Sosyalizme dair 
güncel sohbetler (2)

Demokrasiyi paketleyen AKP, şimdi de halkı polise paketletmek için hazırlık yapıyormuş. “Eylem yapma olasılığı olanlar” hakim ya da savcı kararı olmaksızın gözaltına alınabilecekmiş. Birazdan yazmayı düşündüğüm cümlenin orta yerine yerleştireceğim ama parmaklarımdan bilgisayar klavyesine, oradan da kullandığım editör programına henüz aktarılmayan tehlikeli sözcüğün yolculuğunu engellemek de polisin yetki alanına belki girermiş, belki girmezmiş. Polise mukavemetin cezası ağırlaşacak, eylemlerde yüzünü gizleyenlerden bunun hesabı sorulacakmış. Cümle göstericinin çarşafla örtünmesi durumunda, polisin ne yapacağı belli değilmiş. Zaten artık “ampul Tayyip” demek de suçmuş. “Altı ok Kemal” ya da “üç hilal Devlet” demek ise suç olmuyormuş!

Ne yapalım, Erdoğan’ın paketi, polisi, demokrasisi böyle.

Ya sosyalizmin polisi nasıl olacak?

“Sosyalizmde polis olacak mı” diye hemen diklenmesen!

Sosyalizmin de kamu düzenine gereksinimi olacak elbet. Ama sosyalizmde kamu düzeninden diktatörün keyfi anlaşılmayacak.

Sosyalizm, örgütlü toplum demek. Kamu düzeni de öncelikle örgütlü toplumu ilgilendirecek. Mahalle ve işyeri komiteleri, sendikalar, kooperatifler, sanat kolektifleri, öğrenci birlikleri, asker komiteleri tüm toplumu kucaklayan, halk meclislerine temsilcilerini yollayan örgütlenmeler olarak kamu düzeninden, daha doğru bir ifadeyle, toplumsal düzenin sağlıklı işlemesinden sorumlu olacak.

Polis, hem merkezi hem de yerel düzeyde meclislere bağlı, onlar tarafından denetlenen ve yönlendirilen bir kurum haline gelecek.

Deyim yerindeyse, polis halk milisine dönüşecek.

Yine “hayal” mi diyorsun?

Dün başka bir konuda Küba’dan örnek vermiştim. Aslında örnek vermek gerekmiyor. Akıl ve vicdan sahibi olan herkes, toplumun farklı bir biçimde örgütlenmesinin mümkün olduğunu anlar. Mümkün ve gerekli!

Her devlet, şiddet tekelini elinde bulundurmak ister bulundurmaya çalışır. Silahlı kuvvetler, polis bu şiddet tekelinin yansımalarıdır. Ama her devlet, karakterine göre orduya, polise sahiptir.

Sosyalizmde de devletin şiddet tekeli kuracağı açık. Ama kime karşı?

Halk örgütlü olacak, devlet zaten örgütlü emekçi halkın kurumsal yansımasına dönüşecek. Şiddet ya da zor kullanımı, halka karşı değil de halk için, halk düşmanlarına karşı yönelecek.

Örgütlü bir toplum, bu mekanizmanın çürümemesi için tek güvencedir. Örnek vermeyeceğim dedim ama Küba’da her mahallede örgütlü olan ve halkın kendi öz inisiyatifleri olarak işleyen Devrimi Savunma Komiteleri’ni hatırlamak mümkün. Bu komiteler, alkolizm ve uyuşturucu kullanımı gibi birçok toplumsal sorunla beraber yolsuzluk, hırsızlık, aile içi şiddet ve benzeri suçlarla mücadelede görev üstlenmiş durumda.

“Muhalif hareketlere ne yapılacak, onların kendilerini ifade etmesine izin verilecek mi” diye soruyorsun, değil mi?

O zaman, sosyalizmde neyin yasak olacağını hatırlayalım.

Savaş yanlısı propaganda yasak, ırkçılık ve ayrımcılık yasak, emperyalistlerle işbirliği yasak, topluma ait zenginlikleri özelleştirmek yasak, insanın insanı sömürmesi yasak…

Böyle bir düzende polis halkın gözünü çıkarmaz, halka gaz sıkmaz, tecavüzle tehdit etmez, işkenceye yeltenmez.

Çünkü ona, görevinde en büyük yardımcı yine halktır.

Biliyorum, kulağına tuhaf geliyor ama bu artık “halkın polisi”dir.

Ve o da insanca bir düzenden payına düşeni alacak, insanca koşullarda görev yapacak, gerektiğinde hakkını arayacak, örgütlenecek, hakaret edip, hakaret yemek zorunda kalmayacak.