Ekonomi Büyürken ve Küçülürken Milli Gelir

TÜİK 2010 milli gelir tahminlerini yayımladı ve önceki verileri de gözden geçirdi. 2009 milli geliri (aşağıya doğru) revizyondan geçti önceki tahmine göre ekonomi o yıl yüzde 4.7 son hesaplamaya göre yüzde 4.8 küçülmüştür. Daha da önemlisi, Türkiye ekonomisinin 2010’da yüzde 8.9 oranında büyüdüğü hesaplanmıştır. Böylece, milli gelir kriz öncesinin zirve noktasını (2008’i) yüzde 3.7 oranında aşmıştır. Kısacası, krizde hızla küçülen ekonomi, kriz sonrasında daha yüksek bir tempoyla canlanmıştır.

Ekonominin büyüdüğü (2010) ve küçüldüğü (2009) iki yıla ait milli gelirin ana kalemlerindeki değişmeleri (birer önceki yılla karşılaştırarak ve 1998 fiyatlarıyla milyon TL olarak) iki ayrı tabloda özetliyoruz. Bu süreci belirleyen etkenlerin başında gelen yabancı, yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerinin toplamını (“net dış kaynağı”) milyon dolar olarak veriyoruz.

Birkaç cümleyle tabloların öğelerini açıklayalım: “Harcamalara göre gayri safi yurt içi hasıla”, özel tüketim, devlet tüketimi (cari devlet harcamaları), yatırım ve ihracat kalemleri toplamından ithalat çıkarılarak tahmin edilir. Tablodaki milli gelir de böyle hesaplanmaktadır. İki açıklayıcı not ekleyelim: “Yatırım” kalemi, sabit sermaye birikimi ile (artı veya eksi değerler alabilecek olan) stok hareketleri toplamına eşittir. Dış ticaretle ilgili öğeler ise, hem mal, hem de hizmet ihracat ve ithalatının TL değerlerinden oluşur.

Ekonomi Büyürken (2010/2009) Milli Gelir ve Net Dış Kaynak

Ekonominin 2010’daki büyüme ivmesini sürükleyen ana harcama öğesinin yüzde 48’lik bir artış gösteren yatırımlar olduğu anlaşılıyor. Ancak, bu artışın yaklaşık üçte biri, “yatırım” kalemi içinde yer alan (üstelik tüm istatistik hatalarını de içeren) stoklardan oluşuyor. Bu öğeyi çıkarıp, sadece sabit sermaye birikimine bakarsak, artış oranı yüzde 30’dur. Buna karşılık büyümeyi frenleyen etkenler de var: Devletin cari harcamaları (örneğin personel giderleri) ile dış ticaret… Mal ve hizmet ihracatının artışı, ithalat artışının çok gerisinde kalmıştır. Demek oluyor ki Türkiye, dış ticaret açığı nedeniyle dış dünyaya (örneğin Çin’e, Kore’ye, Japonya’ya) giderek artan boyutlarda katma değer ve istihdam taşımaktadır.

Ekonomi Küçülürken (2009/2008) Milli Gelir ve Net Dış Kaynak

Şimdi de, 2009’daki küçülmenin profiline bakalım: Ekonomi büyürken hızla artan harcama kalemleri, 2009’da da en fazla daralan kalemlerdi. Artış gösteren tek öğe, krizin yol açtığı ve yerel seçimlerin kamçıladığı kamu harcamalarıdır. Daralma rekoru yatırımlardadır. Dış ticarete gelelim. Mal ve hizmet ithalatı ihracattan daha hızlı bir tempoyla daralmıştır. Bu durum küçülmeyi frenlemiştir.

Gelelim, hem büyüme, hem de küçülme sürecinde dış dünyanın rolüne… Dış ticaretin, hem küçülmeyi, hem de büyümeyi frenlediğine işaret ettik. Dolayısıyla dışsal belirleyici, sermaye hareketleri olarak karşımıza çıkıyor. Toplam sermaye hareketleri 2009’da üçte iki oranında daralmış 2010’da ise üç buçuk misli artarak iç talep genişlemesinin ana motorunu oluşturmuştur.

Slogan hazır: “Geçen yıl Avrupa’da en hızlı büyüyen ülke Türkiye’dir”… Doğru ama hatırlatalım ki, bu büyüme 49 milyar dolarlık cari açık yaratarak ve 53 milyar yabancı sermaye girişiyle gerçekleşmiş bunun da yüzde 80’i (42 milyarı) sıcak paradan oluşmuştur.

Krizin yarattığı kapasite daralması adım adım telâfi edildikçe, dış kaynak girişleri üretim artışlarından çok, enflasyona veya finansal sistemde balonlaşmaya yol açacaktır. Hükümet ve merkez bankası, bu nedenle tedirginleşmektedir.

Peki, kapasite sınırlarına ulaşıldıktan sonra ekonomi nasıl, ne kadar büyüyecek? Var olan sermaye stokunu genişleterek yani sermaye birikimi ile… Kriz ertesinde yatırımlarda gözlenen canlanmaya rağmen, 2010’da Türkiye milli gelirinin cari fiyatlarla sabit sermaye birikimine ayırdığı pay, yüzde 18.7’den ibarettir. Bu oran, 1998’de yüzde 22.9’du. Bu cılız ve giderek düşen birikim oranının, Türkiye ekonomisine sağladığı oırta dönemli büyüme hızı yüzde 4’ten ibarettir.

Madalyonun öteki yüzüne de bakalım: Türkiye giderek daha az tasarruf etmekte dolayısıyla bu düşük birikim hacmi dahi dış tasarruflarla (giderek tırmanan cari açıklarla) gerçekleşebilmektedir. Farklı bir ifadeyle dış kaynaklar, tüketim artışını pompalamaktadır. Kanıtı? Milli gelirin özel tüketime ayrılan payı 1998 ile 2010 arasında yüzde 66.5’ten, yüzde 71.1’e çıkmıştır. Burjuvazinin toplumsal hasıladan payı ve dolar milyarderlerimizin sayısı yükseldikçe tüketim de tırmanmakadır.

Kıssadan hisse: 2003-2007’yi biraz daha bozuk-düzen tekrarlıyoruz. Siyasi iktidar, 2010’un milli gelir rakamlarıyla biraz avunacaktır o kadar…