncelikle de, “zayıf iktisat politikaları” nedeniyle, Brezilya, Uruguay, Arjantin ve Şili’deki ılımlı sol yönetimler, iktidarları sağa devredeceklerdir.

Wallerstein’in Latin Amerika genellemesi (devrimci dönüşümlere yol açan istisnalar dışında), bence de doğrudur: Siyasi sonuçları bakımından ekonomik canlılık dönemleri emekçi sınıflara ve sola bunalım yılları ise egemen sınıflara ve sağa yaramaktadır.

ABD yönetimi ise, Wallerstein’e göre, Honduras’taki dönüşümleri dahi doğrudan belirleyebilecek güçte değildir.