2017’de millî gelir: TÜİK’in bulguları

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2017 milli gelir (GSYH) tahminlerini dün (29 Mart’ta) yayımladı. Ayrıntılı bir değerlendirmeyi ileride yaparız. Şimdilik, bulguları hızla, kuşbakışı gözden geçirmekle yetinelim.

İş işten geçmeden TÜİK’ten asgarî beklentilerimizi açıklayarak başlayalım.

TÜİK’ten Asgarî Beklentiler

2016’nın ikinci yarısında TÜİK, millî gelir serilerini tamamen yeniledi; yeni hesapları 1998’e kadar taşıdı. Önemli değişiklik, 2009 sonrasının ortalama büyüme oranlarının yükseltilmesi oldu. Bu “yenileme”, ekonominin yapısını ve makro dengelerini de büyük ölçüde değiştirdi: İnşaat sektörünün payı ve büyüme hızı yükseltildi; yatırımların ve yurt-içi tasarrufun GSYH’deki payları da (kabaca) onar puan yukarı çekildi.

TÜİK, bu revizyonlara, Birleşmiş Milletler’in 2008’de, AB’nin 2010’da millî gelir hesapları için önerdiği yöntem değişiklikleri vesilesiyle kalkıştı. Ama, bu önerilerin çok ötesine gitti; geçmiş verilerin daima ana kaynağını oluşturan üretime dayalı tahmin ve anketleri terk etti; “idarî kayıtlara” (örneğin Maliye Bakanlığı’ndaki şirket bilançolarına) geçti. Bu “kayıtlar”dan, millî gelir kalemlerinin nasıl türetildiği ise açıklanmadı.

Yeni kaynakların güvenilirliği eleştirildi; GSYH serilerinin reel ekonomiye ait istatistiklerle tutarsızlığı ortaya kondu. Ben de kervana katıldım.

Artık çok sayıda iktisatçı AKP’nin 2009 sonrasındaki ekonomik bilançosunu “parlatmak” amacıyla millî gelir istatistiklerine TÜİK’in politik bir müdahalede bulunduğunu düşünmektedir. Ben de aynı görüşteyim. Bu nedenle de 2016 öncesinin ekonomik değerlendirmesini, bir önceki millî gelir verileriyle yapmayı sürdürüyorum.

Ne var ki TÜİK’ten vazgeçilemez. 2016 ve sonrası millî gelir hesaplarını tahmin etme, eski serileri sürdürme, güncelleme imkânından yoksunuz. TÜİK’in bilgilerine muhtacız. Aynı gereksinim, Türkiye’yi izleyen uluslararası kuruluşlar için de geçerlidir. Örneğin IMF’nin veri bankası, millî gelir revizyonunu izleyen bir kaç ay boyunca eski serileri kullanmayı sürdürdü; sonunda TÜİK’in yeni GSYH istatistiklerini yerleştirdi.

Dolayısıyla 2016 ve sonrası için TÜİK’ten beklentilerimiz şu olmalıdır: “2016 öncesini sizle tartışmayı bırakıyoruz. Ama, en azından saygın bir meslek olan istatistikçiliği hatırlayın. Bulgularınızı politikadan soyutlayın; temizleyin; reel ekonomiyle ilgili diğer istatistiklerle denetledikten, düzelttikten sonra kamuoyuna sunun. Böylece en azından 2016 ile başlayan; sonrasına uzanan anlamlı, tutarlı millî gelir serilerine ulaşabilelim.

Süregelen Arızalar

TÜİK 2017’de millî gelirin yüzde 7,4 oranında büyüdüğünü tahmin etmiş. Bu oran, 2016’daki yüzde 3,2’lik büyümeyi izliyor.

Ekonominin geçen yıl büyüme temposunu yükslttiğini üç önemli göstergeden esasen belirleyebiliyorduk. TÜİK bulgularını bu göstergelerle karşılaştıralım. İkisi, doğrudan doğruya reel ekonomiyle, üretimle bağlantılıdır. Ne yazık ki arızalar sürmektedir.

Birinci arıza sanayi üretim anketlerinden kaynaklanıyor. 2010 tabanlı anket bulgularına göre, sanayi üretimi 2017’de yüzde 6,3 oranında artmıştır. Millî gelirin sanayi sektörü katma değerinin de bu tempoda artmış olduğu öngörülebilir. Sanayi, ihracatın da üretim tabanıdır. İleri ve geri bağlantılarla millî gelir düzeyini etkileyen en önemli sektördür; büyüme hızının ön-habercisidir.

Ne var ki, TÜİK’in 2017 GSYH tablosunda sanayi sektörünün büyüme oranı yüzde 9,2 olarak verilmektedir. Brüt sanayi üretimi ile GSYH’deki sanayi katma değeri arasındaki bu kopukluk (%6,3 → %9,2) nasıl açıklanabilir? İthal girdiler yoluyla yurt dışına aktarılan katma değer payında hızlı bir düşme (“ithal ikamesi”) mi? Girdi tasarrufu saplayan teknolojik bir yenilik mi? Sanayi sektörü içinde yüksek katma değerli üretim kolları lehine hızlı bir yapısal değişme mi? Yanıt, çok daha basit. TÜİK, 2010 tabanlı üretim verilerini terk etmiş; 2005 tabanlı yeni bir üretim endeksine geçmiş. Yeni endeks ise 2017’de sanayi üretimini yüzde 8,9 oranında artırıyor.

Üretim tahminlerinde iki endeks arasında açılan makas (%6,3 → %8,9) nereden, örnekleme farklarından mı kaynaklanıyor? Anket yenilenmişse, nasıl oluyor da bulgular 2005’e uzanıyor?

TÜİK’in üretim anketlerine ilişkin yakın geçmişteki sicili iyimser yorumu güçleştiriyor. 2016’da inşaat sektörü üretim anket sonuçları yüzde 2, millî gelirde sektörün büyüme hızı yüzde 5,4 çıkınca, TÜİK aradaki makası açıklamak veya GSYH’yi düzeltmek yerine inşaat üretim anketlerine son verdi. Sanayi anketleri için de, “işletmelerden doğru bilgi alamıyoruz; anketleri yenileyeceğiz” açıklaması yapılmıştı. Polisiye yöntemlerle mi “doğru bilgi” elde edildi; bilemeyiz. Ama, yeni üretim anketlerini millî gelir tahminlerine uyarlama kuşkusu ağır basıyor.

Millî gelirle bağlantılı ikinci öncü gösterge istihdamdır. 2017’de toplam istihdamda yüzde 3,5’lik artış belirlenmiştir. Geçmiş yılların millî gelir / istihdam hareketlerinin verdiği ortalama esnekliğe göre bu veri, ekonominin yüzde 6,6’lık bir büyüme temposuyla tutarlıdır. İstihdam kökenli bu öngörü ile TÜİK’in GSYH büyüme verisi arasındaki makas (%6,6 → %7,4), aşırı değildir. Ne var ki, 2016’dan bu yana büyüme verileri, ekonominin tümüne ilişkin emek veriminde açıklanması güç artışlar içerince, sistematik şişirme kuşkuları giderilemiyor.

Dış Ticaret: Yoksullaştırıcı Büyüme

Ekonominin 2017’de bir genişleme ivmesine geçtiğini gösteren üçüncü (ve dolaylı) gösterge iç talepteki hızlı canlanmanın (ödemeler dengesi verilerine göre ve dolar olarak) %17,6’lık bir ithalat artışına yansımasıdır. Madalyonun bir de ters yüzü var. Gelirlerin artmasını ithalata yansımasıyla da doğruluyoruz; ama bu olgu, aynı zamanda Türkiye’ye ihracat yapan ülkelerin katma değerini (büyümesini) beslemek anlamındadır. Türkiye’nin ihracatı geride kaldığı için bir yılda mal ve hizmetlerde dış ticaret açığı dolarla yüzde 51 oranında yükselmiştir. Dolar pahalılaştığı için TL’ye göre dış ticaret açığı daha da hızlı artmıştır. TÜİK hesabına göre (“cari fiyatlarla harcamalar yoluyla GSYH” tablosunda) 139 milyar TL ithalat, 75 milyar TL ihracat… Demek ki 2017’deki (cari) fiyatlara göre dış ticaret,Türkiye ekonomisini küçültücü bir katkı yapmıştır.

Ne var ki, büyüme hızını sabit fiyatlar (2016 fiyatları) ile ölçüyoruz. TÜİK’in (“hacim” yollu) hesaplamalarına göre dış ticaret geçen yıl ekonomiyi büyütmüştür. İhraç ve ithal ettiğimiz mal ve hizmetlerde 2016 fiyatları 2017’de de geçerli olsaydı, bir yıl içinde Türkiye’nin ihracatı yüzde 12, ithalatı ise sadece yüzde 10 artmış olacaktı. Bu artışlar dış ticaret açığını kapatmaya yetmeyecekti; ama daraltacaktı. 2016 fiyatlarına (“hacim” hesabına) göre dış ticaret millî geliri yükseltecekti.

Dikkat ediniz “…fiyatlar değişmemiş olsaydı, GSYH artacaktı…” diye bir hesaptan söz ediyoruz. Bu “farazi durum”, ekonomiyi de büyütmüş oluyor. “İhraç ve ithal fiyatlarının değişmediği varsayılan” bir büyüme hızı hesaplanıyor. İyi ama, fiyatlar değişmiş ve Türkiye’nin aleyhine bozulmuştur. İnsanlar TÜİK’in ve AKP’li siyasetçilerin ileri sürdükleri büyümenin nimetlerinden yararlanmak bir yana, bugünkü fiyatlarla yaşamaktadırlar ve aslında dış ticaret nedeniyle yoksullaşmışlardır.

Bu son konuda üç sorun var. Birincisi, TÜİK’in cari ve sabit fiyatlarla dış ticaret verilerine göre, 2017’de dış ticaret hadlerinin önemli boyutlarda Türkiye’nin aleyhine bozulmuş olmalıdır. Bu bilgi sadece mal ticaretini kapsayan dış ticaret hadleri istatistikleriyle ne kadar tutarlıdır? Bir başka hesap hatası mı var? İleride tartışmak gerekiyor.

İkincisi, TÜİK’in GSYH hesabındaki dış ticaret verileri doğruysa ne gam? Türkiye dış ticaret nedeniyle yoksullaşıyor; ama 2016 fiyatları (“…mış gibi”) sayesinde G20’de büyüme rekoru kırıyoruz… Vatandaş malûm ikilemde: “Türkiye iyiye gidiyor; ben kötüye…

Üçüncüsü bir sorudur: Fiyatlar 2018’de tersine dönerse ne olur? Millî gelir (belki de) düşecek; ama ucuzlayan ithalat, değerlenen ihracat sayesinde (istatistiklerle ve TÜİK’le ilgilenmeyen) milletin yüzü gülecek…

Dış tıkanıklıklar ortaya koyuyor ki 2018’de Türkiye (TÜİK gayret etse bile) en azından ciddi bir durgunluğun eşiğindedir.

***

Bütün arızalarına, sorunlarına rağmen TÜİK’in millî gelir verilerini ciddiye almak; tartışmak; diğer istatistiklerle birlikte değerlendirmek durumundayız.