Seçim Günlerinin Çağrışımları

Seçim günlerinin çağrışımlarıyla dolu bir gündem içindeyiz yine. Yıllar önce, oy vermenin anlamı üzerinde düşünürken, "zincirleriyle bizi kuşatan bir dünya"ya karşı-çıkmak için oy kullanılacağının altını çizmek istemiştim. Elimize kolumuza vurulmak istenen zincirlere, düşünme ve yaratma gücümüzü çelmelemek isteyen zincirlere karşı. Zincirlenmiş olduğumuz kaygılar, kuruntular, saplantılar varsa bunlara karşı. Gözlerimizi, yüreğimizi, beynimizi özgürleştirmek için.

Anımsanması gereken çağrışımlar arasında, oy verirken sergilenen tutumların, o tutumlara yakıştırılan gerekçelerin yine yeri var. Eldeki gücün nasıl kullanılamadığı, emekçi ellerden bile nasıl emek karşıtı sonuçlar çıktığı, seçim sonuçları ile yaşanan şaşkınlık, kırgınlık ve aldanmışlıklar arasında nasıl ilişkiler kurulabileceği yine akıllarda.

Yıllar önceki bir yazıda, bizi kuşatan zincirden söz ederken, bir halkası fırsat eşitsizliği, olanak dengesizliği, sesini duyurabilme adaletsizliği ise, bir halkası da bizim kendi gücümüzü tartamayışımız, bu gücün neler yapabileceğini kavrayamayışımız değil mi, beynimize yerleşen yanılsamalar, aklımızı çelen koşullanmalar değil mi demiştim. Seçimin bir sonuç değil bir başlangıç olduğunu, oy kullananın kendi gücünü kendi eline alma yolunda bir adım daha atacağını, kendine doğru attığı bu adımın kendi iktidarına doğru atılmış bir adım olacağını vurgulamıştım.

Bugün bu çağrışımlara yeni odaklar ekleyecek önemli gelişmelerle bir seçim öncesindeyiz. Odaklardan biri, güçleri bir cephede toplama çabası olarak nitelenebilir. Gücünü kendi eline alma yolundakiler, yurtsever paydalı bir cephede bir araya geliyorlar. Ellerindeki gücü başka odakların güdümünden kurtarma kararlılığıyla, sürüden ayrılma kararlılığıyla çıkıyorlar yola.

Siyasal ve toplumsal bu cephenin yanına bir de sanat cephesinin eklenmesi, üstelik bu cephenin Nâzım Hikmet'e yönelerek, onun sanat anlayışıyla dünya görüşünün birleşimi olan yapıtları üzerinden oluşturulması ayrıca altı çizilecek kadar önemli. Öneminin bir başka boyutu, bir seçim bidirgesi çerçevesi içinde belirlenmiş dilek ya da vaatlerin ötesine geçen, ciddi bir araştırma sonucu benimsenerek bir partinin kültür ve sanat politikasını oluşturan birtakım temel ilkelere dayanması.

Kuşkusuz elde böyle kapsamlı bir programın bulunması, bugüne değin yapılan çalışmaların birikimini ve deneyimini içermek kadar, bundan sonraki çalışmalara hız verecek ve kaynaklık edecek açılımlara da yol gösterici oluyor. soL gazetesinde üç sanatçının konuyla ilgili söyleşisini okurken, bu açılımlardan birinin "alanın yönetimini sanat yaratıcılarına, sanat örgütlerine ve temsilcilerine bırakmak" olduğunu gördük. İkinci önemli açılım ise, "sanatı yaratanların yönetimde de üretimde de birlikte çalışması"ydı, yaygın deyimiyle "ortak akıl" oluşturmaktı.

Bunlara, metnin sonundaki "sermaye egemenliğine karşı mücadelede daha bugünden gündeme gelecek unsurların acilen devreye sokulması" gibi, "programın geliştirilmesi, yeni gelişme ve gereksinimlere yanıt verir hale gelmesi için sanatçıların katılımıyla komiteler kurulması, bu komitelerde ortaya çıkacak değerlendirme ve görüşlerin dikkate alınması, program doğrultusunda yürütülen mücadelede sanatçı örgütleriyle birlikte hareket edilmesi" gibi söylemleri de eklersek, seçimle başlayacak sürecin hem hedefleri hem heyecanı ortaya çıkacaktır.

Sürüden ayrılma zamanının bir başka göstergesi için de oy verilecek demektir öyleyse.