Süreç ve sol konumlanış

Kemal Okuyan’ın “Süreç ve sol konumlanış” başlıklı yazısı 08 Mayıs 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Yeni bir imza metni daha kamuoyuna duyuruldu. İlginç bir metin, bugünkü “barış süreci”ne ilişkin kaygıları pozitif önermelerle dile getiriyor. Beylik kavramlarla konuşacak olursak, stratejik bir çerçeve oluşturmak yerine, taktik bir düzlemde, silahların susmasının yaratacağı olumlu iklimden nasıl yararlanılacağına odaklanılıyor. Siyasi iktidara ve onun hesaplarına ilişkin bir iyimserlik yaratmadığı, temel bazı konularda belirginleşen sağlıklı refleksleri köreltmediği sürece bir sakıncası yok.

Öte yandan stratejik bir çerçeveyi pas geçerek, onu bir kenara koyarak somut, güncel talepler etrafında siyaset yapmanın hem sınırı hem de büyük tehlikesi var.

Ortada daha şimdiden kalıcı olup olmadığını bilmesek de çatışmasızlık haline ulaşmış olan bir süreç var. İster parçalara ayırın, ister bütünlüklü bakın ve ister adına diyalog, ister pazarlık, ister görüşme deyin, silahlı çatışma formatının yerini başka siyaset biçimlerine bırakmaya başlaması, olumlu bir gelişmedir ve hiçbir biçimde sorgulanamaz.

Farklı kesimler bu olumlu gelişmeden farklı “fayda”lar çıkarmaya çalışacaktır. Bu da açık.

Bu tür dönemlerde öncelikli görev, siyasi iktidarın niyetini, süreci nereye taşımak istediğini saptamaktır. AKP’nin Türkiye ve bölge projesi konusunda bir kafa karışıklığına solda izin verilmemeli ve geniş toplumsal kesimlerin aklını hızla açmak için çaba harcanmalıdır.

AKP’nin Türkiye’yi soktuğu gerici ve piyasacı doğrultuda yeni hamleler yapmak istediğinden kuşku duyulabilir mi? AKP’nin ABD ve İsrail ile birlikte bölgesel bir yeniden yapılanma için kanlı ve kirli bir tezgahın içinde olduğu gerçeği görmezden gelinebilir mi? Bu tezgahın gerici ve piyasacı karakteri son derece açık değil mi?

Peki şu ana kadar toplumda bu projeye ilişkin sağlıklı bir reaksiyon örgütlenebilmiş mi?

Hayır!

Kürt düşmanlığıyla sola düşmanlık arasında gidip gelen kişiliksiz ve kriz yaşayan faşizan tepkiler, aydınlanmacı ve antiemperyalist tepkileri hem örtmekte hem de sindirmekte.

Türkiye’nin geleceği solun siyasi iktidarın stratejik hesaplarının karşısına toplumsal ağırlığı da oluşmaya başlayan bir güç olarak dikilip dikilmeyeceğine bağlıdır. Bu görev ertelenemez, alabildiğine yakıcı ve günceldir.

Barış süreci ile de doğrudan bağlantılıdır.

Çatışmasızlık ortamı, ilan edilen herhangi bir “anlaşma” olmadan sağlandı. Bunun kalıcı bir barışa dönüşmesi, siyasi iktidarın stratejik hesaplarının bozulması ile mümkün. Sol böyle bakmak zorunda…

Kürt siyasetinin sürecin zarar görmemesini istemesi, bazı şeyleri zamana bırakması bir yere kadar anlaşılır bir tavır.

Öte yandan sürecin diğer tarafı, yani siyasi iktidar, kendi stratejik hesaplarından milim taviz vermezken, gerici-piyasacı-Amerikancı projesini her geçen gün daha büyük bir küstahlıkla topluma dayatırken, yani “süreç” AKP’nin hedeflerini hiç ama hiç etkilememişken, uzun süredir bir türlü ayağa kalkamamış sol, bu hedeflerle hesaplaşmayı erteleyebilir ya da ihmal edebilir mi?

Eğer Kürt siyaseti bu hedeflere ilişkin tedirginliği paylaşıyorsa ama süreci riske etmek istemiyorsa, soldaki duyarlılıklardan neden rahatsızlık duysun ki? Tam tersine buna sevinmeliler.

Bilinmeli ki, siyasi iktidarın hesabını bozacak olan, onun stratejik tercihlerine karşı koyma iradesinin olgunlaşması, toplumsallaşmasıdır.