AKP iktidarının dış destekleri

İki farklı Batı vardır. Birincisi “halkların Batısı”dır. Gezi kalkışmasının doğal müttefiki bu Batı’dır. İkincisi ise “sermayenin Batısı”dır. Bu Batı ile AKP iktidarı arasında temel bir çelişki söz konusu değildir.

Gezi direnmesiyle başlayan halk kalkışması Batı’da, özellikle Avrupa’da (ilerici örgütlerin de katkısıyla) yaygın, kitlevi eylemlerle desteklendi.

Bu dayanışma-destek eylemlerini, AB ve ABD’nin resmi çevrelerinden gelen eleştiri mesajlarıyla karıştırmamak gerekir.

Zira, iki farklı Batı vardır. Birincisi “halkların Batısı”dır. Aydınlanma ile başlayıp, Jacobenizm, Anarşizm, Marksizm, (eski) Sosyal Demokrasi halkalarının mirasını içeren Batı… Bu Batı’nın aydınları vardır. Zizek, Chomsky, Badiou gibi ünlü solcu düşünürler, halk kalkışmasını İslamcı faşizm ile mücadele olarak yorumladılar desteklediler. Kalkışmanın doğal müttefiki bu Batı’dır.

İkincisi ise “sermayenin Batısı”dır. Orada, sermayenin, emperyalizmin üst-çıkarları söz konusudur. Bu Batı’nın da aydınları vardır. Önemli bir bölümü “satılık beyinler”dir. Bu Batı ile AKP iktidarı arasında temel bir çelişki söz konusu değildir.

“Satılık beyinler” ile ilgili bir örnek vereceğim.

* * *

Amerikalı iktisatçı Jeffrey Sachs, Economy Watch sitesinde (www.EconomyWatch.com, 28 Mayıs 2013) “Dünya Türkiye’nin Ekonomik Mucizesinden Niçin Yararlanmalı?” başlıklı bir yazı yayımladı. Bu yazıdan birkaç alıntı yapayım:

“Bu yakınlarda Türkiye’ye yaptığım ziyaret, son on yılda bu ülkenin gerçekleştirdiği muazzam ekonomik başarıları bana hatırlattı. Ekonomi hızla büyüdü eşitsizlikler azaldı yenilikler hızlandı. Hükümet, önceki on yılın şişme-patlama çevrimine sürüklenmedi. Doğal kaynak yoksunluğunu, sanayi ve hizmetlerdeki rekabet gücüyle telafi etti. Eğitim alanındaki sorunları göğüsledi okullara reform getirdi. Ankara’nın katı atık yönetimi, dünyanın dikkatini çekmektedir. Hava limanı, karayolları ve diğer altyapı birinci sınıftır hızlı tren Ankara’yı diğer bölgelere bağlamaktadır. Tehlikeli bir coğrafyanın risklerine karşı, hükümet çevresindeki güçlere kapısını açtı izlediği akıllı, dengeli diplomasi işe yaradı.”

“Türkiye bu işleri nasıl yaptı? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yönetimindeki ekonomi takımının, temelleri sağlam tutup uzun vadeye bakması başta geliyor. Bu başarıların, Osmanlı dönemlerine uzanan yüzlerce yıllık derin tarihi kökleri de vardır.”

“Bir Batı gazetesine hükümetçe verilmiş paralı bir ilan” ancak böyle yazılabilir. Osmanlı referansı vardır. Komşularla tam gerilim “akıllı diplomasi” olmuş, 4+4+4 kargaşası “eğitim reformu” olarak gösterilmiş, astronomik dış ticaret açığı, “rekabet gücü” efsanesiyle perdelenmiş, altyapı yatırımları övgüsü de eksik edilmemiştir.

Yazının ciddi öğelerini kırptığım düşünülmesin. Abartmıyorum yazıda ciddiye alınacak hiçbir analiz yoktur.

Kimdir Jeffrey Sachs? Colombia Üniversitesi’nde iktisat profesörüdür. Birleşmiş Milletler’in aşırı yoksulluk ve açlığı 2015’e kadar ortadan kaldırma hedeflerini hayata geçirmek üzere oluşturduğu Binyıl Projesi’ni başlatan direktör olmuştur. Şimdi de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin aynı konudaki özel danışmanıdır.

Bu “insancıl iktisatçı” profilinin evveliyatı ise lekelidir: Jeffrey Sachs, komünist rejimlerin çöküşünü izleyen 1989-1993’te Doğu Avrupa ve Rusya’yı kapitalizme hızla geçirmeyi hedefleyen “şok tedavisi” modelinin mimarıdır. Rusya uygulaması, ülkeyi oligarklar kapitalizmine dönüştürmüş, savaşlar hariç insanlık tarihinde hiç gözlenmeyen boyutta bir toplumsal felaketin oluşmasına katkı yapmış, dört yıl içinde ortalama ölüm oranları yüzde 33 artmış, erkeklerde ortalama yaşam beklentisi altı yıl düşmüştür.

* * *

Bu ünlü iktisatçı, bu ilkel övgüleri niçin yazdı? Emre Deliveli, Roubini Global Economics sitesinde yayımlanan (www.economonitor.com, 4 Haziran 2013) yazısında “para karşılığı” diye yanıtlıyor: Jeffrey Sachs bu yıl Türkiye’de büyük bütçeli bir sürdürülebilir kalkınma konferansı planlamaktadır.

Deliveli, bu bilgiyi sunduktan sonra ekliyor: “Benim nazarımda Sachs da Frederic Mishkin ve Glen Hubbard ile aynı kategoriye yerleşmiştir.” Mishkin ve Hubbard’ın, Charles Ferguson’un Oscar’lı belgesel filmi Inside Job’ta (“satılık beyinler” olarak) teşhir edilen iki akademik iktisatçı olduğunu ekleyeyim.
Bunlar ve Sachs, “parayı verenin düdüğünü çalan” ulemadır. AKP de para dağıtarak istediği mesajları dünya kamuoyuna aktaracak saygın Batılıları bulmuştur bulacaktır.

Batı’nın siyasi iktidarlarına gelince, bir kere emperyalizmin Orta Doğu (bugünlerde Suriye) öncelikleri ve AKP’nin bunlara uyumu esastır. Ayrıca bu iktidarların finans kapitalin kesin denetimi altında olduğu son kriz vesilesiyle tekrar kanıtlanmıştır. Bu sermaye için Türkiye, ekonomik riskler arttığı zaman çıkılan varlık fiyatları fazlaca düştüğünde yeniden girilecek bir plasman alanıdır. Bu kararlarda, AKP bir sorun değildir.

Dolayısıyla AKP iktidarının dış desteklerini küçümsemek yanlıştır. Bazılarını satın alacak gücü vardır. Üstelik, Türkiye’yi adeta sınırsız bir “satılık alan” haline getirmiştir. Uluslararası sermaye bunu yapan bir rejimle kavgalı olabilir mi?