Ulus olmak yerine halk olmak

Kemal Okuyan'ın "Ulus olmak yerine halk olmak" başlıklı yazısı 19 Ocak 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Önceki gün Diyarbakır’da toplanan muazzam kalabalık bir ilk değil. 20 yıl boyunca bu kentte kitlesel gösteri yapabilme yeteneği hiç azalmadı Kürt ulusal hareketinin.

Ancak bu kez bir ilkten gerçekten söz edebiliriz. Daha önceleri ya görmezden gelinen ya da yalnızca çıkan olaylarla haberleştirilen bu büyük kitle, bu kez “Türk kamuoyu”na da sunuldu.

Görmezden gelenler, yokmuş gibi yapanlar dahil olmak üzere, “farkında olmayanlar”ın üzerine bir şaşkınlık çöktü. Sözcü türünden gazetelerin çabalarına karşın, dün bu gerçekle yüzleşenlerde öfke ve kinden çok aldatılmışlık hissi ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
“Kürt sorunu yok, terör sorunu var” sözü, Evrengillerin “Kürt yok, dağ Türkü var” lafı kadar hükümsüzdür artık.

Dün itibariyle, Kürtler uluslaşma sürecinde önemli bir dönemeci daha aldı.

Dün itibariyle, Türklerin çoktan hallolduğu sanılan uluslaşmasındaki tarihsel “arıza”yı yok sayarak devam etmek olanaksızlaştı.
Kürt sorununun çözüm yoluna girdiği çok tartışmalıdır. Öte yandan yeni türde bir “Türk” sorunu ile karşı karşıya olduğumuz iddiasının tartışılması, karşı çıkılması, güç dayanakları vardır.

Osmanlı’nın kendi kimliğinin en geç farkına varan unsurlarından olan Türkler, imparatorluğun son yarım yüzyılına sığdırılan “Anadolu’nun Müslüman olmayan halklardan arındırılması” operasyonlarının tarihsel sorumluluğunu elbette üzerlerinde taşıyorlar. Bunu emperyalist dünyanın tahrik ve provokasyonlarının belirleyici önemini kavrayan biri olarak yazıyorum.

Öte yandan, Türkler aynı dönemde bir var olma mücadelesinin de içindelerdi. Kemirilen, paylaşılmaya çalışılan bir coğrafyada herkesin “bağımsızlık” türküleri söylediği bir sırada orta yerde kalıverecek, hatta eriyeceklerdi.

Müslüman olmayan Ermeniler ve Rumların Anadolu coğrafyasından dışlanma süreçleri, Arap olmayan Müslümanları Türk kimliğine yaklaştırdı. Çerkesi, Lazı, Azerisi, Boşnağı, bu kimliği var olmanın tek ya da risksiz yolu olarak sahiplendiler. Emperyalist işgale karşı mücadele bu kimliği pekiştirdi.

Ancak herkes bu kimliğin kırılgan özelliklerinin farkındaydı.

Kürtler bu kimliğin parçası olmadılar. Ne ki, çok “özel” ve kartların yeniden karıldığı bir tarihsel kesitte kendi kimlikleriyle hareket etme yeteneği de kazanamadılar.

Türkiye Cumhuriyeti ise hem merkez ulusun aşırı kırılgan yapısı hem de yönetici sınıfın tercihleri nedeniyle Kürtleri eşit unsur olarak kapsayacak bir üst kimlik oluşturmayı beceremedi.

Birleştiremezseniz, dışlarsınız. Bizim tarihimizde daha da fenası yaşandı, inkar!

Geldik bugüne…

Emperyalist barbarlığın ve kapitalist sömürünün yoksullaştırdığı, özgürlüklerini kısıtladığı on milyonlarca insan bu coğrafyada yaşıyor.
Türkü, Kürdü, herkesi bir arada tutacak üst kimlik, birlikte eşitlikçi toplum kurma çabası olabilirdi. Bu olmadı. Şu anda “ulusal kimlik” Kürtleri birleştiriyor, ancak bunun sınırları var.

Sosyalizm dışında bir ayrışmayı engelleyeceği ileri sürülen unsur “din”dir ancak bu da olanaksızdır. Din, zamanında milliyetçiliklerin ortaya çıkmasını engelleyemedi, onları baskılayamaz da… Bu bir Erdoğan-Davutoğlu masalıdır.

Kürtler uluslaştılar. Bugün büyük güçlerin Ortadoğu’yu şekillendirme çabalarından yararlanarak önemli mevziler elde edebilirler. Belirsiz, sancılı ve kaotik bir sürecin içine de sürüklenebilirler.

Barışacakları aktör Erdoğan ve arkadaşlarıdır.

Silahların susmasına, Kürt halkının tarihsel sorunlarına çözüm getirmese de, neden destek olmak gerektiğini defalarca yazdık. Ancak bu barışın bırakın Kürtleri, başka halklara da “umut” olacağı iddiasını kabul etmek çok zor.

Suriye ortada… Müzakerelerde konuşulan Türkiye tasarımı ortada… Büyük Ortadoğu Projesi’nden, Yeni Osmanlı Projesi’nden ve oraya endeksli bir “çözüm”den mi umutlanacağız?
Geçiniz...

Ve şimdi Kürt olmayan “Türkiyeli”lerin krizinden söz ediyoruz.

Bu kriz, bir kez daha başka uluslara düşmanlıkla çözülecekse, vay halimize.

Erdoğan’ın barışının, Türk ve Kürtlerin birbirlerine düşmanlığı ya da savaşına dönüşmesi örneğin…

Bunun bütün koşulları var.

Belli ki Kürt ulusallığı, bütün sınıflı toplumların başına gelen bölünmeyi biraz daha geciktirecek, Kürtlerin sınıfsal farklılıkları siyasal alana gecikerek yansıyacak. Ancak diğer tarafta, Kürt olmayanlarda, bir kez daha yoksulların yoksullara karşı kışkırtıldığı bir kimlik yerine, Anadolu coğrafyasına çok daha uyan bir başka üst kimliğin inşa edilmesinin zamanı geldi.

Özeti, uluslaşma sürecinde arıza çıktı, şimdi halk olmayı denemenin tam zamanıdır.

Emperyalizme, her ırk ve ulustan sömürücüye, emek hırsızına, zalime karşı mücadelede şekillenen bir halk!