Sanat Cephesi, Emeğe Saygı ve Beliren Sorunlar

Sanat Cephesi, yalnızca bir dergi adı değil. Çeşitli sanat dallarında üretimi olan ya da bu üretimin yanında yer alan insanların bir araya geldiği bir girişimi adlandırıyor. Bir yanda, '80 sonrasında içine girilen koşulların getirdiği bir yapılanma, o yapılanmanın yarattığı ortam var bir yanda da o ortama kapılıp gitmeyen, ona karşı çıkan, bu karşı çıkışı örgütlemek isteyen bir girişim. Sevindirici yanı, böyle bir girişimin içinde büyük ölçüde genç insanların bulunması gelişimin tartışmalarla, o tartışmalardan çıkan sonuçların benimsenip uygulanmasıyla sürdürülmesi.

Kısa bir süre önce, girişimin içinde bulunanları karşı karşıya getiren bir tartışma yaşandı. Tartışmanın odağında, 40. yılı kutlanacak bir yazar yer alıyordu. Adı medya dünyasında sık sık görülen yazar, öykü ve roman alanında birçok kitap yayınlamış, 80 sonrası yaratılan ortamın olanaklarından da yararlanmıştı. Nitekim sözkonusu kutlamanın haber ve yorumları bir anda ortalığı kaplamış, dergilerle gazetelerde, radyolarla televizyon kanallarında yaygın biçimde kamuoyuna duyurulmuştu.

Sanat Cephesi girişimi içinde bulunan iki genç yazar da, bu olay çerçevesinde karşı karşıya gelmiş oldu. Onlardan biri, olayı edebiyat dünyamızda bir yönlendirme girişiminin yeni örneği olarak gördüğünü belirterek, önce bunun yerli yerine oturtulması, sonra da ona karşı çıkılması gereği üzerinde durdu. Öteki ise, gerek bu tepkiye, gerek tepkinin ortaya konuluşunda 40 yıllık yazar için kullanılan dile katılmadığını, bunun bir emeğe saygı sorununu da göndeme taşıdığını ileri sürdü. Ve tartışma, iki görüş arasında kalmayıp kendini Sanat Cephesi içinde gören herkesi ilgilendirir duruma geldi. Hatta "cephe" kavramının yeterince sorgulanmamış olduğunu düşündürecek kopmalar bile ortaya çıktı.

Bu aşamaya varıldıktan sonra, "cephe" kavramının üzerinde yeniden durma gereği doğduğu gibi, yönlendirme savının ortaya atılmasına neden olan 40 yıllık bir yazara nasıl davranılmalı sorusunun yanıtı da, bu davranışla emeğe saygı arasındaki ilişki de önem kazandı.

"Cephe" kavramı, öncelikle tek başına düşünülemeyecek bir gerçeklik. Bir "cephe" oluşturmak, karşınızda oluşup size yöneltilmiş bir "cephe"nin varlığını da içeriyor. Sanat Cephesi'nin içinde yer alırken önce bunu görmek gerekir diye düşünüyorum. Adı konmamış, adresi belirtilmemiş, işleyiş düzeni görünür kılınmamış olsa da, karşımıza dikilen çok geniş, çok etkili, çok acımasız, bizi kısıtlamak, soluksuz bırakmak isteyen bir cephe var. Sanat Cephesi, bu cephenin karşısına tek tek değil birlikte çıkmak için ortaya konan bir girişim.

Tek tek taşıdığımız görüşler, gösterdiğimiz yaklaşımlar arasında bir ortak payda bulmamızı birlikte yapılacak işleri, takınılacak tavırları, gösterilecek direnci, gerçekleştirilecek eylemi o payda çerçevesinde yaşama geçirmemizi gerektiriyor. O nedenle şu soruyu sormak hepimiz için tek tek kaçınılmaz: Bu ortak paydayı önce kabul edemeyen, sonra da sağlayamayan kişiler kendilerini bir cephe içinde görebilirler mi?

Cephe kavramıyla olduğu gibi, 40 yıllık bir yazar üzerinde durulurken de, salt o yazarla sınırlı kalmayan geniş bir aydınlığa ulaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu genişliğin bir ucu, bizi sanatın bir "dünyaya bakış" olduğu gerçeğine yeniden götürmeli. Dünyaya bakışın da "bakılan"ı "görünür" kılmakla varlık kazanacağını, bunu sağlamanın "bakılan"ı oluşturan toplumsal, siyasal, kişisel ilişkileri görmek, görünür kılmak anlamına geleceğini bir daha anımsamalı.

Bir yazara, o yazarın 40 yıllık sanat birikimine yaklaşırken, dünyaya nasıl baktığını, önümüze çıkardığı, ürünlerinde "görünür" kıldığı dünyanın nasıl bir ilişkiler toplamını yansıttığını, bu ilişkilerin sağlıklı olup olmadığını araştırmamız gerekmez mi? Bu soruyu göz ardı ederek soyut bir "emeğe saygı" anlayışıyla davranırsak, bunun "emek" kavramına da, odağında "emek"in yer aldığı bir yaşam anlayışına da saygısızlık anlamına gelip gelmeyeceğini kendimize sormamız gerekmez mi?