Tamamen tesadüf…

Kemal Okuyan'ın “Tamamen tesadüf...” başlıklı yazısı 9 Ocak 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı dinliyoruz. Kozlu’da madende 8 işçinin ölümünden sonra konuşuyor. Üstelik çok konuşuyor, güven veren bir ses tonuyla, her şey yolundaymışçasına… Tam olarak öyle söylemiyor ama “o kadar önlem aldık ki, bu olayın yaşanması tamamen tesadüf” demeye getiriyor.

2011 yılında müfettişlerin hazırladığı raporda ise “burada üzücü bir olay yaşanmaması tamamen tesadüf” diye özellikle vurgulanıyor. Raporda her şey var… Bakan’ın iddia ettiği gibi önlem değil de ihmal cinsinden!

Hızlandırılmış tren kazasından önce TCDD çalışanı arkadaşlarımız “binmeyin, bir sakatlık çıkacak, hatlar bu sürati kaldırmaz” diye bizi uyarırlardı. Hatırlayın, sakatlık çıktı, 2004 yılında Pamukova’da 41 kişi öldü. Önce “takdiri ilahi” dediler, sonra makinistleri suçladılar. Aynı makinistler “kaza olacak” diye hem kamuoyunu hem tanıdıklarını uyarıyorlardı oysa. Zaten dava düştü, olay kapandı. Olayda birinci dereceden sorumlu olan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım neredeyse milli kahraman ilan edilecek, İzmirlilerin karşısına belediye başkan adayı olarak çıkarılacak! TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman ise “başarılı” genel müdür olarak, aradaki kısa görevden alınmayı saymazsak 11 yıldır kurumun başında!

Tesadüflere aldırış etmiyorlar.

Binali Yıldırım’a bağlı bir başka sektörde, Türk Hava Yolları teknik serviste çalışanlar uyarıyor, “işimizi o kadar hızlı yapıyoruz ki, kendi yaptığımız işe güvenmiyoruz” diyorlar. Ve aynı sözcükler: “Bir facia olmaması tamamen tesadüf”!

Şile açıklarındaki kurtarma rezaleti, aradan bir ay geçti ve unutuldu. Teknoloji harikası diye yutturulan kurtarma teknesinin bir sürü eksiği, arızası olduğu ortaya çıktığı gibi, ölen kaptanın “işten atılma” tehdidi ile resmen ittire ittire tekneye bindirildiği anlaşıldı.

Yine tesadüf…

Zorlu Karadeniz’in şimdiye kadar intikam almaması gerçekten tesadüf.

Örgütlülük bu nedenle önemli.

Yalnızca çalışanların değil. Toplumun tüm kesimlerinin.

Bizde THY personeli, örneğin pilotlar, “uçakların bakımı iyi yapılmıyor, uçmuyoruz” dese bir kısım yolcu onları linç etmeye kalkar. “Vatandaş öfkesi”nden kurtulursun, işten atılma tehdidi ile karşılaşırsın. Ancak yolcu destek verse, kimse kolay kolay işten çıkarmayı göze alamayacak.
Çöpçüyü kent sakiniyle, kasiyeri müşteri ile, hekimi hasta ile, sürücüyü yolcu ile, itfaiye emekçisini mahalleliyle karşı karşıya getirerek durumu idare ediyorlar. Olan bir gün tersane emekçisine, bir gün madenciye, bir başka gün inşaat işçisine oluyor.

Çoğunluğu emekçi olan bir nüfusta emekçiyi toplumdan korumak gerekiyor. Çünkü hakkını arayanın üzerine polisten önce ne yazık ki, bencil güdülerle harekete geçen bir “halk” geliyor.

Bu ülkede madenciler için “çok para alıyorlar, daha ne istiyorlar” dendiğini de duyduk, “yerin altına iniyorlarsa iniyorlar, o işi yapmak için binlerce kişi bekliyor” denildiğini de…

Medya ve devletin psikolojik savaş mekanizması, toplumun insani reflekslerini köreltiyor, bencilliğin önünü açıyor.
Ondan sonra Bakan Bey çıkıyor ve “önlem aldık, tesadüf” diyor. “Canım adamlar elllerinden geleni yapmış, kader işte” demeye hazır milyonlara güvenerek…