Tepkilerin Gündeme Taşıdığı Sanatsal Sorunlar

Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra yaşanan duyguların, gösterilen tepkilerin, takınılan tavırların, sergilenen duruşların dile getirilmesi, çeşitli düzeylerde toplum kesimlerinden, onların temsilcilerinden kaynaklanmıştı. Bunların içinde sanatçılar da vardı. Sanatçıların siyasal görüşleriyle, içinde yer aldıkları örgütler varsa onların tutum ve kararları çerçevesinde sergiledikleri duyarlık, daha çok aydın kimliğinin damgasını taşıyordu.

73 ozanın, yazdıkları dizeleri bir araya getirip "Yetimler Ağıdı" başlığı altında kamuoyunun önüne koymaları, aydın kimliğiyle düşünsel düzeyde söylediklerinin yetmediğini, bunun yanı sıra sanatlarıyla, sanatlarının diliyle de konuşma gereği duyduklarını gösterdi. Ortadoğu'da daha önce savaş dolayısıyla barış için dizelerini birleştirdikleri, sanatlarının diliyle konuştuklarında olduğu gibi.

Kamuoyu önüne konan dizeler, belki yine toplumsal bir titreşim yarattı, ama bu kez birtakım tepkileri de gündeme taşıdı. Bu tepkilerin yer yer suçlamalar içermesi, sert tartışmaların ortaya çıkmasına yol açtı. Suçlamalar, dizelerdeki sözcükleri, "ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi kadar sahte" bulmaktan başlayıp, duyguları "ABD helikopterlerinin pervaneleri kadar soğuk ve yabancı" olarak nitelemeye uzanmaktaydı. Ozanlar "Sınırları Amerikan pasaportuyla aşmak"tan, "vatansız, milletsiz, halksız kalma"ya bir dizi tepkinin odağına yerleştiriliyordu.

Buna karşılık, eleştiri düzeyinde dile getirilen bir başka tepkide ise, ozanlarca yapılanın "onurlu" bir niyet ürünü olduğu, "evrensel bir boyutu" bulunduğu vurgulandıktan sonra, "Hepimiz Hrant Dink'iz" sloganının daha doğru olacağı ileri sürülüyordu. Tepkinin özü, ortaya çıkan dizeler toplamının, şiirsel değeri bulunmadığı için, Hrant'a gösterilmek istenen saygıyı saygısızlığa dönüştürdüğü yolundaydı.

Bu tepkilerin asıl üzerinde durulması gereken yanı, birtakım sanatsal sorunları yeniden düşündürmesi olmalıydı oysa. Sözgelimi "halksız kalmak" saptamasının altında su yüzüne vuranın "başkası"yla ilişkisizlik olduğu, bunun da ozanı yaşadığı çevreden, toplumdan, gerçekliklerden uzaklaşmaya götüren koşulları nasıl içinde barındırdığı vurgulanmalıydı.

Aynı saptamanın bir yanı "niyet"le "gerçekleşme" arasındaki ilişkiye, bir yanı da "vicdan" ve "özne" kavramlarına götürebilirdi bizi. Ortada bir olay ve o olayın getirdiği çeşitli rahatsızlıklar vardı. Bu rahatsızlıklar, ozanı şiir yazmaya yöneltebilirdi. Şiir yazmakla sergilenen "niyet", duyulan rahatsızlıkla gösterilen tepkiyi kamuoyuna iletmek olarak özetlenebilirdi. Bu"niyet"in gerçekleşmesi için şiir iletişim kurabilmeliydi. Ama o zaman da yazılan şiir, onu bu amacına ulaştıracak sanatsal bir değer taşımalıydı.

"Yetimler Ağıdı"na yapılan eleştiride onun bu sanatsal değeri taşımadığı ileri sürüldüğüne göre, ozanın "niyet"iyle bu niyetin gerçekleşmesi arasında yer alan 'sanatsal değer' kavramı bir daha göz önüne alınmalıydı. Bu kavram, ozanın şiire olduğu kadar, insana ve topluma bakışıyla da ilgiliydi çünkü.

Bir ozan, yazdığı şiirde "özne" olarak yalnız "kendisi"ni dile getiren bir sanat anlayışı taşıyorsa, "başkası" ile ilişki kurmak ona "sanat dışı"na çıkmak olarak görünüyorsa, o ozanın bir olaydan dolayı vicdanı rahatsız olduğu için yazacağı şiirle dışa vuracağı tepkinin kamuoyuyla sanatsal iletişim kurması, bu anlamda "niyet"in gerçekleşmesi beklenebilir mi? İçinde "iletişim"in yer almadığı bir 'sanatsal değer' kavramıyla şiir yazan, şiirini iletişim kuracak bir estetik yetkinlikten uzak tutan ozan, vicdanını rahatlatmak için yazdığı zaman başarılı olmayı isteyebilir mi?

Gündem oluşturmak kavramına bu sorularla bir daha bakmanın sanırım tam zamanı.