Tutanak neden can sıktı?

Kemal Okuyan'ın “Tutanak neden can sıktı?” başlıklı yazısı 14 Mart 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Böylece, İmralı tutanaklarının “kamuoyunu alıştırmak” için basına sızdırıldığı iddiası geçersizleşmiş oldu. Türkiye’de toplumun, önüne konan her şeyi yediğine ilişkin aşırı “kötümser” ya da fazlasıyla “iyimser” değerlendirmelerin ne denli temelsiz olduğu da ortaya çıktı. “Müzakere süreci tıkır tıkır işliyor, tutanakların yayınlanması bu süreci daha da hızlandıracak” diyen de, “halkı şaşkınlık içinde bırakıp istediklerini yapacaklar” diyen de yalanlandı.

İşin gerçeği, tutanakların yayınlanması, görüşmeleri yürüten iki tarafın da canını sıktı. AKP’den hâlâ “bu bir sabotajdı” yakınması gelirken, BDP yönetiminin fazlasıyla mutsuz olduğunu söyleyebiliriz.

Kuşku yok ki, bu iki taraf arasındaki bir görüşmenin tutanağı değil. Öyle olsaydı, birçok kesimin ortaklaştığı “her şey açık yürüsün” talebi ama kasıtla, ama kazara hayata geçmiş olurdu. Oysa basında çıkan belge bir iç değerlendirme. Bu değerlendirme, yalnızca devlet ile Öcalan arasındaki görüşmelerin aktarımından ibaret değil. Onun ötesinde, Öcalan’ın PKK ve BDP yönetimine vermek istediği mesaj ön plana çıkmış.

Zaten müzakere sürecinde varılan anlaşma noktalarına Kandil’e yollanan mektupta yer verildiği biliniyor. Milliyet’te yayınlanan tutanaklarda ise “yol haritası”na ilişkin pek bir şey yok, daha çok Kürt siyasetinin psikolojisine hitap ediliyor ve konumlanılması istenen siyasi hattın koordinatları kabaca tarif ediliyor.

Peki, bu neden sıkıntı yarattı? Neden sızıntıdan kimse memnun değil?

Kimileri ayrıntılara takıldı, örneğin bazı isimlerin zikredilmiş olmasının o kişileri sıkıntıya soktuğu ileri sürüldü. Osman Kavala’nın, MİT Müsteşarı Fidan’ın ya da bir başkasının isminin tutanaklarda geçiyor olmasının o kişilerin de ötesine geçen bir etki yaratması herhalde beklenmiyordur. Tamam, MİT Müsteşarlığı önemli bir makam ama zaten Fidan’ın kendisi öyle pek kendini sakınan biri değil. PKK ile görüşmelerde de öyle, Suriyeli muhaliflerle iş yaparken de öyle. Hep ortalıkta, hep ön planda…
Tutanakların yayınlanmasının can sıkmasının nedeni bu olamaz.
Tutanakların yayınlanmasının sıkıntı yaratmasının bana göre tek nedeni, Öcalan’ın devletle “pazarlık” ve “çözüm” sürecine ilişkin BDP’lileri bilgilendirirken, başka bir “siyasal proje”yi öne çıkarması ve kritik bazı başlıklarda, hem geçmişe hem de geleceğe dönük olarak bir AKP-PKK ittifakından söz etmesidir.

Böyle bir ittifakın varlığı ya da imkan dahilinde olup olmadığı, elbette tartışmalı bir konudur. Ancak tutanaklarda bunun açıkça zikredildiği gerçeğinin tartışılacak tarafı bulunmamaktadır.
Sıkıntı yaratan budur, çünkü her iki tarafın hem siyasal hem de toplumsal etki alanında böyle bir ittifakın meşruiyeti sanıldığından zayıftır.

Seçmen desteği erimeye başlayan AKP’nin “akan kanı durduruyoruz” söyleminin ötesine geçip “yeni bir Türkiye’nin yaratılmasında PKK ya da Öcalan’la işbirliği yapıyoruz” demesi, demesini bırakın, böyle bir görüntünün arkasında durabilmesi olanaksızdır.

Kürt siyaseti açısından da geçmişte AKP’ye dönük “iyimserlik” ve kritik bazı dönemeçlerde hükümeti destekleyen tavıra rağmen, tarihsel bir işbirliğini açıkça savunmanın zorlukları olduğu açıktır. Zamana yayılan, adım adım şekillenen, daha örtülü biçimler alan ve “çözüm”ün kaçınılmaz uzantısı olarak gösterilebilecek bir işbirliğine güçlü bir itiraz olmazdı belki ama tutanaklarda açık, kesin bir biçimde bir “ortaklık” tarifi yapıldığı görülmektedir.

Bu ortaklık, tek başına Kemalistlere, “asker vesayeti”ne dönük eleştirinin dozu artırılarak sindirilemez.

Sıkıntı buradadır.

Tarafların sıkıntı duyduğu bir tasarıma Türkiye solcusunun itiraz ve karşı koyuşuna şaşırmaksa, herhalde saçma olacaktır.

Bana göre, bu ittifakın bir geleceği yok. Hem içsel hem de dışsal nedenlerle…

İşin gerçeği, AKP Türkiyesi’nin de bir geleceği yok. Bu gerici, Amerikancı proje “yıkım” misyonunu tamamladı, şimdi ise kendi yıkımına doğru yol alıyor.

Dolayısıyla Türkiye’de nasıl Birinci Cumhuriyet’in verileriyle siyaset üretip, ittifak peşinde koşmak yanlışsa, AKP rejimini veri alarak proje üretmek de bir o kadar yanlış. Bunu genel geçer bir siyaset kuralı olarak, herkes için söylüyorum.

Bu, aynı zamanda sosyalizm için çıkarılan bir davetiyedir de…