Finansal Kriz: Kuşbakışı Saptamalar

Bu köşede finansal krizin arka planını, olası sonuçlarını zaman zaman anlatmaya çalıştım ama şu soruları açık-seçik yanıtlamanın da zamanı geldi: "Finansal kriz niçin, nasıl patlak verdi nereden kaynaklandı?"

Derken, John Lanchester adlı bir İngilizin bu sorulara ışık tutan çok iyi bir yazısını (London Review of Books, 23 Ekim 2008) okudum ve bazı kesimlerini bu köşenin okurlarına (biraz serbestçe ve eklentiler, yorumlar sıkıştırarak) aktarmaya karar verdim.

***

Kriz nasıl, nereden başladı? Lanchester şöyle anlatıyor:

"ABD'de finansal kuruluşlar kredi sicili düşük insanları ipotekli konut kredileriyle borçlandırmaya başladılar. Pervasızca yapılan kredi pazarlaması çoğu kez suçluluk sınırlarını zorlamaktaydı. Borç verme sürecini çılgınlaştırılan buluş, kredilerin menkul değerlere dönüştürülmesi oldu. Yani, çeşitli borçların bir araya getirilmesi ve diğer kurumlara borç paketleri olarak satılması..."

Peki, "çürük krediler", kredi veren finansal kuruluş için de riskli değil miydi? Hayır, çünkü, "krediler menkul değerlere dönüştürülünce", risk de başkalarına devrediliyordu. Lanchester anlatıyor:

"İlk kredi açan kuruluş için borcun ödenip ödenmemesi önem taşımaz zira, borç başkasına satılmıştır risk ona geçer. Bu borç senetlerinin, tekrar ve tekrar, üstelik yepyeni (örneğin kredi kartlarına bağlı) borçlar da eklenerek satılması sonunda kimin, ne kadar borçlu olduğu bilinemez üstelik, bu borç senetlerinden oluşan varlıkların değeri de hesaplanamaz. Bu karmaşık finansal araçlar, sonunda, sermaye piyasalarının da tıkanmasına yol açtılar."

Değeri, güvencesi belirsizleşen bu "menkul değerler" nasıl satılabildi? Pek çoğu dev finansal kuruluşlar olan alıcılar ve pazarlayıcılar, (FED başkanı "efsanevî" Greenspan'a kanarak) balonun şişmeye devam edeceğini beklediler. Üstelik, borca dayalı menkul değerlerin (tahsil edilememe riskine karşı) sigortalanmasından oluşan "finansal ürünler", riski (daha sonra batacak olan) sigorta şirketlerine devrediyordu. El değiştirme arttıkça, yatırım bankerlerinin komisyonları da artar. Lanchester şöyle anlatıyor:

"Bir yatırım bankacısının kazancının yüzde altmışı primlerden oluşur. Başkalarının borçlanıp kendilerine sundukları parayla daha fazla finansal ürün pazarlayarak riski başkalarına yıkarlar komisyonlarını, primlerini artırırlar."

"Saadet zinciri" nasıl kırıldı? Çeşitli ve çok karmaşık finansal varlıklarda gerçekleşen değer artışları, milli gelirin büyüme hızının (ABD'de bu ortalama yüzde 3 civarındadır) üstünde seyrettikçe, eldeki "ürünler" sürekli artar, pazarlanır ancak bir yere kadar... Örneğin, bireysel borçlar sonunda kişisel gelirlerden, ücretlerden ödenecektir. Borçlar da ücretlerden daha hızlı artmaktadır. Saadet zincirinin bazı halkaları ödenemeyen borçlar nedeniyle kopunca, bunların bağlı olduğu "kâğıtlar"ın değerleri de aniden düştü. Bankalar, finansal kuruluşlar ellerinde astronomik miktarda değersiz kâğıt ("zehirli safra") olduğunu farkettiler. Lanchester krizin kredi piyasalarına yayılmasını şöyle açıklıyor:

"Zehirli safraları satın alan kalmadığı için piyasa değerleri de sıfıra indi. Varlıklarının bir bölümü bu kâğıtlardan oluşan banka bilançoları da olağanüstü bozuldu. Bankalar birbirlerine kredi vermeyi kestiler ve finansal sistem felce uğradı."

Merkez bankaları olağanüstü likidite pompalayarak Hazineler ise doğrudan sermaye katarak (devletleştirerek) bu "mefluç" duruma son vermeye çalıştılar. Peki, krizin sorumluları, krizin maliyetini de üstlendi mi? Ellerindeki hisse senetlerinin değeri düştüğü oranda, şirket patronları servet kaybına uğradılar. Fakat, gelirlerinin büyük bölümü, dağıtılan kârlardan değil, yönetici aylıklarından ve primlerden oluluşuyordu. Batan ve batmayan tüm şirketler, bu ödentileri cömertçe gerçekleştirdiler. ABD'deki 700 küsur milyar dolarlık kurtarma paketinin 40 milyar dolarının Wall Street yöneticilerince ödenti olarak talep edilmekte olduğunu da bu arada öğreniyoruz. (Wall Street Journal 31 Ekim 2008), Lanchester'i de dinleyebiliriz:

"Lehman'ın New York'taki yöneticilerine iflâstan sonra 2.5 milyar dolar prim ödendi. Geçen yıl bu primlerin tutarı 5.7 milyardı. İki yıl içinde şirketlerini batıran bu âkil kişilere toplam 8.2 milyar dolarlık primin hangi gerekçeyle ödendiği merak edilmelidir."

Lanchester yazısını şöyle bağlıyor:

"Önce şirket patron ve yöneticilerinin kazançların tümüne el koyduğu bir coşku dönemi sonra zararların toplumsallaştırıldığı devâsâ bir çöküş... Kapitalizm küresel bir düşmana gereksinim duyuyor ama bu düşman ortadan kalkmıştır."

Lanchester, dünya sosyalist sisteminin tarihe karışmış olmasından mı hayıflanıyor? Gerçekten de, sosyalizm bir dünya sistemi olarak var olsaydı, 2007-2008 krizinin emperyalizmin özünden türediğini dünya halklarına etkili bir biçimde anlatabilir sistem-karşıtı akımların güçlenmesine katkı yapardı.