AKP’li Yıllarda Halk Sınıfları KORKUT BORATAV

Geçen hafta bu köşede "AKP'li Yıllarda Ekonomi" başlığı altında panoramik bir gezinti yaptık ve bu gezintide özetlenen saptamalara ait "nicel desteklerin ileriki haftalara bırakılacağını" belirttik. Bu arada bölüşüm ilişkilerine de değindikve bu ilişkilerin hem 2001 krizinden sonra hem de AKP'li yıllarda halk sınıflarının aleyhine bozulmakta olduğunu ileri sürdük.

Bu söylenenlerin nicel desteklerini bugün, aşağıdaki tablo aracılığıyla tartışalım.

Bölüşüm göstergeleri, Endeksler ve yüzdeler 199820022007Toplam istihdam100.098.197.3Reel ücretler, kişi başına100.089.588.0Tarımsal istihdam100.082.562.0İşsizlik:Dar100.0153.3145.2İşsizlik:Geniş100.0172.7205.1Tarım/sanayi fiyatlar100.062.365.4İstihdam/Faal nüfus,% 49.244.543.1İşsizlik oranı: Dar,%6.910.39.9İşsizlik oranı: Geniş,%8.514.016.3

***

Kapitalist bir sistemde ekonomik krizlerin bir işlevi, bölüşüm ilişkilerinde sermaye aleyhine başlayan eğilimleri düzeltmektir. Kriz içinde bölüşüm göstergeleri kural olarak emek aleyhine bozulur krizin bitimini izleyen yıllarda ise bu bozulmalar kısmen veya tamamen telâfi edilir. Tablomuzda seçilen yıllar, bu sarkaç-benzeri hareketin Türkiye'de de meydana gelip gelmediğini belirlemeye imkân veriyor: Kriz öncesi dünya ve Türkiye ekonomilerini etkileyen konjonktürün zirve noktası 1998'dir. 1998 sonrasındaki "iniş ve kriz aşaması"nın dip noktası 2002'dir. 2002-2007 karşılaştırması, ayrıca, AKP'li yılları kapsadığı için de önemlidir. Bu üç yıl, böylece, krizin emek bakımından yol açtığı bölüşüm değişikliklerini ve bunların AKP'li yıllardaki uzantılarını belirlememize imkân veriyor.

***

Halk sınıfları, yani işçi sınıfı ile köylülük için önem taşıyan bölüşüm göstergeleri nelerdir?

Çalışma yaşına gelmekte olan gençler şu veya bu nedenle işgücünden kopan her yaştan insanlar iş bulabilecekler mi? Bu hayati soruların cevaplarını bulmak için istihdamın düzeyine ve çalışan insanların 15-64 yaşlar arasındaki nüfus içindeki payına (istihdam/faal nüfus oranına) bakmamız gerekiyor.

Görülüyor ki, 1998-2002 arasında hem istihdamın düzeyi, hem de çalişanların faal nüfus içindeki payı düşmüş bu iki gösterge AKP'li yıllarda da bozulmayı sürdürmüştür. Artan nüfusa rağmen 2007'de çalışan insanların sayısı, 1998'e göre 690.000 kişi azalmış faal nüfus içindeki pay da yüzde 49'dan yüzde 43'e düşmüştür.

İstihdam aşınmasında en ağır yük tarım sektörüne yıkılmıştır. 1998-2007 arasında tarımsal istihdamdan kopan emekçilerin sayısı 3.4 milyon, AKP'li yıllarda ise 1.9 milyondur. Bu boyutta bir daralma, ekonomik yapıda modernleşme olarak değil, sadece bir toplumsal çöküntü olarak yorumlanabilir. Bu saptama, 1998-2007 arasında çiftçinin eline geçen göreli fiyatlardaki yüzde 35'lik aşınmayla birlikte ele alınırsa, köylülüğün AKP'li yıllarda da süregelen perişanlaşmasının iki boyutu ortaya çıkmış olacaktır.

İstihdam olanaklarının daralmasının diğer yansıması işsizliğin artmasıdır. "Dar" anlamdaki (yani açıkça iş arayan) işsizlerin sayısı ve oranı krizle birlikte çarpıcı boyutlarda artmış AKP'li yıllardaki ılımlı düzelme, bu göstergeyi kriz öncesi duruma taşıyamamıştır. Buna karşılık "geniş" anlamdaki (yani, iş aramaktan vazgeçmiş ancak, iş bulsa çalışmak isteyen) işsizlerin hem sayısının hem yüzdesinin 2002-2007 arasında arttığını tabloda açıkça gözleyebileceksiniz. Tabloya alınmayan sayıları da vereyim: 2007'de 4.1 milyon insan çalışmak istemekte ve iş bulamamaktadır. 1998'de bu sayı 2 milyondu, 2002'de ise 3.5 milyonun altındaydı.

***

Gelelim çalışan işçilerin durumuna... İmalat sanayiinde enflasyondan arındırılmış ücretler krizle birlikte yüzde 10'luk bir aşınmaya uğramış ücretlerde bu eğilim 2007'ye kadar sürmüştür. Bu saptamaları tabloya koymadığımız daha çarpıcı bir bulguyla tamamlamak gerekiyor. İmalat sanayiinde emek verimi 1998-2007 arasında yüzde 67 AKP'li yıllarda ise yüzde 25 oranlarında artmıştır. Reel ücretler gerilerken verimin bu oranlarda artmış olması, katma değer içindeki ücret payının çarpıcı boyutlarda düştüğünü gösterir. Bu, sömürü oranının dramatik artışı anlamına gelir.

***

AKP'ye karşı güçlü bir halk muhalefeti oluşmasının nesnel koşulları fazlasıyla olgunlaşmıştır. Bu koşullar siyasete nasıl taşınacak? Âcil soru budur.