Ekonominin ‘Mayıs Sıkıntısı’ devam ederken

Merkez Bankası, 2013’ün tümünü kapsayan ödemeler dengesi rakamlarını yayımladı. Belirleyici öğe sermaye hareketleridir ve bu bakımdan 2013 verileri, birbirinden tamamen farklı iki ayrı döneme ayrılmaktadır: (1) Uluslararası sermaye hareketlerinin çok canlı seyrettiği (ve Türkiye’nin de bu konjonktürden yararlandığı) Ocak-Nisan (2) FED’den gelen sinyaller sonunda tüm çevre ekonomilerine (ve tabii ki Türkiye’ye) dönük dış kaynak akımlarının frenlendiği Mayıs-Aralık…

Türkiye’ye sermaye girişlerindeki yavaşlama Mayıs başında, yani ay sonunda gerçekleşen FED dalgasından önce gerçekleşmeye başlamıştı. Haziran ayaklanmasının ve “17 Aralık Şoku”nun etkileri de buna eklendi. Böylece, AKP için iyi başlayan bir yıl, Mayıs’ta başlayan sıkıntılı sekiz ay ile son buldu.

Son verileri, bu sıkıntılı dönemle sınırlı tutarak incelemeyi yeğledim. Sermaye hareketleri üzerinde odaklanan tablo, 2013’ün Mayıs-Aralık dönemini, bir önceki yılın aynı ayları ile karşılaştırıyor.

* * *

On küsur yıldan bu yana vurguluyoruz IMF, Dünya Bankası, sonra Standard & Poor’s, hatta FED kervana katıldılar neredeyse davul zurnayla ilan ettiler: Türkiye dış kaynak (“madde”) bağımlısıdır ve dünyada işler bozuk giderse sonu da fena olacaktır. Gönülsüzce de olsa, Ali Babacan ve Erdem Başçı dahi kabul etmek zorunda kaldı.

Dış ortam bozulunca “madde” kıtlaşınca, “bağımlı” sıkıntıya girdi. Tablo da bu durumu sayılarla ifade ediyor.

“Madde”nin (yani, dış kaynak öğelerinin) hemen hemen tümü 2013’ün son sekiz ayında azalmıştır: Yabancı sermaye girişlerindeki gerileme yüzde 44.5’tir. Yerli “aktörler” (şirket, birey ve bankalar) iki dönemde de dış dünyadan kaynak getirmişlerdir ama üçte iki oranında azaltarak… Tek destek, geçen yıl (3 milyar dolarlık) net çıkış gösteren kayıt dışı (“karanlık, kara ve gri”) fon girişlerindedir. “AKP’nin gizli döviz kasası” bu yıl çalışmış 8,2 milyar dolarlık destek sağlamıştır. Ama yetmemiştir: Kayıtlı yabancı/yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerinin toplamı, 12 ay içinde yüzde 24 oranında gerilemiştir.

Dış borçlanma ve sıcak para girişleri hâlâ devam etmektedir ama ciddi boyutlarda (yüzde 50 ve yüzde 90 oranlarında) küçülerek… Henüz net sermaye çıkışı gerçekleşmemiştir esasen böyle bir gelişme açık-seçik kriz ortamına giriş anlamına gelirdi.

Ne var ki, “madde bağımlısı ekonomi”, ayağını (dış açıklarını) küçülen yorgana (dış kaynaklara) göre uzatamıyor alışkanlıklarını daha da bozarak sürdürüyor cari işlem açığını yüzde 46 oranında artırarak sekiz ayda 40,3 milyar dolara çıkarıyor. (12 ay sonunda bu açık 65 milyar dolara ulaşarak Cumhuriyet tarihinin 2011’deki rekoruna yaklaşacaktır.)

Cari açık, yabancı sermaye girişlerinin çok üzerindedir. “Karanlık, kara ve gri” fon akımları ve yerli aktörlerin cılız katkısı da yeterli değildir. Durum nasıl idare edilmiştir? Geçen dönemde 20 milyar dolar civarında birikim gösteren rezervlerin 4,4 milyarı harcanarak…
İlk aşamadaki sonuçları herkes biliyor: Tablonun kapsadığı dönem içinde döviz fiyatları (sepet kur) yüzde 22,7 oranında yükselmiş “faiz lobisi” hezeyanı, Merkez Bankası’nı şizofreniye sürüklemiş “piyasalar” son sözü söylemiş, politika faizleri %10-12 aralığına çekilmiştir.

* * *

Olay bu kadarla son bulmayacaktır. Elbette bu gelişmeler reel ekonomiye yani, üretime, istihdama, gelirlere, tüketime, yatırıma yansıyacaktır. Durgunlaşma en azından kalıcı hale gelecek dış dünyada çok çarpıcı bir düzelme olmazsa ekonomi küçülmeye başlayacaktır. Şirket iflaslarından başlayarak bankalara bulaşan bir finansal krizin gündeme gelmesi de olasıdır.

Kısacası, AKP’nin “Mayıs sıkıntısı” ağırlaşarak devam etmektedir.