Bağımlılığın Değişen Süreçleri

Türkiye toplumunu emperyalizme bağımlı kılan ana öğelerden biri dış borçlardır. Emperyalizmle Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin neoliberal politikalar aracılığıyla düzenlendiği son yirmi beş yıl, aynı zamanda dış borçluluğun da abartılı bir hızla arttığı bir dönem olmuştur. 1980'de sadece 16 milyar dolar olan Türkiye'nin dış borçlar toplamı, yıllık yüzde 10'a yaklaşan bir artışla 2005'te 170 milyar doları aşmıştır.

Dış borç artışlarına yol açan etkenler zaman içinde farklılaşmıştır. Türkiye ile dış dünya arasında sermaye hareketlerinin serbestleştiği 1989 sonrasına odaklanalım. Bu dönemi de, 1990-1999 ve 2000-2005 olmak üzere ikiye ayırmak gerekir. İncelediğimiz konu bağlamında 1990'lı yılların bir patolojik özelliği vardır: "Ilımlı" dış açıklar, huzla artan dış borçlar... Nicelleştirelim: 1990-1999 yıllarında yıllık cari işlem dengelerini toplayalım birikimli dış açık (cari işlem açığı), 13,9 milyar doları bulur. Buna karşılık, dış borç stoku, on yıl içinde 61,2 milyar dolar artarak 1999'da 103 milyara ulaşmıştır. İşte bir "ekonomik bilmece": 1 dolarlık dış açık, nasıl olup da yaklaşık 4,5 dolarlık dış borçlanmaya yol açıyor....

Bu "bilmece"nin yanıtı çok karmaşık değildir: 1990 sonrasında Türkiye'ye giren (ve hemen hemen tümüyle dış borç yaratan) yabancı kökenli sermayenin önemli bir bölümü, yerli bankaların, şirketlerin ve rantiyelerin ülke dışına sermaye kaçırmalarına tahsis edilmiştir. Kısacası, Türkiye burjuvazisi, ülkeden sermaye çıkarmanın serbestleştiği bu yılları, emperyalist sistemin metropollerine servet aktarma fırsatı olarak kullanmıştır. Giren yabancı sermayenin bir bölümü rezerv birikiminde, geri kalanı da cari açığın finansmanına ayrılmıştır. "Az dış açık verip, çok fazla borçlanma" marifeti, böyle gerçekleşmiştir.

Buna karşılık, 1990'lı yıllar boyunca her şey olumsuz değil: Ekonomi geçmişten devraldığı olumlu bir yapısal etkeni hâlâ taşımaktadır. Cari açıklar "sürdürülebilir" boyutlardadır. Hızlı büyüme yıllarında dahi, ekonomi "ılımlı" dış açık vermektedir. Örneğin, milli gelirin yüzde 9,4 ve yüzde 8,3 oranında büyüdüğü 1990 ve 1997 yıllarında cari açığın milli gelire oranı yüzde 1,5 civarında kalmıştır.

Gelelim Türkiye ekonomisinin tamamen İMF denetimine devredildiği 2000-2005 yıllarına... Bu dönemin farklı bir patolojik özelliği vardır: Düşen büyüme hızlerı dört nala artan dış açıklar... Aşağıdaki küçük tablo, 1990'lı ve 2000'li yıllar arasındaki farkı bu açıdan ortaya koyuyor:

1990-1999

2000-2005

Ortalama büyüme, %

4,1

3,2

Cari açık/M.gelir, %

0,8

3,

Özetleyelim: Milli gelirin ortalama yüzde 4,1 oranında büyüdüğü 1990'lı yıllarda cari açığın dolarla hesaplanan milli gelire oranı yüzde 1'in altında kalmıştır. Buna karşılık, büyüme hızının yüzde 3,2'ye düştüğü 2000'li yıllarda, dış açığın milli gelire oranı yüzde 3,8'e yükselmiştir. Önceki dönemle karşıtlığı göstermek için, yine yüksek tempolu milli gelir artışlarının gerçekleştiği iki yılı örnek verelim: Yüzde 9,9'luk ve 7,6'lık büyüme hızlarının gerçekleştiği 2004-2005 yıllarında, cari açığın milli gelire oranı yüzde 5,3 ve 6,3 olmuştur.

Önceki dönemin aksine, 2000'li yıllarda Türkiye'ye giren yabancı sermayenin yerli şirket, banka ve rantiyelerden kaynaklanan sermaye kaçışlarına ayrılan oranı düşmüştür. Ancak, dış borçlar, bu kez, düşen büyümeye rağmen yükselen cari açıklar nedeniyle hızla artmıştır. Yıllık büyümenin yüzde 3'ü biraz aştığı bu dönemde dış borçlardaki yıllık artış oranı yüzde 8,7'ye ulaşmıştır. Bir karşılaştırma daha yapalım: Aynı yıllarda tüm gelişmekte olan ülkelerin dış borçlarındaki yıllık artış, sadece yüzde 4,2 ile sınırlı kalmıştır. Böylece, Türkiye hem dış borç toplamı, hem de dış borçların ağırlığını belirleyen göstergeler bakımından gelişmekte olan ülkeler listesinin en başında bir konuma yerleşmiştir.

Son yılların "düşen büyüme / artan dış açık" ikilemi nasıl açıklanabilir? Üç etkene değinmekle yetinelim: AB ile Gümrük Birliği, ucuzlayan döviz ve sanayinin ithalata bağımlılığının artması...

Son çeyrek yüzyılda farklı süreçler, farklı etkenler aynı sonuca yol açmıştır: Türkiye'nin emperyalist sisteme bağımlılığının artması...