Çürüyen kapitalizm manzaraları: Kıyı Bankacılığı

Korkut Boratav'ın “Çürüyen kapitalizm manzaraları: Kıyı bankacılığı” başlıklı yazısı 16 Nisan 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Geçen hafta, adı pek duyulmamış bir kuruluş, “ekonomik bir Wikileaks” bombası patlattı: “Offshore” para merkezlerindeki labirentleri ifşa eden bir araştırmanın tamamlandığını duyurdu ve bazı bulguları haberleştirdi. Kuruluşun Türkçeleştirilmiş adı, Uluslararası Araştırmacı Gazetecilik Birliği… İngilizce kısaltması ile ifade edersek, ICIJ…

Wikileaks’in aksine ICIJ, “saygın” bir kuruluştur. İyi bilinen uluslararası vakıflar tarafından desteklenmektedir. Medya ünlülerinden oluşan bir Danışma Kurulu vardır. Sözü geçen araştırmayı da BBC, New York Times, Guardian gibi uluslararası medya devleriyle işbirliği içinde yürütmüştür. Singapur ve Virgin Adaları’ndaki finans şirketlerinin kayıtlarına sızılmış izleri sürülmüş “offshore” merkezlerde onbinlerce kişiye ait gizli işlemlere, servet toplamlarına ulaşılmış.

Araştırma bir yıl içinde son bulacaktır ancak, anlaşıldığına göre, derlenen bilgiler, ICIJ ile işbirliği yapmış bulunan büyük medyaya peşinen “servis” edilecek ve bazı gizli servet sahipleri, peyderpey teşhir edilecektir.

Kimler teşhir edilecek? 3 Nisan’da basına aktarılan bilgiler örnek alınırsa, sansasyon yoktur. Batı dünyasından üç tane yarı-sabıkalı önemsiz şahsiyet ile bir İspanyol barones var. Diğerleri ise “bunlar zaten adam olmaz” coğrafyasının (yani Üçüncü Dünya’nın) adları pek duyulmamış zenginleri: Venezuela’dan, Rusya’dan, Endonezya’dan, Moğolistan’dan, Kazakistan’dan, Tayland’dan üçkâğıtçı (çoğu siyasetçi, bürokrat) şahsiyetlerden söz ediliyor. Filipinler’den eski Başkan Marcos’un kızı ile Zimbabwe “first lady”sinin de adları geçiyor. Türkiye’den (şimdilik) kimse yok.

Öyle anlaşılıyor ki Batı basını, gizli servetlerle ilgili bu gayya kuyusunu itinayla deşecektir. Guardian’ın üslubu ipucu veriyor: “Bu insanların suç işlediğini ima etmiyoruz bazıları sadece yasal boşluklardan yararlandıklarını özel hayatın gizliliği ilkesini ileri sürüyorlar.” Ancak ekliyor: “Saydamlık ve bilgilendirme en iyisidir.”

* * *

“Kıyı bankacılığı”, “offshore finansal merkezler”, “vergi cennetleri”… Aşağı yukarı aynı şeyden söz ediliyor. Evveliyatını kısaca gözden geçirelim.

Dünya ekonomisinin 1945 sonrasındaki işleyiş kurallarını belirleyen Bretton Woods Anlaşması (büyük buhrandan ders alındığı için), spekülatif sermaye hareketlerini kısıtlıyordu. Ne var ki, finans kapital kabına sığamayacak ülke sınırları dışına çıkış yolları bulacaktı. 1960’a doğru Londra’dan başlayarak, dolar, sterlin, mark gibi büyük paraların kendi sınırları dışında (ve “ulusal” kısıtlardan bağımsız olarak) dolaşmasına işlem görmesine banka hesaplarında tutulmasına imkan veren kaçamak yöntemler icat edildi. Öteden beri İsviçre ve Lüksemburg bu tür işlemleri (“banka gizliliği” ilkesini sahiplenerek) sürdüren ülkelerdi. Bu yeni süreç İngiltere’de başlatıldı ama işlemlerin Londra’dan (ve gözlerden) uzak mekanlarda konuşlandırılması daha uygun görüldü. Britanya’ya bağlı Virgin, Cayman ve Seychelles adaları bu işlerin odaklanacağı finans merkezleri olarak belirlendi. Sonraki yirmi yılda, finans kapitalin uluslararası hareketleri üzerindeki kısıtlar önce gevşedi sonra kaldırıldı ve dünyanın dört bir köşesinde bu tür “offshore finansal merkezler”in sayısı arttı 50’ye ulaştı.

Bu sürecin arkasında, finans kapitalin temel öğelerinden biri olan “rantiye”nin özellikleri de yer alıyor. 1916’da Lenin, “girişimcilikten, sermayenin doğrudan yönetilmesinden kopmuş olan sadece para sermayeden elde edilen gelirle, kupon keserek yaşayan rantiye” katmanını, tekelci kapitalizmi ve emperyalizmi belirleyen öğelerden biri olarak incelemişti. Bu katmanın kazanç hırsı sınırsızdır paylaşmayı (dolayısıyla vergilendirmeyi) reddeder vatansızdır. Rantiyeler, kapitalizmin tarihi boyunca iki “altın çağ” yaşamıştır: 1880 sonrasındaki elli yıl ve son otuz yıl (neo-liberal dönem)… Bu ikinci dönemde (“sahte liberal” söyleme rağmen) devlet aygıtlarının rant, vurgun ve avanta yaratma olanakları neredeyse sınırsızca artmıştır. Tamamen serbestleşen sermaye ve para hareketleri sayesinde, bu ortamdan nemalanan rantiye servetlerinin depolandığı, rahatça nakde çevrilebileceği gözlerden uzak mekanların oluşturulması gerekmiştir: Offshore finansal merkezler…

Bireysel banka hesapları, paravan şirketler, sanal vakıflar söz konusudur. “Aklanma” peşindeki kara para, gizlilik arayan zenginler, ülkelerindeki kuralları vurgun-avanta için kullanan sermaye grupları için ideal ortamlar vardır. Bu finans merkezlerine vergi ödenmez bunlar sadece işlemlerden komisyon alarak ihya olurlar zira, 20-30 trilyon dolar civarında özel servet buralarda korunmaktadır.

Kısacası, ICIJ’in teşhir etmeye niyetlendiği “kıyı bankacılığı”, yine Lenin’in belirlemesiyle, “parazitleşen ve çürüyen kapitalizmden” bir manzaradır. Biz de merakla bekliyoruz. İzleyip aktarmaya çalışacağız.