Yüz yıl önceki heyecanı geri getireceğiz

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, soL'un 99 yıl sonra TKP'nin dünü ve bugünü hakkındaki sorularını yanıtladı.

Türkiye Komünist Partisi bugün 99 yılı geride bırakmış oldu. Bütün bu yılların ardından, 2019 yılında Türkiye Komünist Partisi için ne söyleyebilirsiniz?

Kuşkusuz çok şey söylenebilir. Ancak bugün üzerinde en fazla durulmayı gerektiren şudur: TKP 1920 yılında kurulduğunda muazzam bir heyecan ve iyimserlikle kuruldu. Doğaldı bu, dünya altüst olmuştu, Birinci Dünya Savaşı biterken Rus proletaryası sömürücü sınıflara tekmeyi yapıştırıvermişti, Avrupa’nın birçok yerinde emekçiler ayağa kalkmıştı. Anadolu’da emperyalist işgale kafa tutuluyor, dahası İstanbul’da çürümekte olan Saray’a meydan okunuyordu. Bugün benzer koşullar yok ancak yüz yıl sonra emperyalizmin, kapitalizmin temellerinin daha da çürüdüğünü görüyoruz. Bu akıl dışı düzen yıkılmalıdır ve yıkılabilir. Üzerinde durmayı gerektiren budur. TKP’yi aynı heyecana ve iyimserliğe taşıma hedefimiz vardı. Bu yolda çok mesafe aldık.

'SABAH AKŞAM EMPERYALİZMİN, DÜZENİN, GERİCİLİĞİN NE KADAR GÜÇLÜ OLDUĞU ZATEN SÖYLENİYOR'

Kimileri bu heyecan ve iyimserliği çocukça buluyor…

O zaman sırayla gidelim. Bir; “bu düzen değişmeli” diye düşünüyor muyuz? Bu düzenin savunulacak tek bir tarafı yok. Sahipleri bile şikayetçi gibi gözüküyor, o kadar berbat. İki; “insanlığın bu düzene teslim olarak, boyun eğerek devam etmesi olası mı”? Bir başka deyişle, “böyle gelmiş böyle gider" mi?  Buna “evet” diyen insanlığını yitiriyor demektir. Konumuz dışı. Bu durumda insanlık büyük bir hesaplaşmaya gidecek, yolu yok. Bu hesaplaşmaya haklı olanın, iyiden, doğrudan yana olanın, eşitlik ve özgürlük arayanların “zaten yenileceğiz” diye girmesi mantıklı mı? Zor olsa da, kazanmaya, başarıya odaklanmak gerek. Böyle yaparsanız bugünkü düzenin zayıflıklarını daha iyi görürsünüz. Sabah akşam emperyalizmin, sömürü düzeninin, gericiliğin ne kadar güçlü olduğu zaten söyleniyor. Bunun parçası olarak Komünist partisi olunamaz. Bugünkü düzenin içinde bir oyuncu olunarak da Komünist partisi olunamaz. TKP’nin bu düzenin değişmesi gerektiğine ve değişeceğine dair fikri yayması, bu fikrin pratik gereklerini yerine getirmesi gerekir. Bundan daha heyecan verici bir şey olabilir mi?

Ya güncel görevler ne olacak? İnsanlığın acil çözüm bekleyen meseleleri var…

Tam da bu nedenle düzene karşı mücadele yükseltilmeli. Tamamen kâr üzerine kurulu bu düzende hiçbir şeyi koruyamazsınız. Eğer patronların üzerinde bir “devrim” baskısı olmazsa, en küçük bir ödün dahi vermiyorlar, reel ücretler düşüyor, çalışma saatleri uzuyor. İşçi sınıfının mücadele tarihi bunu gösteriyor. Doğayı koruyamazsınız. Türkiye’de inşaat ve enerji tekellerinin borusu öttükçe, büyük turizm şirketlerinin açgözlülüğü sürdükçe, otomotiv patronlarının egemenliği devam ettikçe ormanlarımız yok olacak, kentler beton yığınına dönecek. Buna helikopter, uçak filan sökmez! Yalnız Türkiye’de değil ki, kapitalizm her yeri yok ediyor. Kadın cinayetlerini, kadına dönük şiddeti durduramazsınız; çünkü patron-işçi ilişkisindeki adaletsizlikten de besleniyor kadına dönük ayrımcılık. Bir temel adaletsizliğe boyun eğilirse, bir diğeri meşrulaştırılır. Kadın emekçilerin daha fazla sömürüldüğü gerçeğine ek olarak söylüyorum bunu. Bütün bu ve benzeri başlıklarda gündelik mücadele verirken halka yalan söylemek suçtur. Sorunların temellerine işaret edeceksiniz. İsraf, yolsuzluk, rüşvet…

'BUGÜNÜ DÜZENE HEDİYE EDERSEK, YARINI KESİN KAYBEDERİZ'

Bunlar ahlaki bozulmanın sonucu değil ki! Kâr güdüsünün temel motivasyon olduğu bir yerde israf, yolsuzluk ve rüşvet kaçınılmazdır. Kurala uydurulması bir şey değiştirmez. Türkiye’de son yılların en büyük hırsızlığı, yolsuzluğu Tüpraş’ın, Telekom’un, SEKA’nın ve benzerlerinin özelleştirilmesidir. Bu devlet işletmelerini yutanlar ahlaklı iş insanları olarak ortada dolanıyorlar! İnsanın insanı sömürmesi bir ihalede verilen rüşvetten daha küçük bir ahlaksızlık değildir. Evet, kırmızı çizgiyi nerede çekeceğimize karar vermemiz gerekiyor. Tutturulmuş bir “yarının büyük kurtuluşu için bugünü feda etmeyelim!” Bugün mü kaldı! Biz de diyoruz ki, “yarını kazanma iradesi koymadan bugünü kazanamayız”. Burada da durmuyoruz ve şunu söylüyoruz: “Bugünü düzene hediye edersek yarını kesin kaybederiz.”

Peki TKP bu sürece nasıl hazırlanıyor?

Son dönemde bir yandan Türkiye ve dünyadaki ani gelişmelere bağlı olarak partinin siyasal ve örgütsel yapısını güncelliyoruz bir yandan da planlı bir biçimde partinin gücünü, mücadeleciliğini, yaygınlığını, seslenme ve hareket yeteneğini artırmaya çalışıyoruz. Bu süreç medyatik bir zeminde değil, gerçek kanallarda yürüyor. Patronların Ensesindeyiz ağı, Türkiye’de işçi sınıfının hak arama ve örgütlenme kültüründe önemli bir yer edinmeye başladı. Emekçi mahallelerinde onlarca semt evi açtık, açmaya devam ediyoruz. 10 Eylül, kuruluş yıldönümümüz dolayısıyla yenileri ekleniyor. Bir plan dahiline TKP’yi ülkenin her noktasında var etmek için kolları sıvadık. Yeni üyeler, yeni TKP Gönüllüleri katılıyor aramıza. Ve dediğim gibi, bütün bunları bir amaç disiplini ile yapıyoruz. Türkiye bu barbar düzene teslim edilemez. Özeti bu. Bu düşünceyle devam ediyoruz. Birçok kentte, önümüzdeki on-on beş gün. toplantılar, açılışlar düzenliyoruz, bunlardan ilki bugün İstanbul’da… Ekim ayında dünyanın her tarafından komünist partilerin yıllık buluşmasına ev sahipliği yapacağız. 19 Ekim’de İzmir’de çok büyük bir etkinlik gerçekleşecek. Ve her şeyden önemlisi, daha hızlı yanıt üreten, hareket eden, tepki veren bir parti olacağız.

TKP’nin bugün Türkiye siyasetinde doldurduğu bir boşluk var mı?

TKP’nin Türkiye siyasetinde ortaya çıkan büyük boşluğu doldurma iddiası var. Boşluk olmaz mı? Türkiye’yi karanlığa gömen bir iktidar ve bu iktidarın karşısında o karanlığın ortağı olanların da dahil olduğu geniş bir koalisyon. Fark var aralarında elbette. Ancak o farkın kaynağında sakın karanlıktan yararlanan sömürücü sınıfların, emperyalistlerin “bu işler böyle gitmez” kaygısı olmasın! Türkiye’de siyaset despotik sömürücülerle özgürlüklere duyarlı sömürücüler, otoriter gericilerle demokrat gericiler, zorba işbirlikçilerle uzlaşmacı işbirlikçiler arasındaki taraflaşmaya sahne oluyor. Düzen muhalefeti her zaman özgürlük, demokrasi, uzlaşı şarkıları söyler. Ancak sorun şu ki, bu düzen özgürlükleri boğmak zorundadır. Bu kadar işsiz olacak, bu kadar yoksul olacak, memleketi iliklerine kadar sömüren büyük tekeller hukuktan eğitime, sağlıktan sanayiye, ticaretten medyaya her şeye hükmedecek ve Türkiye’de özgürlük olacak! Türkiye’de mevcut düzenin bekası ile ilgili hiçbir şeyin parçası olamayız. Halkın, memleketin bekası ile bu düzenin bekası ayrı şeyler. Evet Türkiye siyasetinde işçi sınıfının, emekçilerin sesinin boşluğu var ve biz o boşluğu doldurmak için çaba harcıyoruz.

'BU DÖNEMİN DE DEVASA SARSINTILARA GEBE OLDUĞUNU BİLMEK GEREKİR'

Yeni kitabınız yayınlandı, "Devrimin Gölgesinde; Berlin-Varşova-Ankara 1920" adıyla. Yüz yıl öncesini ele alıyorsunuz. Başta değindiniz ama bir karşılaştırma yapabilir misiniz?

Güzel günlermiş… Çok daha büyük bir karanlık, çok daha büyük bir yılgınlık ve umutsuzluk varken bir anda 1917’de işler tersine çevrilmiş. Emperyalizmin krizinin ne zaman derinleşeceği, bu krizin ne zaman devasa dönüşümlere yol açacağını kimse bilemez. Dolayısıyla bu dönemin de devasa sarsıntılara gebe olduğunu bilmek gerekir. Bilmek ve hazır olmak. Büyük insanlık yüz yıl önce daha büyük bir birikimle kalkışmadı büyük işlere. Güzel günlermiş çünkü ileri atılınmış. Başka bir dünya mümkün denmiş. Şimdi en büyük sıkıntı, insanlığın hafızasını büyük ölçüde yok ettiler. Antikomünizmin büyük başarısıdır bu. Yoksa dediğim gibi, sömürü düzeni bugün yüz yıl öncesine göre daha çürük, daha zayıf. Mesele insanlığın onun karşısına dikilebileceğini yeniden hatırlamasında. Bu da olur…