Anti-emperyalizm ve Sol: Hindistan’dan Bir Görüş

Bu köşede Nisan 2009’daki Hindistan seçimlerinin öncesi ve sonuçları üzerinde iki yazı yer almıştı. Hindu köktendincisi ve fanatik neoliberal BJP ile laik, kalkınmacı, “ortayolcu” Kongre Partisi’nin iktidar için yarıştıkları seçimi Kongre kazandı. 2005-2008 yıllarında parlamentoda üçüncü büyük grubu oluşturan ve Kongre hükümetini dıştan destekleyen “Sol” (Komünist, sosyalist) partiler ise, son seçime bir “Üçüncü Cephe” içinde girdiler parlamentodaki milletvekili sayısının yarıdan çoğunu yitirerek yenilgiye uğradılar. Uzun yıllardan beri iktidarda oldukları iki büyük eyalette (Batı Bengal ve Kerala’da) de geriye düştüler ve bu eyaletlerde seneye yapılacak seçimleri de yitirme olasılığı güçlendi.

Hindistan Solu bu yenilgiyi nasıl değerlendiriyor? Ülkenin önde gelen Marksist iktisatçılarından Prabhat Patnaik’in yanıtı www.networkideas.org sitesinde yayımlanan bir yazısında yer alıyor. “Sol Üzerine Düşünceler” başlığını taşıyan bu yazının Türkiye Solu’ndaki bazı tartışma konularıyla da paralellik taşıdığını düşünüyorum.

***

Patnaik’e göre “Sol niçin geriledi?” sorusuna medyada verilen yanıtlar, “son tahlilde tek bir nokta üzerinde yoğunlaşıyor: Sol, emperyalizm saplantısından kurtulmalıdır.”

“Solun emperyalizm saplantısı” nedir? Patnaik’e göre bu suçlamanın hedefi iki boyutludur. Birincisi, dış siyaset bağlantılıdır: Sol partiler, Hindistan’la ABD arasındaki nükleer işbirliği anlaşmasına karşı çıkarak 2008’de parlamento desteğini hükümetten çekmişlerdi. Bu, “emperyalist tehdidin abartılması” olarak eleştiriliyor. İkincisi ekonomik boyutludur: Komünist partiler Kongre iktidarını desteklerken, hükümetin neoliberalizme savrulma eğilimlerini örneğin sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaların gevşetilmesini, stratejik sektörlerin de yabancı yatırımlara açılmasını, özelleştirmelerin yaygınlanmasını frenlemişlerdi. Bu tavırlar, “neoliberal perspektifi emperyalizmle bağlantılı görmesi” nedeniyle eleştirilmiştir. Bu iki öğeden oluşan anti-emperyalizm, “Sol’u çağdışı kılmış yenilgiye yol açmıştır.”

Patnaik, bu eleştirileri şu olgulara bağlıyor: “Kentli orta sınıfların küreselleşmenin olumsuz sonuçlarından kaçınabildiği her yerde, öğrenciler, eğitimli, aydın çevreler anti-emperyalizme itibar etmezler. Tam aksine bu çevreler, emperyalist dünyaya yakınlaşmanın laik, ilerici bir modernleşmeye yol açacağını feodal, dinci otoriterliği ve cemaatçi faşizmi besleyen olguları frenleyeceğini düşünmektedirler… Kentli orta sınıfların küreselleşmeden yararlandıkları durumlarda emperyalizme karşı direnme ya Sol dışındaki güçlerce üstlenilir ya da Sol halk sınıflarının çıkarlarına bağlı kalarak küreselleşmeye karşı çıkar bunun sonunda aydın-kentli çevrelerden soyutlanır.”

Buna karşılık, “kentli orta sınıfların da küreselleşmeden zarar görerek işçi ve köylülerle kader birliği içine girdikleri durumlarda Sol hareketler ivme kazanır… [Örneğin], Latin Amerika’da Sol hükümetleri iktidara getiren bugünkü anti-emperyalist dalga, kentli gençleri, öğrencileri, aydınları hırpalayan ve radikalleştiren uzun kriz yıllarının bir sonucudur.”

Kendi ülkesi nereye oturuyor? Patnaik şunları yazıyor: “Hindistan’da küreselleşme ortamında büyüme hızları, kentli orta sınıfların gelir ve olanakları hızla yükselirken işçilerin, tarım emekçilerinin, küçük üreticilerin karşılaştığı olumsuzluklar da artmıştır.” Küreselleşmenin son çevrimini oluşturan 1998-2007 döneminde, Türkiye’nin büyüme hızı yüzde 3.6, Hindistan’ınki ise hemen hemen iki mislidir. Ancak, aynı dönemde artan ve adeta kronikleşen “köylü intiharları” kırsal bölgelerde artan yoksunluğu yansıtmış yüksek büyümenin sınıfsal boyutuna ışık tutmuştur.

Hindistan Solu, bu ortamda “ideolojisine ve sınıfsal tabanına sadık kalarak”, neo-liberal politikalara karşı çıktıkça, “kentli orta sınıflar Sol’dan uzaklaşacaktır ve bu olgu Sol’u sıkıştıracaktır.” Ancak, bu “sıkıştırma”, “çağdışılık” eleştirilerini haklı kılmaz. Hindistan Solu’nun “neoliberal politikalara ve dolayısıyla emperyalizme karşı sürdürdüğü muhalefeti terketmesi, Sol’un intiharı ve burjuva hegemonyasıyla bütünleşmesi anlamına gelecektir.”

Kentli orta sınıfların Sol’dan uzaklaşması, halk sınıflarının desteğini artırarak telâfi edilebilir mi? Patnaik bunun Hindistan’da mümkün olabilmesi için, Sol tarafından yönetilen eyaletlerde, neoliberal modelden ayrılan, emek cephesinin güçlendirecek politikaların izlenmesini gerekli görüyor. Sol’un yönetimindeki büyük eyaletlerde bu doğrultuda mesafe yeterice alınamamış kentli orta sınıfların Sol’dan uzaklaşması telâfi edilememiştir.

***

Öte yandan, Patnaik’in “kentli orta sınıflar” olarak nitelediği çevrelerin sosyalist Sol akımlardan uzaklaşmasının maliyeti küçümsenmemelidir. Patnaik, “Sol fikirler kentli aydın çevrelerden beslenir ancak işçi ve köylülerin mücadeleleri içinde olgunlaşır” diyerek bu bütünleşmenin önemine işaret ediyor.

Türkiye’de, hem iktisadî, hem dış politikalar nedeniyle Patnaik’in yorumladığı anlamda tamamen emperyalizmin programlarını izleyen AKP iktidarına “bazı kentli aydın çevreler”in tutkun olması nasıl açıklanabilir? Bu çevreler, iktidar partisinin tarikat-cemaat örgütlenmesine dayalı İslamcı niteliği ile (Patnaik’in ifadesiyle) “feodal, dinci otoriterlik ve cemaatçi faşizm” arasındaki organik bütünlüğü nasıl gözardı edebiliyorlar? Bu soruları yanıtlayacak ekonomik, sosyo-psikolojik ve ideolojik çözümlemeleri yapmak da, galiba, Sol’da yer alan aydınlara düşüyor.