Sen bir faşistsin...

Kemal Okuyan'ın “Sen bir faşistsin” başlıklı köşe yazısı 11 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Edebiyatçılığınla, romanlarınla ilgilenmeyi bırakalı çok oldu. Yalnız da değilim, yazıya her şeyin ötesinde değer veren kitapkurtları bile seni “market alıcıları”na terk etti. Ancak belli ki, ne Elif Şafak’la birlikte uzun ömürlü süt gibi sergilendiğiniz raflar ne malum nedenlerle sahip olduğun Nobel ödülü seni tatmin ediyor. Arada, çoğu kez tiksindiğini ima ettiğin, uzak durmaya çalıştığın siyasete bulaşma ihtiyacı hissediyorsun.

Yüksek, küresel siyasete…

Sana da bu yakışır. Raf ömrünü koruman, Nobel’i kucağına tutuşturanların yüzünü kara çıkarmaman için arada büyük laf etmen gerekiyor.
Beraber hareket ettiklerin için de söylenecek çok şey olsa bile öncelik sende. Aynı dili konuşuyoruz, misyonerliğinden en fazla bu ülke etkileniyor, tersi iddia edilse de en çok burada alıcı buluyor marifetlerin.

Sen bir faşistsin…

Bir devlet başkanına “istifa et, yoksa…” tehdidini içeren bir mektup “insani” nedenlerle yazılmaz. Esad ve ailesi için kaygı duyan biri “çekilmezsen sonun Saddam ya da Kaddafi’ye benzeyecek” demez. Aynısını Tayyip Erdoğan da söylüyor her fırsatta. Sana yakıştırdığımızı ondan esirgemiyoruz elbette!

İdam cezasını karşıydın sanırım… Aklımda öyle kalmış. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin asıldı, yaygaracı, ilkel bir şov eşliğinde… Hatırladın mı? Libya’da ise sahiplerin linç ettirmeyi uygun gördüler Kaddafi’yi…

İki “eylem” de görüntülendi bütün ayrıntısıyla. Emperyalizmin insanlığa meydan okuyabilmesi için, “uygar” dünyanın “barbar”ları hangi amaçlar doğrultusunda kullanabileceğinin anlaşılması için… Ve sizin gibilerin o mektubu yazabilmesi için!

Beşer Esad’a kim adına, hangi amaçla yazdınız? Karşındakilerin acımasızlığını mı hatırlatmak istediniz? “Eyy Esad, bunlar Kaddafi’yi yerlerde sürükledi, yaralarını bıçakla deşti, kıçına silah namulusu soktu, sen bunlarla baş edemezsin, zaman varken kaç git” mi diyorsunuz? Diğerleri bir yana, Nobel ödüllü yazarımızın elinden bu kadarı mı geliyor? Düşe düşe “iyi polis” rolüne mi düştün? Durumun buysa, mektubun sonuna “bizden günah gitti, yan odada El-Kaideciler bekliyor” diye eklemeyi de akıl etseydin bari.

Tam olurdu.

“Suriye halkının iyiliği için…” Böyle yazmışsınız Esad’ı istifaya davet ederken. İlginç olmuş. Suriye halkının Esad’ı vahşice öldürmeye hazırlanan “kötü adam”lara terk edilmesini istiyorsun öyle mi? Beşer ve ailesi bir yerlere, örneğin önerdiğin gibi Cezayir’e sığınsın, Suriyeliler ise kafa kesen, okul ve hastane bombalayanlarla baş başa kalsın!

Ağlamak da istiyor musun her zamanki gibi… Sevinçten!

Çok meraklıysan git “Esad’a ölüm”den başka iki sözcüğü yan yana getiremeyenlere propaganda metni yaz, Youtube’a salınan iğrenç görüntülere senaryo yaz ama Suriye halkının iyiliği için mektup yazma. Kimse yemez...

Mektubunuzun her tarafından, her cümlesinden iğrençlik akıyor. Üç gün önce AKP rejimi için “faşist” derken, onun kural tanımazlığına dikkat çekmiştim, işte şimdi sen de arkadaşlarınla birlikte kuralsız saldırıyorsun. Suriye’de olup bitenlere ilişkin azıcık yontulmuş bir yaklaşım geliştirebilirdin, misyonunu gizlemek için, o da yok, gerek görmemişsin.

Sen seni yaratanlar adına açıkça tehdit ediyorsun.

Esad’a alternatif olarak sunduğunuz “tek kişilik hücre” savunduğun dünyanın en rafine, en steril, en gelişkin cezalandırma sistemi değil mi? “Linç edilmekten yırtarsan, seni bekleyen işte budur” demeye getirmişsiniz. Şifre yok, süsleme yok, mistik dekor yok, sana ün getiren hiçbir şey yok! Düz, kuru, kaba tehdit!

Orhan Pamuk, Nobel ödüllü edebiyatçı. Sen gerçekten bir faşistsin!