Bunalımın Sonu Ne Zaman?

Başlıktaki soruyu yanıtlamanın ilk adımı, Türkiye’yi etkileyen sermaye hareketlerini izlemektir. Zira, neoliberalizmin dünyaya egemen olduğu son otuz yıl içinde çevre ekonomilerinde patlak veren büyük krizlerin tümü, dış kaynak girişlerinin aniden durması veya tersine dönmesi sonunda meydana gelmiştir. Bu, Türkiye için de geçerlidir. 1994, 2001 ve (şimdi içinden geçmekte olduğumuz) 2008 krizlerinin ardında, net sermaye girişlerinin durması, çıkışa yönelmesi rol oynamıştır. İster ülke içinden, ister dıştan tetiklenerek başlasın, fark etmemiştir.

Bugünkü krize baktığımızda görüyoruz ki, Ekim 2008 ile (son verileri içeren) Mayıs 2009 arasında net dış kaynak hareketleri her ay kesintisiz daralmıştır. Bu sekiz aylık dönemi, bir önceki dönemin sekiz ayıyla karşılaştırırsak, gerçekleşen “tersine dönme”nin Türkiye ekonomisine 2008 milli gelirinin yüzde 4.4’ü oranında bir “şok” taşıdığını belirleyebiliyoruz.

Bu dışsal “şok” devam edecek mi? Bir önceki yılın (2008’in) Haziran-Ağustos verilerine baktığımızda, Türkiye’ye aylık ortalama 5.4 milyar dolar net sermaye girişinin gerçekleştiğini görüyoruz. 2009’un aynı üç ayı içinde bu düzeyde net kaynak girişi olası görnmüyor. Buna karşılık, büyük bir olasılıkla önümüzdeki Ekim’de net sermaye hareketlerinin, krizin tetiklendiği Ekim 2008 düzeyini aşması beklenebilir. Bu öngörü gerçekleşirse, Türkiye ekonomisi 12 aylık bir dışsal daralma ivmesinden geçmiş olacaktır. Ancak, sonrasında sermaye hareketlerinin 2006-2007’deki düzeylerine yaklaşması söz konusu değildir. Dolayısıyla AKP’li yılların rehavetine dönüş, en iyi olasılıkla kronik durgunlaşma getirecektir.

Bu bağlamda, sözünü ettiğimiz sekiz kriz ayı (Ekim 2008-Mayıs 2009) boyunca AKP iktidarının 18 milyar dolarlık bir “kayıt-dışı” net kaynak girişinden yararlanarak, ekonomik bunalımın ağır bir finansal krize dönüşme riskini (şimdilik) atlattığını vurgulayalım. Daha önce birkaç kere vurguladığım bu “esrarengiz can simidi”ni burada yeni baştan tartışmayacağım..

***

Dış kaynak hareketlerindeki durma-gerilemenin yol açtığı bu “şok” üretim ve milli gelir hareketlerine nasıl yansıyor?

Küçülme, (veya büyüme) bir önceki yılın aynı dönemine bakılarak örneğin, Mayıs 2009 verileri, Mayıs 2008’le karşılaştırılarak belirlenir. “Küçülme hızlanıyor mu yavaşlıyor mu?” Bu soru, veriler bir önceki dönemle (örneğin Mayıs verileri Nisan’la) karşılaştırılarak yanıtlanır. Ve “hızlanarak küçülme” son bulduğunda, “en kötü durum geride kaldı diyebiliriz.

Sanayi üretimi Şubat 2009’a kadar “hızlanarak küçülmüş” Şubat 2008’in yüzde 23.7 gerisine inmiştir. Bu “en kötüsü” diyebileceğimiz noktadır. O tarihten sonra, aylık üretimde artışlar başlamış bu yükseliş, üretim düzeyini bir önceki yılın üzerine çıkacak güçte olmamıştır. Mayıs 2009’da üretim on iki ay öncesinin hâlâ (yüzde 17.4 oranında) altındadır. Dolayısıyla, sanayi sektöründe “en kötü” geride kaldı ancak, küçülme devam etmektedir.

Küçülme ne zaman son bulacak? Aylık artışlar son üç aylık tempoyla sürerse, Ağustos’a geldiğimizde, sanayi sektörünün üretimi, Ağustos 2008 düzeyine ulaşacak böylece on iki ayı kapsayan bir daralma süreci tamamalanmış olacaktır.

Sanayiden milli gelire geçelim. Milli gelir tahminleri, aylık değildir üç ayda bir yapılır. Türkiye milli geliri 2008’in son çeyreğinde, (yani dış kaynak girişlerinin durduğu Ekim-Aralık döneminde) küçülmeye başlamış bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6.2 oranında düşmüştür. 2009’un Ocak-Mart döneminde küçülme hızlanarak sürmüş milli gelir, 2008’in ilk üç ayına göre yüzde 13.8 düşmüştür. Bu bakımdan da “en kötü” duruma Mart 2009’da gelmiş olduğumuz anlaşılıyor. 2009’un üçüncü üç ayında da (Temmuz-Eylül’de de) ekonomik küçülmenin (yavaşlayarak) süreceğini öngörebiliriz. Burada da on iki aylık bir daralma söz konusu olacak yılın son üç ayında ise milli gelir düzeyi 2008’in aynı dönemini aşabilecektir.

2009’un tümü için, IMF, Dünya Bankası ve OECD Türkiye ekonomisinin yüzde 5.1 ile 5.9 arasında küçüleceğini öngörüyorlar. Ancak, olası bir IMF anlaşmasının ön-hazırlıkları gereği Temmuz’da başlatılan talep kısıcı politikalar, yüzde 6’yı aşan bir küçülme hızını gündeme getirebilecektir.

***

Önceki bunalımlarda, istihdamda, reel ücretlerde, köylünün eline geçen göreli fiyatlarda gerçekleşen çöküntüler, yani toplumsal bunalım, ekonomik küçülme son bulduktan sonra en az bir yıl daha sürmüştür. Bu kez, durum daha da ağırdır, zira, küçülmenin son bulmasını, kronik bir durgunlaşma izleyecektir.

Sınıf tabanlı bir toplumsal muhalefet için daha uygun bir zaman düşünülemez. Buna rağmen Başbakan ustaca gündemi kaydırmış parlamenter muhalefet bu tuzağa düşmüş büyük sermayenin ve AKP’nin denetlediği medya, Türkiye tarihinin en ağır bunalımını görünmez hale dönüştürmüştür.

Bunalımı bizzat yaşayan emekçiler ise, durumu kendi kişisel trajedileri olarak algılamaktadırlar.