Takvim yazarının soL'la imtihanı...

Takvim yazarı İsmail Çağlar, soL'un ABD'nin Venezuela'da ve diğer Latin Amerika ülkelerindeki faaliyetlerini, darbe girişimlerini konu alan interaktif haberini okumuş sonra da "ama bunlar Türkiye'de de oluyor" gerekçesiyle soL'u ülke gerçekliğini görmezden gelmekle eleştiren bir yazı yazmış. Başlık da şu: Venezuela’da doğru söyler, Türkiye’de şaşar.

Özetle, ABD ve diğer emperyalist ülkelerin Venezuela'daki faaliyetleri için haber yapıyormuşuz ama "batı"nın AKP iktidarına karşı aynı yöntemleri uygulamasına ses çıkarmıyormuşuz. Dahası, AKP'ye muhalefet ederek emperyalizme hizmet ediyormuşuz.

Sırayla gidelim. 

Önce AKP’nin durumu:

Türkiye’de devrimciler, komünistler emperyalizme, NATO’ya karşı mücadele verirken, bugün AKP’nin önde gelen kadroları onları kafirler diye satırla kovalayan örgütlerde staj yapıyordu.

Türkiye’de belli güce ulaşmış İslamcı siyasi hareketlerin tamamı ABD ve Almanya tarafından desteklendi, paraya boğuldu.

Dinci hareketleri ve dolayısıyla AKP’yi güçlendiren iklimi 12 Eylül faşist darbesi yarattı. 1980 darbesi Amerikancı bir darbeydi.

Erdoğan ve ekibi iktidara ABD ve Avrupa Birliği’nin açık destek ve himayesinde geldi.

Yakın geçmişte ABD’nin bölgesel planlarında rol almak için AKP hükümetinin atmadığı takla kalmadı. Üstlenilen roller sonucu bölge kan gölüne döndü.

AKP’nin militanca savunduğu piyasa ekonomisi, ABD’nin başını çektiği emperyalist sistemin varlık nedenidir.

AKP’yi antikomünizm ve gericilik emperyalizme bağlamaktadır. 

AKP’nin 15 yıldır iktidarda olduğu Türkiye bir NATO ülkesidir. Erdoğan sık sık NATO’yu Türkiye’yi savunmaya çağırmaktadır, ülke sınırları içine NATO füzeleri yerleştirilmesi de Erdoğan’ın fikridir. 

Bunlara rağmen bazı emperyalist ülkelerin bugün Erdoğan’dan rahatsızlık duydukları açık bir gerçektir ve emperyalist dünyada ilk kez olmamaktadır. Rahatsızlığın kaynağı Erdoğan’ın emperyalizm karşıtı bir konuma yerleşmesi değildir. Emperyalist sistemin krizi ve onun içindeki çelişkiler derinleşmiş, bazı emperyalist merkezlerin Erdoğan’ı kontrol yeteneği azalmıştır. Buna güven krizi de diyebiliriz.

Şimdi Venezuela’ya bakalım:

Venezuela’da Chavez başından beri emperyalist çıkarlara karşı mücadele etti, sosyalist olmasa bile halkçı bir politika izledi ve ülkesinde karmaşık bir devrim sürecinin yükselmesinde rol oynadı. 

Chavez’in müttefikleri ABD ve Almanya değil Venezuela halkı, Latin Amerika’nın ilerici örgütleri ve sosyalist Küba’ydı.

ABD Chavez’e karşı darbeler örgütledi, muhalefete para yağdırdı, şimdi olduğu gibi bir iç savaş çıkarmak için büyük kaynaklar ayırdı.

Venezuela’daki iktidarın piyasa ekonomisini sınırlandıran her hamlesine ABD yıkıcı faaliyetleri yoğunlaştırarak yanıt verdi. Burada Venezuela’daki özel sektör ABD’nin en büyük silahıydı. 

Venezuela’da iktidarın zayıf tarafı kapitalist unsurlardan tamamen kopamamasıydı, ülkede Amerikancı müdahalelerin dayanağı bu unsurlar ve onların etkisindeki toplumsal güçlerdi ve hâlâ öyle.

Venezuela’da bir mücadele var ve  bu mücadele yalnızca Venezuela ile ABD arasında değil, onunla beraber ve onun ötesinde emek ile sermaye arasında.

Venezuela’da Chavezci yönetim ABD ile ilişkilerinde hep açık oldu; onunla ilkesiz ve gizli pazarlıklar yürütmedi, bölgedeki diğer ülkelere ABD ile anlaşıp saldırmaya kalkmadı.

AKP iktidarı ile Venezuela arasında bir benzerlik görüyor musunuz? Alakaları yok!

Türkiye ile Venezuela arasında bir benzerlik görüyor musunuz? Elbette.

Elbette çünkü her iki ülkenin halkları emperyalist sistemden zarar görüyor. Her iki ülkede de halk düşmanı darbeler, terör faaliyetleri, iç savaş girişimleri şu ya da bu emperyalist merkez tarafından destekleniyor. Her iki ülkede de yoksulluk ve işsizlik kapitalizmin eseri.

Bize gelince…

Halk düşmanı darbelere her zaman karşı olduk. NATO’ya, NATO’ya üyeliğe, NATO müdahalelerine, NATO operasyonlarına, NATO üslerine. 15 Temmuz 2016’da Amerikancı bir darbe girişimi ile karşı karşıya olduğumuzu söyledik. ABD, Almanya ve diğer ülkelerin kendilerine uygun bir muhalefet tasarlamak için çaba harcadığını her fırsatta vurguladık. Bizim sicilimiz belli.

Ancak emperyalist ülkeler ve uluslararası tekellerin tasarımı olan bir iktidarın yancılarının şimdilerde “emperyalizm” demesini ciddiye almıyoruz. 

Emperyalizm demek aynı zamanda piyasa ekonomisi demek, kapitalizm demek. Gemilerinizi, talan ettiğiniz kamu varlıklarını, yağmaladığınız ülke kaynaklarını bırakın da gelin!