Süleyman Şah operasyonu sadece mizah mı?

Şükürler olsun, türbe operasyonunun büyük tepki çeken iç güvenlik yasa tasarısı gündemini örtmek için gerçekleştirildiğini ileri süren pek çıkmadı. Meclis’te iktidar milletvekillerinin  “şiddet yalnız kadına yönelik değil” algısı yaratmak için saldırganlaştığı da söylenmedi henüz.

Belki söylendi de, kimsenin umurunda olmadı tımarhaneye dönmüş ülkemizde.

Zaten hafife alınmasın, türbe nakli önemli. Gülünçlükleriyle önemli, tüm ciddiyetsizliğine rağmen ciddi boyutlarıyla önemli. Kan gölüne dönmüş bir coğrafyada teknik anlamıyla hiçbir değer taşımayan bu nakil işlemi hakkında yeni bir sürü veri dökülecektir ortaya. Gelecek ay bu operasyonla ilgili bir değil, birkaç kitap sürülürse piyasaya hiç şaşırmayın.

Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması önemlidir çünkü, her şeyin ötesinde bir başka ülkenin sınırları içinde gerçekleştirilmiştir. Hangi sınır, hangi Suriye diye sormak belki mümkündür ama unutulmasın ki tersi yöndeki bütün kanlı çabalara karşın, operasyonun geçtiği topraklar uluslararası hukuka göre Suriye Arap Cumhuriyeti’ne aittir. Türkiye Cumhuriyeti, türbeyi 1921’deki anlaşma sonucu kendisine bırakılan bir yerleşimden alıp, Suriye’ye ait bir başka noktaya taşımış, bu hukuku iki kez ihlal etmiştir.

Nakil işlemi, IŞİD’le Türkiye arasındaki bağları bir kez daha teyid ettiği için de önemlidir. TSK, bir mizansenin parçası olarak dahi, şu ana dek IŞİD’le karşı karşıya gelmemeyi becerdiyse, bunda hükümetin ideolojik tercihleri kadar, IŞİD’in belli bölmelerini kendi dış ve iç politika hedefleri için kullanma kararının da etkisi vardır. 

Rojava Kürtlerini baskılamak, bu hedeflerden yalnızca biriydi. En önemlisi mi, çok tartışmalı. ABD’nin IŞİD’in bütünlüğünü bozacağı ve onu istediği gibi yönlendireceği etkili parçalara ayıracağı haberleri geliyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nden Rusya Federasyonu’na, Mısır’dan Pakistan’a yayılmış bir şebekeden söz ediyoruz. AKP bu gücü önemsiyor elbette.

Türkiye içinde de… İç savaşa hazırlandıklarından kuşku duyulmamalı. IŞİD markasıyla ya da değil; Afganistan, Libya, Irak, Suriye’de tecrübe kazanmış binlerce militan Türkiye’ye yerleşti, bunların bir bölümü başka istihbarat örgütleri bir yana, MİT kontrolüne sokuldu.

Türbe, IŞİD’le ilgili hesapların bozulmaması için taşınmıştır.

Örgütle anlaşarak.

Ve bir ay öncesine kadar IŞİD’e karşı Kobani’de savaşan, civardaki başka yerleşimlerde savaşmaya devam eden YPG ile koordinasyon halinde!

Türkiye, YPG’yi PKK’nin bir uzantısı olarak görüyor. Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması sırasında TSK ilk kez açıktan PKK ile işbirliği yapmış oldu. Giderek AKP karşıtı bir konuma doğru kayan Kürt ulusal hareketine dönük bir jest olarak görülebilir bu. Kimin dost, kimin düşman olduğu belirsizleşen bir konjonktüre giriliyor demiştik; ölçek fark etmiyor, iç politika, bölge politikası, dış politika…

AKP’nin bir stratejisi yok, yöntemi var: Herkese oynamak…

Genetik ve sınıfsal nedenlerle komünizm bu tanımın içine girmiyor, giremiyor. Onun dışında, ömrünü uzatmak için kimseden vazgeçmiyor, kimsenin kendisinden vazgeçmemesi için sürekli manevra yapıyor.

IŞİD ve PYD ile aynı anda işbirliği yaparak bir operasyon gerçekleştirmek AKP felsefesidir.

Meclis’te MHP’yi HDP’nin yanına doğru ittirecek bir performans sergileyip, sokakta MHP tabanını aynı HDP’nin üzerine sürmek AKP felsefesidir.

Burada derinlik filan yoktur, gelişkin bir tüccar zihniyeti işbaşındadır.

Tüccar zihniyeti ülkeyi çıldırma noktasına getirmiştir.

Başka şeyler bir yana, bayağı sert ve köşeli bir ideolojik çerçeveye sahip olan bu iktidarın, hasımlarını ideolojik olarak dağıtabilmesi ve referanssız bırakması düşündürücüdür.

Bu bir başarıdır ve belki AKP’nin düşüşü de, bu nedenle olacak, kendi kazdığı kuyuya yuvarlanıverecektir.

Omurgasızlaştırılan siyasette, omurgasız AKP karşıtlığı da kolay tesis edilebilir. Ve herkese oynama konusunda AKP’den daha deneyimli ve ondan çok daha güçlü aktörler mevcuttur bu dünyada!