Türkiye laiktir, laik kalacak!

“Türkiye laiktir, laik kalacak” olağanüstü kötü bir slogan olarak, artık daha az çalınıyor kulağımıza… Statükocuydu her şeyden evvel. Son tahlilde, kitlelere belli bir doğrultuda enerji yüklemeyi hedefler slogan. Mevcut duruma güzellemenin ne kadar cazibesi olabilir ki? Bana daha çok şeytan kovuculuk gibi gelirdi, bir tür haç çıkarma…

Sonra, kimsenin dokunamayacağı, her şeyin üstünde bir kuvvete sırt dayandığını ele verirdi bu slogan. “Çatlasanız da, patlasanızda, laikliğe dokunamazsınız”! Tamam, slogan bir inancı, bir dileği işaret eder ve her durumda başarı garanti değildir. İspanya İç Savaşı’nda, No Pasaran, Geçit Yok, sloganıyla da daha sonra çok dalga geçmişti faşist katiller, “işte geçtik, naber” gibisinden. Ne yapacaktı Cumhuriyetçi güçler? “Geçemeyebilirsiniz” diye bir slogan olabilir miydi? “Faşizmi Kahredebiliriz” mesela! Ancak “Türkiye laiktir, laik kalacak”ta başka bir sakillik vardı, ifadedeki kesinlik mücadele azminden, kararlılık beyanından kaynaklanmıyordu. Kutsallığı fetişleştiren bir ideolojiye karşı alabildiğine kutsallığa, devlet kurumlarının kutsallığına bel bağlayan bir yaklaşım söz konusuydu.

Son olarak, mevcut Türkiye’ye belli bir başlıkta da olsa, düpedüz olumluluk atfediliyordu ki, bu olacak iş değildi. Öncesi bir yana, Milliyetçi Cephe iktidarlarını, 12 Eylül faşizmini, Turgut Özal gericiliğini, Çillerli Erbakanlı yılları yaşayanların Türkiye’deki laikliğe övgü düzmesinde hastalıklı bir yan olduğu açıktı. Bunu söylemekle kuşkusuz bugünkü tablonun öncesiyle aynı olduğunu iddia etmiş olmuyoruz. Dinselleşme yalnızca nicel değil, nitel bir gelişme kaydetti yıllar boyu. Kavramın böyle kullanılmasından rahatsızlık duysam da, Türkiye bundan 40 yıl önce laik bir rejime daha yakındı muhakkak ki. Ama hep söylediğimiz gibi, sömürü düzeninin laiklik ilkesini ayakta tutması mümkün değildi ve bu düzenin dinselleşme karşısında dirençli bir laik model üretmesi de söz konusu olamazdı.

Gelelim Türkiye’de laiklikle ilgili tartışmalara geçmişte mesafeli duranlara. Şimdi unutmuş olabilirler, birçok marksist, konuyla ilgili tartışmalara “Türkiye’de şeriat tehlikesi yok” tezi ile giriş yapardı. İran’dan farklıydık, Türkiye burjuvazisinin şöyle özellikleri vardı, dünya sistemine şuradan bağlıydı vesaire, vesaire, vesaire… Üzerinden epey zaman geçti, “Türban Neyi Örtüyor” broşürünü yayınladığımızda, “tehlikeyi abarttığımız” bile söylenmişti. Oysa türbanın neyi örttüğü belliydi, biz de o broşürle kimi marksistlerin büyük ayıbını gizliyorduk bir bakıma.

Aslında bu çok bilmişler o dönem pek küçümseyip alay ettikleri “Türkiye laiktir laik kalacak”çılarla aynı şeyi savunuyordu: Türkiye’de dinselleşmenin şansı yoktu. Açık konuşalım birileri orduya, diğerleri kapitalizme güveniyordu. Ve ironik bir biçimde Türkiye kapitalizminin dinselleşmeye ihtiyaç duyduğunu, bu nedenle gericiliği bir noktada frenleyemeyeceğini söyleyen bizlere, “bırakın bunları da emek-sermaye mücadelesine odaklanın” denmekteydi. Şaka gibi! Dinselleşmenin tam da emek-sermaye çelişkisinin göbeğinde boy attığını göremeyecek kadar marksistlerdi! Azıcık öğrendilerse, hocaları piyasa tanrısıyla gökyüzü tanrısını yekvücut hale getirip, kendini peygamber yerine koyan diktatörümüze çok şey borçlular.

Gerçekten, “titizliği” ile ünlü bu marksistlerin konuya nasıl yaklaştığını yıllar sonra kağıda döksek, trajikomik bir manzara ile karşılaşırız. Bir bölümü gericiliğin bugünkü noktalara gelinceye kadar kapitalizmin iç dinamiklerinde illa bir yol kazasına uğrayacağını düşünüp, entelektüel risk almaya cesaret edemeyenlerdi; bizse fantezi peşindeydik onlara göre!

Şimdi gelinen noktada yine epeyce ayrı bir yerde duruyoruz. Türkiye’de gericiliğe karşı mücadele ya da laik bir düzen arayışı, konuya duyarlı “en geniş güçlerin” birliği sayesinde mevzi kazanmayacak. Dün “şeriat tehlikesi yok” diyenler, bugün sosyalizm vurgusunu politikasızlık olarak değerlendirirken bir kez daha korkak bir tutum alıyorlar. Türkiye’nin aydınlanmacı birikimi gericiliğe karşı elbette yan yana gelecek, kavga edecek. Ancak bunun başarısı temelde, konunun sınıf boyutuna işaret eden ve dinselleşmenin kapitalizme rağmen değil doğrudan kapitalizmin ihtiyaçlarından kaynaklandığını söyleyenlerin güç kazanıp merkeze yerleşmesine bağlı. Diğer türlü, ilericilik bu ülkede kötürümleşmeye mahkum!

Sözün kısası, Türkiye laik kalmayacak ama mutlaka laik olacak!