Simide gevrek deriz biz

Canım sıkıldığı zaman gazetecinin İzmir yazısını okurum. Yazdıklarının değil İzmir’in fazlası vardır. Simide gevrek denir, çekirdeğe çiğdem, sigortaya asfalya. Gidiyom, geliyom; domat, uçurtma yerine bayrak…

“Kızlarımızı da tavlayamazsın ha… Canı çekerse o seni tavlar. Liseye giden kızının erkek arkadaşının olması kasmaz babaları, kendilerinin de kız arkadaşı vardı lisedeyken…” 

Doğrudur; kadınları özgürdür, kişiliklidir. Kimi denizinden, kimi uygarlıkların, kültürlerin karışımından der. Gerçeğin yarısıdır bu; üç tarafı denizlerle çevrili, her bir köşesi “karışmış” bir ülkede açıklamaz bazı şeyleri, özgürlük taşardı dört tarafımızdan. İzmir’de kadınları toplumsal yaşamda etkili kılan ekonomik ve tarihsel nedenleri hesap etmeyiz; 1828’de ekmek zammına karşı İzmirli kadınların sokağa döküldüğünü, Halide Edip’in en çarpıcı roman kahramanının bir İzmirli kadın olduğunu, Şükran Kurdakul’un on yıllar önce pek güzel öyküde bir genç işçi kadın için “Karşıyakalı gibi güldü” diye yazdığını hatırlamaz, havası-suyu muhabbetine kaptırıp gideriz.

Kokoreçe “domates” koyup rezil edenlere isyan eder, kentin hızla iç edilmesini görmezden geliriz. İzmirli kadın demiştik; tütün, incir ve üzüm üretimidir ona toplumsal yaşantıda yer açan. Tütünü, inciri, üzümü işleyen kuruluşları kentin tarihinden çıkaracak olsak, Osmanlı döneminde müslüman olmayan nüfusunun açtığı kimi kapıların 20. yüzyılda kadınların suratına hemen kapanacağını düşünmeyiz. Bu işletmeler çoklukla yağmalanmış durumda bugün; boyoz ise yaşıyor hâlâ!

Simide gevrek deriz; TEKEL ve TARİŞ piyasanın insafına terk edilir, özelleştirme furyası İzmir’i vururken pek ses etmeyiz biz! Bundan 37 yıl önce aynı TARİŞ’te Özalcı politikalara karşı ayaklanan işçilere bütün kent sahip çıktığımızı şimdilerde unutmuşuzdur, İZBAN emekçisi greve gittiğinde “olacak iş mi bu” diye homur homur söyleniriz.

“Avanta gıda kolisine değil, oy sandığına atarız oyumuzu”… Bu da doğrudur amma “İzmir de pek köhne kaldı canım” diye yapılan propagandadan etkilenir, oy sandığından çıkan aziz beyefendinin sevgili “cankuş”u binaliyle el ele şehri AVM’lere, plazalara, bol betonlu projelere boğmasına gıkımızı çıkarmayız. Gıda kolisine değil, Cem Uzan’a yüzde 17 veririz. Moderndir, batılıdır! Daha gerilerde Burhan Özfatura da vardır, ayıptır söylemesi. Moderndi, takunyalıydı!

Simide gevrek deriz biz. Lokmaya para ödenmez bu şehirde, rakı içen sapıtmaz, insanlar birbirine kuşkuyla bakmaz. Çünkü henüz eve tıkamadılar İzmirliyi, birlikte zaman geçirmeyi, sohbet etmeyi, eğlenmeyi biliriz.

Şimdilik…

Şimdilik çünkü sermaye İzmir’e fena saldırmakta, İzmirliyse pek oralı olmamaktadır. Gıda kolisinden değil sandıktan çıkanlar bu saldırıya ortakken, “beceriksizlik”ten başka eleştiri gelmez aklımıza. Tramvay hattının yap boza çevrilmesinden rahatsız oluruz da Bayraklı’nın Sancakların ve diğer yağmacılarca işgalini arkamıza denizi alıp manzara gibi seyrederiz.

Evet burada incir pek bulamazsınız, yemiştir o, en güzeli de bardacıktır. Şevketi bostanı, rokası, yeşilliği, otu ve HAYIR’ı boldur. 

Giderek İstanbullusu da bollaşıyor. Kaçan, kaçabilen…

Lakin gelenlere kötü haber, İstanbul’a benzetmek istiyorlar kenti. Daha az güzel değildir de artık yaka silkmeyen kalmadı canım İstanbul’dan. Sermayenin açgözlülüğü bitirdi İstanbul’u şimdi sıra İzmir’de. Köprü açıldı, otoban tamamlanıyor; kapitalizm barbarlıksa İzmir’de son kalan boşluklara dikti gözünü, geliyor son sürat!

Gevreğe simit denmesi yakındır, Üçkuyulara İstinye Park açılabiliyorsa.

Neydi?

Simide gevrek deriz biz, çekirdeğe çiğdem, sigortaya asfalya, domatese domat, Başkanlığa HAYIR!

Lakin dur diyemedik henüz talana, yağmaya, barbarlığa.

İzmir’e yakışan sıfatlardan biri Güzel’dir; kim bilir, belki asfalyalar atar ve yaparız bir güzellik!