Türkiye’den Mısır’a, Mısır’dan Türkiye’ye!

Düne kadar “bunlar mümkün değil iktidarı bırakmazlar” karamsarlığıyla konuşanlar, iki gündür “gidiciler de, ne zaman ve nasıl”ı tartışmaya başladı.

Tahrir-Taksim, Mursi-Tayyip benzetmesi yapmayanı dost meclislerine sokmuyorlar bile… Mısır’da olduysa, Türkiye’de de olacak!

Genel kanı bu.

Birkaç gün önce Arap Baharı’nın, Yeni Osmanlı projesinin sonuna gelindiğini söylemiştim, dolayısıyla iki ülke arasında bir bağ kurulmasına benim de itirazım yok, tadında bırakıldığı, doğru yerden tutulduğu sürece…

AKP daha şimdiden “bize de böyle yapacaklardı” demeye başladı. Mursi’ye sahip çıkmaya kalktıktan sonra Davutoğlu’nun ağzından gerçeği kabullenmek zorunda kalan hükümet cephesinden “gördünüz mü, masum halk hareketleri deniyor, sonra darbe yapılıyor” suçlaması gecikmedi. Onlar bağı “darbecilik”le kuruyor.

“Ordu halkın sesine kulak verdi” diyerek “bu darbe değil, devrimdir” teşhisini koyanlar bir yandan AKP’nin ekmeğine yağ sürerken, bir yandan da Türkiye’de burjuva laisizminin sınırlarını bir kez daha gösteriyorlar.

Oysa Mısır ordusu, halkın değil, ABD’nin sesini dinliyor. Bu, silahlı kuvvetlere dair önsel bir saptama değil, Mısır’la ilgili bir gerçek!

Bu gerçek, Türkiye’nin de onlarca yıllık pratiğinde açık bir biçimde görülmedi mi!

Mısır ordusu halkın sesine kulak vermiyor, halkın Mursi’yle hesaplaşmayı bir adım daha ileri götürmesinden korkuyor.

ABD’nin de korkusu budur, bu korku nedeniyle beceriksiz ve açgözlü Müslüman Kardeşler iktidarını gözden çıkarmış, ordunun hamlesine “darbe” dememiş ve her zamanki gibi, asker müdahalesine kredi açtığını diplomatik bir dille açıklamıştır. Aynı “nezaket”, Avrupa Birliği için de geçerlidir.

Mısır ordusunun, şimdilik halkı karşısına alması beklenmemelidir. Çünkü bu süreçte devrimci bir seçenek yaratamayan halkın önemli bir kesimi, bardağın dolu tarafına odaklanmış ve kısa sürede büyük nefret uyandıran Mursi’nin gidişini kutlamaya başlamıştır. Ordu ve ABD, halkın tepkisini çekmeden, İslami tonları biraz geriye çekilmiş liberal bir iktidarın yolunu açmayı deneyecek. Başarılı olur veya olmazlar ancak artık Erdoğan’ın devrik arkadaşlarının işinin çok ama çok zor olduğu bellidir.

Bunların Mısır’da pek tabanı olmadığı da görülmüştür. Tahrir’deki muhalif gösterilere karşı düzenlenen “destek” mitinglerinde kayda değer bir kalabalık toplanmamıştı, şimdi de gözaltındaki Mursi için sokağa çıkanların sayısı şaşırtıcı derecede azdır.

Türkiye ile bir benzerlik de budur. “Yüzde 50’yi zor tutuyoruz” diktatörün boş ve ahlaksız tehdidir.

Diktatörün “bana da aynısını yapacaklardı, oyunu bozduk” demesi durumunda ise, solun “ne darbe ne AKP” gibi anlamsız sloganlarla oyalanmak yerine, iktidarın demagojisine bir siyasi seçenek üreterek yanıt vermesi gerekir.

Erdoğan Mursi değildir, yenilgiyi kolay kabullenmeyecektir. Halk, bu zamanı iyi kullanmalı ve daha şimdiden “ABD de Erdoğan’la olmayacağını anladı” demeye başlayan “laik” Amerikancıların, “modern Türkiye”yi sermaye diktasıyla özdeşleştiren Haziran Direnişi hırsızlarının planını bozmalıdır.

Mesele ne “ne darbe, ne AKP” değildir. Darbe, askeri müdahale, şu anda masada değil. Bugünkü konumuz bu uğursuz iktidardan kurtulmaktır. “Darbe iyi mi, kötü mü” tartışmasını bir kenara atıp, halkın çıkarına uymayan bütün seçenekleri eleyecek devrimci bir programın güçlenmesi için tüm olanaklar seferber edilmelidir. Amerikancı bir ordu müdahalesi olasılığından kurtulmanın da tek yolu budur.

Unutmayalım, Mısır’daki askeri müdahale meşrudur. Meşrudur çünkü halk Mursi’ye karşı ayaklanmış, onun istifasını istemiş, ama Amerikancı bazı şahsiyetler dışında iktidar seçeneği yaratamamıştır. Savunma Bakanı’nın açıklaması bu açıdan çok önemlidir. “Biz halkın isteği doğrultusunda hareket ettik, yaptığımız bir kamu hizmetidir”!

Müdahale haklı demiyorum, meşru diyorum!

Mısır halkı eninde sonunda bu kısır döngüyü kıracaktır, buna inanıyorum.

Bize gelince...

AKP deneyini Mısır’a taşıma projesi çöktü.