Türkiye jeostratejik hesaplara sığmaz

15 Kasım 2012 tarihli Günlük soL Gazetesi'nde BAYKUŞ BAKIŞI adlı köşede yayınlanmıştır. Kemal Okuyan'ın yazılarını soL Gazetesi'nde her gün okuyabilirsiniz.

Bu coğrafya, kuşatılmışların coğrafyasıdır.

Jeostratejik hesapların, geride kalan yüzyıldan bakiye sorunların, emperyalist planların yorduğu, bozduğu bir coğrafya…

Herkes Arap dünyasına odaklandı, haklı olarak. Ancak Azerbaycan'la Ermenistan arasında bir sıcak çatışmanın eli kulağında. ABD emperyalizminin Kafkasya hesapları ile Rusya'nın "bölgesel hegemonya" arayışlarının kötürümleştirip "ehven-i şer"e mahkum ettiği emekçi yığınların şaşkınlığı. Daha da fenası, milyonlarca insanın kolayına kaçıp kendi geleceğini milliyetçi hesaplaşmalara bağlaması…

Kimse Bakü’deki neft işçisi için, Erivan’daki yoksul işsiz için tasalanmayacak. Oyun büyük nasılsa…

Biraz aşağıda İran’daki molla iktidarının kurtlarla dansını göreceksiniz. ABD ve İsrail’in tehdit ettiği bir ülkede “mazlum” duran ve bizler tarafından da batı dünyasına karşı direnişi “meşru” görülen dinci yönetimin bizzat kendi halkına karşı on yıllardır kurt kesildiğini hatırlayarak… O halkın birçok evladının emperyalist ülkelerden fonlanmasına, o ülkelerin parasıyla muhalefet etmesine, hatta çareyi CIA yönlendirmesiyle ülkede karışıklık yaratmakta bulmasına öfkelenerek!

Yarın gerilim yükselecek ve aydınlık bir İran’ın aynı zamanda bağımsız bir İran olabileceğini kimse düşünmeyecek. ABD’nin tehditlerine karşı, “İran’ı İranlılar değiştirir ancak, kahrolsun emperyalizm” diyeceğiz bir kez daha… Tahran’da, Tebriz’de İslam piyasacılığının ezdiği yoksulların çilesi bir türlü gündeme gelmeyecek. Büyük güçler tepişirken…

Irak’ta ise önce işgal tehdidine karşı durmaktı gündem. Sonra işgalciler, onlarla saf tutanlar ve işgale karşı mücadele edenler diye taraflaşıldı. ABD yavaş yavaş çekilince, dengeler yine değişti, İran ve Suriye’ye daha yakın Şii Araplar’la ABD ve Türkiye’ye daha yakın Sünni Arap ve Kürtlerin rekabeti ön plana çıktı. Düne kadar Amerikan işbirlikçisi diye küfredilen Maliki, aniden ABD’nin ve Ankara’nın canını sıkar oldu.

Yarın başka gelişmeler olacak. Ama kimse Musul’daki petrol işçisiyle, Bağdat’ta yağmalanan kentte onuruyla beş parasız yaşamak zorunda kalan eski akademisyenle ilgilenmeyecek. Jeostratejik hesaplar masadayken, kim takar ezilen Arabı!

Suriye’de ABD ile anlaşmaya çalışırken bir anda altındaki halının çekildiğini hisseden Esad yönetiminin kafa tutuşu söz konusu. ABD yanına Türkiye’yi, İsrail’i, Ürdün’ü, Katar’ı almış, Arap Baharı zaferini altın vuruşla kapatmak istiyor.

Rusya ise kendi çıkarları adına, bu kadarına izin vermemek için ve Suriye’ye “himayesi” karşılığında ağır bir fatura çıkarmanın hesaplarını yaparak kararlı duruyor bu kez. Şimdilik.

ABD belası atlatılırsa Rus oligarkları uzun süreden beri ilk kez kapsamlı bir ekonomik giriş yapacaklar bu bölgeye. Ancak ABD saldırganlığının başat tehlike olduğunu bilen birçok kişi, biz dahil, bununla ilgilenmiyor, Vaşington-Telaviv-Ankara üçgenindeki gerici tezgahın bozulması için uğraşıyor. Şam ve Halep’in farklı uluslardan emekçilerinin daha eşitlikçi, özgür bir düzen ihtiyacını bu “büyük güç” hesaplaşmasının içine nasıl yerleştiririz arayışıyla…

Ancak savaş tehdidi, sıcak gelişmeler bu arayışa izin vermiyor.

Bu kuşatılmış coğrafya sürekli sıkıştırılıyor.

Türkiye bu sıkışmayı püskürtebilecek iç dinamiklere, toplumsal yapıya sahip tek bölge ülkesi. Bu ülke Birinci Cumhuriyet-İkinci Cumhuriyet gerilimine, mezhepsel kavgalara, etnik temelli bir ayrışmaya sığmaz. Devrimciye, ilericiye sürekli bu telkin ediliyor ama bu ülkenin böyle bir sıkışmaya mahkumiyetinin sonuçlarını kimse düşünmüyor.

Tüm bu coğrafyanın tek şansı, Türkiye’de “modern sınıf ayrışmaları”na uygun bir taraflaşmanın, diğer başlıklar üzerinde egemenlik kurmasının sağlanmasıdır.

Diğer başlıkları küçümsemiyorum, fazla önemsiyorum. Halkı diğer başlıklardaki tepişmede koruyacak tek şeyin bir sınıf kültürü, emeğin kendi değerlerine ve geleceğine sahip çıkması olduğuna inanıyorum.

Diğeri, kabustur. Diğeri, bölge ülkelerindekinin çok ama çok ötesine geçen bir yıkımı davet etmektir. Bilinmelidir ki, bir ülke ne zaman “jeostrateji”nin konusu haline gelmişse, o ülke siyasetinde ne zamanki global stratejik hesaplar neredeyse tek belirleyen olmuşsa, o ülkenin geleceği mutlaka ve mutlaka kararmıştır.

Türkiye’nin bu tehlikeyi bertaraf edecek toplumsal enerjiisi vardır. Sol bu enerjiye oynamadığı, bu enerjiye odaklanmadığı sürece yalnız kendini değil, bütün bölge halklarının geleceğini riske atacaktır.