Eski bir tuzak: Yeniden...

Bush’un başlattığı “esrarengiz” bir uluslararası anlaşma sürecini Obama devraldı sürdürüyor. Trans-Pasifik Ortaklık İngilizce adıyla Trans-Pacific Partnership (TPP) müzakerelerinden söz ediyorum. ABD, Pasifik Okyanusu’nda kıyısı olan on bir ülkeyi “kafaya almaya” çalışıyor: Avustralya, Bruney, Kanada, Şili, Japonya, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Peru, Singapur ve Vietnam…

Niçin “esrarengiz”? Zira, görüşmelere katılan ülke temsilcileri dışarıya bilgi sızdırmama ve anlaşmayı izleyen dört yıl boyunca tutanakların da gizli tutulması hususunda taahhüde girmişler. Belgelerin tümüne erişme imkanı, her hükümetten üç kişiyle sınırlanmış. Öyle ki, bu gibi konularda çok titiz olabilen ABD Kongre üyeleri dahi uzunca bir süre TPP taslaklarına ulaşamamışlar ısrarlar sonunda da kendilerine “kopyalamadan sadece göz atma” ayrıcalığı bahşedilmiş.

Buna karşılık öyle anlaşılıyor ki, TPP görüşmelerinin “gerçek ev sahipleri” dev ABD şirketleridir. Şirket danışmanlarından, temsilcilerinden 600 kişi toplantılara aktif olarak katılıyor esasen belgeleri büyük ölçüde onlar hazırlıyor. Görüşme gündemi hakkında bölük pörçük bilgiler sızdıkça ortaya çıkıyor ki, tek tek şirketlerin değil sektörlerin, alanların çıkarları gözetiliyor. Dolayısıyla pazarlıklar, ilgili alanlarda sermayenin ortak çıkarları ile ulusal devletler arasında…

“Olgun” kapitalizmde devlet, sermayenin ve toplumun genel çıkarları arasında uyum ve uzlaşma sağlamayı bu amaçla bir dizi kuralı, düzenlemeyi oluşturmayı, uygulamayı üstlenmiştir. Bana öyle geliyor ki, TPP görüşmeleri, şirketler dünyasını bu kösteklerden de kurtarmayı hedeflemektedir. Sermayenin sınırsız tahakkümünü hedefleyen 1980-sonrasındaki neoliberal saldırının ikinci bir dalgası söz konusudur. Muhalif bir site (Global Research, 18 Kasım 2013) TPP girişimini bir “şirketler darbesi” olarak nitelendiriyor.

Bu dalga yeni değildir. Bir önceki deneme OECD bünyesinde MAI taslağı ile denenmiş güçlü bir direnme sonunda 1998’de engellenmişti. Şimdi de özellikle ABD’de yeni bir direnme dalgası filizlenmektedir. Ticaret anlaşmalarında Başkan’a verilebilen “hızlı yasalaştırma” yetkisinin Obama’dan esirgenmesi için bir kampanya başlamıştır.

* * *

Sızıntılar doğruysa, “şirketler darbesi” yakıştırması abartılı değildir. Anlaşma tüketiciyi korumaya dönük standartları belirleyecek hükümetler bunları ileride ağırlaştırma yetkisinden peşinen vazgeçeceklerdir. İletişim, ilaç, bilgisayar, internet şirketleri için telif, patent hakları, bunları koruma süreleri uzatılacak ağırlaştırılacak bunların tüketimi, kullanımı pahalılaşacaktır. Kamu sağlığı gerekçesiyle parasız, ucuz ilaç dağıtımının hangi koşullarda uygulanabileceği, önceden sınırlanacaktır. Yabancı şirketler, çalışma koşullarını ağırlaştıran yerel (örneğin asgari ücretleri yükselten) bir düzenleme sonunda uğradıkları “olası kâr kaybını” ev sahibi ülkeden talep edebileceklerdir. Ülkeler sermaye giriş-çıkışlarını denetlemek örneğin sıcak parayı vergilemek seçeneklerinden vazgeçeceklerdir. Her türlü kamu hizmeti, yerli, yabancı özel sermayeye sınırsız açılacaktır.

Daha da vahimi TPP’nin uygulanmasıyla ilgilidir. Uluslararası bir anlaşma, hükümran bir devlet tarafından gerektiğinde iptal edilebilir. Anlaşılan TPP, bu seçeneği geçersiz kılacak yöntemleri titizlikle oluşturmaktadır: Aksi oybirliğiyle kararlaştırılmadıkça, TPP süresiz olarak yürürlükte kalacaktır. Şirketler ile devlet arasındaki uyuşmazlıkların çözümü, ulusal düzlemin tamamen dışına çıkarılmış şirketlerin denetleyebileceği bir özel tahkim sistemi tasarlanmıştır. TPP’yi imzalama gafletine düşen devletler, adeta sonsuza kadar şirketlere, yatırımcılara “olası kâr kayıpları” nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm olacaklardır.

* * *

OECD çerçevesinde oluşturulan bir taslak olduğu için MAI, Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiriyordu ve ülkemizde etkili bir muhalefete yol açmıştı. Gaye Yılmaz arkadaşımızın değerli katkılarını hatırlıyoruz.

TPP şu anda Türkiye’nin dışındadır ama ABD-AB arasında “Transatlantik” bir benzerinin müzakeresi sürdürülmektedir. ABD, ayrıca, son on yıl boyunca ikili ticaret anlaşmaları ile çok sayıda çevre ülkesine aynı modeli taşımış çoğu da iş işten geçtikten sonra pişman olmuştur.

Türkiye burjuvazisinin teslimiyetçi niteliği malumdur. Bu nedenle, bir Transatlantik anlaşmasına yamanarak veya ABD ile imzalanacak bir ticaret anlaşması içinde TPP modelinin, bizim için de gündeme gelmesi olasıdır. Bu tür ikili anlaşmalarının kapsamları çok geniştir ekonomik alanlarda ulusal hükümranlığı tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bu tuzağa düşen Uruguay, Ekvador, Mısır şu anda şirketlerin açtığı tazminat davalarıyla cebelleşmektedir.

TPP girişimine karşı Batı’da oluşmakta olan muhalefet odaklarını bu nedenlerle yakından izlememiz onlara katılmamız gerekiyor.