Aykırı Kriz Reçeteleri KORKUT BORATAV

Michael Moore... Uğur Mumcu tipi "araştırıcı-gazeteci" ustalığını Amerika'da gerçekleştiren kişi... Marifetlerini, bulgularını, daha çok belgesel filmciliğe öncelik vererek kamuoyuna taşıyor. Türkiye'de de gösterilen üç filminin, Amerikan kapitalizminin çeşitli hastalıklarına odak tuttuğunu hatırlayanlar olabilir:

2002'de belgesel film Oscar ödülünü kazanan Bowling for Columbine, bir lisedeki toplu kıyımdan hareket ederek, Amerika'daki silah tutkusunun üzerine gidiyordu. Ödülü alırken yaptığı konuşmayı izleyenler, Bush'a açıktan, cepheden yaptığı ödünsüz saldırıyı ("Shame on you, Mr. Bush...") hâlâ hatırlayacaklarıdr.

11 Eylül sonrasında Bush yönetiminin adım adım Irak işgaline gidişini ana aktörlerin kişisel portreleriyle zenginleştirerek eleştirdiği Fahrenheit 9/11 ise Cannes'da Altın Palmiye kazandı. Bu filmde, George W. Bush'un bir lise sınıfında 11 Eylül sadırı haberleri kendisine duyurulduktan sonra dakikalarca kroke kalmasını gösteren sahne unutulmazdır.

Birkaç gün önce NTV'de gösterilen son filmi Sicko ise, varlıklı hekim lobileri, sigorta ve ilaç şirketleri tarafından tutsak alınmış bulunan Amerikan sağlık sisteminin emekçilerin üzerindeki dramatik yansımalarını mercek altına alıyordu. ABD sistemini, sosyalist Küba ve refah devletinin bazı öğelerini koruyabilmiş olan kapitalist Kanada ve Fransa ile karşılaştıran bu film, sağlık alanındaki piyasacı çözümleri ödünsüzce lânetliyor.

Moore, şimdi de finansal krizle uğraşıyor. Böylelerini, "sen bu işin uzmanı değilsin çizmeden yukarı çıkma..." diyerek susturmak mümkün değildir. Bu nedenle ABD Kongresi'ne getirilen 700 milyar dolarlık Wall Street'i kurtarma paketine karşı internet sitesinde bir kampanya başlattı. Ardından finansal krize karşı "Mike'ın kurtarma planı" adını verdiği alternatif bir paket oluşturdu. Bunu, Başkan adayı "Mc Cain'in ekonomi danışmanı olan Phil Gramm'dan daha akıllı birkaç kişiye danıştıkan sonra" hazırladığını söylüyor. Amerika'nın saygı-değer neo-liberal iktisatçıları elbette görmezlikten gelecekler ama ben "Mike'ın planı"nı ciddiye aldım. İşte ana öğeleri:

Wall Street'teki çöküntüye bilinçli olarak katkı yapanları araştırmak, sorgulamak üzere özel bir savcı atansın. Finansal sistemi düzenleyen ve 1999'da kaldırılan kurallar yeniden ve ek önlemlerle yürürlüğe girsin. Kurtarmak istediklerinize, "o kadar büyük ki, batmasına izin verilemez" diyorsunuz asıl o kadar büyümesine izin vermemeniz gerekirdi. Finans sisteminde tekelleşme eğilimleri önlensin. Mademki iki dev ipotek şirketi (Freddie ve Fannie) kamulaştırıldı bunları niçin sıradan insanlara kredi veren bir "Halk Bankası"na dönüştürmeyelim? Mademki, ülkenin en büyük sigorta şirketi AIG kamulaştırıldı, herkesi kapsayacak bir sağlık sigortasına ve devlet güvencesinde emeklilik sistemine niçin geçmeyelim? Yılda 500.000 doların üstünde geliri olan herkesin gelir vergisi yüzde 10 oranında yükseltilsin. Borsadaki her işlemden binde iki buçuk oranında vergi alınsın. Önümüzdeki üç ay boyunca hisse senedi sahiplerine kâr payı dağıtılmasın bu kaynak hazineye gitsin. Kurumlar vergisini 1950'deki oranlarına yükseltirseniz, bu vergi hasılatının milli gelire yüzde 5'e çıkar bu oran şimdi sadece yüzde 1,7'dir. Şirket yöneticilerinin ortalama gelirleri, işçilerinin ortalama ücretlerini bugün 254 misli aşmaktadır bunlara (örneğin 45 misli gibi) bir üst sınır konulsun.

***

Michael Moore'a göre, bu öneriler hayata geçirilirse finansal sistem kurtarılacak refah devletine geçişin ilk adımları atılacak Wall Street sahtekârları da hapse girecek. Fakat bu sonuncular için de "iyi bir hayat" vaad ediyor:

"Hapisten çıktığınızda devlet güvencesinde emeklilik, herkese sağlık hakları sayesinde, tüm Amerikalılar gibi sizler de daha uzun yaşayabileceksiniz."

Mike Moore devrimci değil belki sosyalist de sayılmaz. Amerikan solcuları içinde, örneğin Obama'yı desteklediği için, onu beğenmeyen çok kişi var. Öte yandan, Moore, Michigan'ın Flint kentinden bir otomobil işçisinin çocuğudur. Babasının çalıştığı fabrikayı kapatıp üretimi Meksika'ya taşıyan General Motors işçilerinin kaderi ve patronlarının duyarsızlığı onun ilk filminin konusunu oluşturuyordu.

Mike Moore'un, o günden bugüne sınıfsal kökenlerini unutmadığı sıradan, emekçi insanlarla gönül bağlarını hiç gevşetmediği büyük şirketlere, patronlarına, yöneticilerine karşı husumetinin hiç hafiflemediği anlaşılıyor. "Krize karşı Mike'ın önerileri"nin sonuna, Wall Street yöneticilerine önce hapis, tahliyelerinden sonra da insanca bir hayat vadetmesinin ardında da bu sınıfsal tepki var.