“Eniştem Beni Niye Öptü?”

"Bayram yok seyran yok" iken, IMF birdenbire Türkiye'ye önerdiği koşulları hafifletme kararını niçin aldı?

Kendimizi "komplo teorilerine" kaptıralım ve birkaç spekülatif soru soralım. IMF'nin "yumuşama" mesajının Hillary Clinton'un Ankara'ya gelişinden hemen sonra gelmesi rastlantı mıdır? "Komplocu" senaryoya göre, Amerika'ya "birşeyler" verdik karşılığında ABD IMF üzerindeki etkisini kullanıp "Türkiye'ye karşı yumuşama" kararını çıkardı.

"ABD yönetimi IMF'nin kararları üzerinde belirleyici bir etkisi var mıdır?" Bu soru, "sıradan, teknik konularda hayır ama ABD'nin ve/veya emperyalizmin stratejik çıkarlarının söz konusu olduğu durumlarda evet" diye yanıtlanacaktır. Bir kere hatırlatalım ki, IMF "üyelerin koydukları sermaye oranında temsil edildikleri" anonim şirket yapısında bir kuruluştur ve ABD en büyük sermayedardır. Gerekli olduğu zamanlarda ABD Hazine Bakanı, bu ağırlığı IMF yönetimine taşır. Örneğin 1998 Asya krizi sırasında Clinton'un Hazine Bakanı olan Robert Rubin, Asya ülkelerindeki kriz yönetimini arka planda üstlendi ve IMF heyetleri, o tarihlerde, ABD'nin isteklerini Asyalı hükümetlere taşıdılar. Rubin bu bilgileri anılarında ifşa ediyor. İlginç bir rastlantı da, şu anda Obama'nın Hazine Bakanı olan Tim Geithner'in 1998'de IMF'nin Endonezya'dan sorumlu heyet başkanı ve bu ülke için oluşturulan (ve sonunda Suharto'nun devrilmesine yol açacak olan) "insafsız" programın sorumlusu olmasıydı. Eski bir IMF uzmanı olarak "IMF kritik konularda nasıl ikna edilir?" sorusunun yanıtını en iyi bilenlerden biri, şimdiki Hazine Bakanı Geithner'dir.

***

IMF'nin ekonomiye değil, siyasete bakmasının bir örneği de Türkiye'dir. Mayıs 2005'te AKP hükümetinin imzaladığı 10 milyar dolarlık stand-by anlaşması IMF'nin "normal", hatta "istisnai" ölçütlerini çiğnemekteydi zira (IMF İcra Kurulu'na sunulan 28 Nisan 2005 tarihli Uzmanlar Raporu'na göre) "Türkiye ağır bir sermaye hesabı kriziyle karşı karşıya olmadığı için istisnaî yararlanmayı düzenleyen ölçütlerin hiçbirini karşılamamaktadır". Ancak, Rapor, kredinin yine de verilmesini öneriyor. İleri sürülen gerekçe anlamlıdır: "Üç yıllık bir program... 2007 Kasımında yapılacak olan bir sonraki genel seçimler için bir çıpa sağlayacaktır." Böylece, kredinin AKP'ye bir "seçim çıpası" olarak verildiği itiraf edilmekteydi.

Peki, IMF Türkiye'ye karşı hangi koşulları yumuşatacaktır? "Gelir idaresinin özerkleştirilmesi" tevatürü, bence, sahte bir ihtilâf konusudur. Başbakan bir vesileyle "IMF'nin Türkiye'yi başka ekonomilerle karşılaştırmasını kabul etmiyoruz" demişti. Kriz ortamına aynen Türkiye gibi yüksek dış açık / yüksek dış borç koşullarında (yani "kırılgan" konumlarda) girmiş bulunan Doğu-Orta Avrupa ekonomileriyle karşılaştırma yapılmıştır ve hem onlara, hem Türkiye'ye ana hatlarıyla aynı reçetenin önerilmesi tedirginlik yaratmıştır.

IMF'nin web sitesine giriniz ve son aylarda Ukrayna, Macaristan, Pakistan, Letonya ve Beyaz Rusya ile imzalanan beş stand-by anlaşmasının ana öğelerini gözden geçiriniz. Ortak özelliğin, kamu harcamalarını aşağı çekerek ekonomileri daraltmak olduğunu gözleyeceksiniz. Kamu personel giderleri ve emekli ödentileri tırpanlanacak (Beyaz Rusya, Macaristan, Ukrayna) rekabet gücünün artırılmasını hedefleyen (yani, emek maliyetlerini bastıran) bir "gelirler politikası" izlenecek (Letonya) tüketicileri ve çiftçileri gözeten sübvansiyonlar kaldırılacaktır (Pakistan, Beyaz Rusya).

Asıl sorun da buradadır. Dış ve iç talebin çökmekte olduğu bir konjonktürde, IMF kırılgan ekonomilere (ve Türkiye'ye) "daha da fazla daralın böylece cari fazla yaratın ki, dış borç servisiniz kesintisiz sürsün" reçetesini veriyor. AKP hükümeti ise (en azından seçimler atlatılıncaya kadar) bu işe direnmekteydi. Acaba IMF'nin "yumuşaması" bu kritik noktada mıdır?

İçeriği belirsiz olsa bile, "önerilerimizi yumuşattık" mesajının gelmesi dahi, o günlerde doların 1.82'ye tırmanmasına yol açan finansal çalkantıyı sakinleştirdiği için Başbakan'a bir süre nefes alma fırsatı sağlamıştır.

***

Peki, Amerika'ya neler verilmiş olabilir? En yakın olasılık Afganistan gibi görünüyor. Türkiye'nin Afganistan'a muharip güç yollayarak Amerika'yı destekleme olasılığı korkutucudur. Zira, yakın gözlemciler, Afganistan'da yenilginin kaçınılmaz olduğunu öngörüyorlar.

Bir de spekülatif fantezi yapalım. Obama'nın olası bir çekilme seçeneği için, silahlı Afgan direnişi içinden "ılımlı" öğeler aradığı söyleniyor. Olası muhataplardan biri de, Başbakan Erdoğan'la "eski hukuku" kanıtlanmış olan Hizb-i İslâmi lideri Gülbeddin Hikmetyar'mış. (Bk. Asia Times, 13 Mart, P.Escobar'ın yazısı) Yoksa, Başbakan'dan, Hikmetyar'la ABD arasında aracılık yapması mı istenmektedir?