SEÇİM MEKTUPLARI DOKUZ: TKP'ye oy vermem çünkü...

Türkiye Komünist Partisi, seçim çalışmaları boyunca kendisine oy verilmesi için sayısız neden sıraladı, bunları geniş kitlelerle paylaştı. Kimi örneklerde ikna edici olurken, temas ettiği kesimlerin bir bölümünde kafa karışıklığı yarattı. Ülkemizde insanların geç de olsa kafasının karışmaya başlamasının bile mutlaka bir anlamı var. Bir de "ben oyumu TKP için kullanmayacağım, kullanmam" diyenlerle karşılaşılıyor elbette. Bunlar geniş bir yelpazeye yayılıyor ve oldukça farklı gerekçeler ileri sürüyorlar.

Türkiye Komünist Partisi kadınları dövenlerden, bencillerden, tacizcilerden, haksız olduğu halde üste çıkmaya çalışanlardan oy istemediğini açıklamıştı peşin peşin. Bunları toplayınca bayağı bir sayı çıkıyor ortaya. Öyle ki, bazı dostlarımız "siz çılgın mısınız, böyle çok oy kaybedersiniz" diye uyarma gereksinimi bile duymuşlardı başlangıçta. Adam dolmuşta, otobüste yanındaki kadını sıkıştırabilir, başkalarını rahatsız edebilir ve pekala TKP'ye oy verebilir. Teorik olarak mümkün elbette de, kalsın… Ya da, meğer TKP'nin "sakın oy verme" filmlerinden birine konu olan Emre Belözoğlu'nun başka telefon mesajları da varmış, yakın çevresine, "emre abiniz hiç boyun eğmez, ben tuttum bu tkp'yi" türünden SMS'ler atmaktaymış. Kim bilir!

Ancak şu ana kadar "ben sizin sakın oy verme dediklerinizdenim" diyene rastlamadık.

İşin ilginci AKP'lilere de rastlamıyoruz hâlâ… AKP bir kez daha hükümet olmaya hazırlandığına, en azından seçmen bazında en güçlü parti olduğuna göre, TKP'ye oy vermemenin en yaygın ve ifadesi en kolay gerekçesi, "ben AKP'liyim" demek olabilirdi. Hayır olmuyor. Bu seçim dönemi "normal" bir ülkede yaşansaydı, toplumbilimciler şu sonuca ulaşacaktı hiç kuşkusuz: Türkiye'de nüfusun yüzde 47'si gazeteci ve polislerden oluşuyor. Bu sonuca ulaşacaklardı çünkü AKP miting ve toplantıları dışında sadece bu iki meslekten insanların iktidar partisini savunduğunu saptayacaklardı. Ancak burası Türkiye olduğundan, oy verdiği partiden utananların bu kadar çok olması yadırganmıyor. Gerçi zamanla AKP'lilerin siyaset tartışılan mekanlarda, partileri hakkında atıp tutanlara "hayırlısı neyse o olur" türünden tepkiler vererek asabi liderlerinin yolundan gitmemeyi tercih ettiğini anlayıverdik.

Sokakta, propaganda çalışmaları sırasındaysa AKP'lilerin yalnızca TKP'lileri değil, başka herhangi bir partinin temsilcilerini gördüklerinde kafalarını öne eğip hızlı adımlarla uzaklaştıklarını herkes gözlemiş. Akıllı davranış olarak görülebilir zaman yitirmiyorlar itiş kakışla ve kendilerini hazır hissettiklerinde bire bir çalışmada döktürüyorlar diye… Lakin bir gerçek değişmez: AKP'li seçmen partisinden utanıyor. Kimilerine göre iyi bir şey bu, utanma duygusu insanın yok olmadığını gösterir anlamında. Öyle düşünmediğimi daha önce de yazdım: Bu bile bile ladestir. Oy verdiği partiden utanıp, sonra gidip aynı partiye oy vermek, iyi bir şey değil çok şeydir: Çürüme felaket boyutlara ulaşmıştır!

AKP'ye oy vereceği için TKP'den uzak duranları bir kenara koyalım. İdeolojik referanslarla TKP'ye oy vermeyecek olanlara gelelim.

Birbirleriyle anlaşmışlar gibi, "komünizm öldü…" demekteler.

Anti-komünizmin sözü bu kadar!

Komünizmin öldüğü filan yok ama "komünizmle mücadele"nin düştüğü acınası durumu göstermesi açısından "komünizm öldü ki" gerekçesi çok şey anlatıyor. "Ruhu şad olsun" da gelebilir bunun arkasından, "keşke ölmeseydi" de… Komünizm ölmüşmüş! Dün televizyonda TKP adına konuşan genç arkadaşımızı dinlemeyi beklerken, "yaşayan" anti-komünizmin halini gördük. "Yahu bu adamı bir yerden hatırlıyorum"… Hatırlıyorum ama çıkaramıyorum. Çıkaramıyorum çünkü adam saçını boyamış. Sonra güç bela tanıdım zatı muhteremi: Komünizmle Mücadele Derneklerinin kurucusu Aykut Edibali Millet Partisi adına konuşuyor… Acaba makyaj yapmış Levent Kırca'nın bir parodisi miydi bilemiyorum. Ama can kulağıyla dinledim ve şunu anladım: Bundan sonra anti-komünizm iğrenç medya-polis fabrikasyonlarına daralmıştır. Çok sıkışınca da "komünizm öldü ki" deyiverirler. Bunu diyenler, TKP'ye oy vermeyecekler. Komünizm yaşasaydı, bir düşünürler miydi!

Devam edelim. "Siz bölücüsünüz" diyenlerin sayısında da radikal bir düşüş gözleniyor. "Birlikten yana tek tutarlı siyaset üreten" olduğumuz mu anlaşıldı, yoksa herkesin birbirini "bölücü" diye suçlamasından ırkçı kardeşler yoruldu mu, bunu bilemiyorum. Belki de "gerçekçi" düşünüyorlardır. Her ne olursa olsun, bu seçimlerde TKP'ye oy vermeyecek olanlar içinde "anti-komünist" kampta bulunanların "bölücülük" suçlamasını daha az dillendirebilmeleri güzel bir gelişme…

İdeolojinin, siyasetin dibe vurduğu bir seçim sürecinde ideolojik referanslarla TKP'ye oy vermeyeceklerin sözü işte bunlarla sınırlı.

Peki sonrası…

Liste başı, "oyları bölmeyin"…

Bunu söyleyen CHP'lilerin bir bölümünün son derece samimi olduğu açık. Öyle ki, boş bulunsanız, ağlamaklı bir yüz ifadesiyle, "nasıl anlamazsınız, bu ülkenin son şansı, ne olur oyları bölmeyin"i tekrarlayan kişiye büyük kötülük yaptığınızı bile düşünebilirsiniz. Öte yandan, biraz deşince, "oyları bölmeyin" diyenlerin çok büyük bölümünün seçimlerle tek temas noktasının bu argüman olduğunu dehşetle fark ediyorsunuz. Başka bir şey yapmıyorlar. Çünkü CHP'ye inanmıyorlar. Tartışmak olanaksız, çünkü daha önce vurguladığım gibi, CHP'yi çok iyi biliyorlar. Kazara eleştirmeye kalkarsanız, sizden daha fazla yüklenip, en önemli argümanlarınızı tek tek elinizden alıyorlar. Zaten kendileri de solcu, hatta sosyalistler… Anladığım kadarıyla CHP seçmenleri arasında sosyal demokrat olduğunu söyleyenler azınlıkta, ana gövde "solcuyum, sosyalistim" diyenlerde. İşin ilginci bu partiye oy verenlerden sosyalist olduğunu ilan edenlerin önemli bir bölümü CHP'nin sosyal demokrat bile olmadığını kabul ediyor. İşte bütün mesele burada. TKP'lilere gelip "oyları bölmeyin" diyenler, bunu kendi vicdanlarını rahatlatmak için yapıyorlar. Vicdanlarının rahatsız olması bu anlamda çok iyi. Demek ki rahatsızlar. Rahatsızlar ve sosyalistler varken, komünistler varken, oylarını sosyal demokrat bile olamayan bir partiye vermenin yükünü komünist partisine oy verenlerin sayısını azaltarak hafifletmeye çalışıyorlar!

Geride kalan günlerde "oyları bölmeyin" diyenlere "enerjinizi boşa harcamayın" demekte yarar var. Ne bileyim, Erdoğan İzmir'e geldiğinde bir yerlerde toplanıp protesto gösterisi örgütlesinler, milletvekili adayları Süleyman Çelebi'nin başka birçok kişi ile birlikte TEKEL işçilerine destek verdiği için yargılandığı dava görülürken dayanışma eyleminde adaylarına sahip çıkmayı "oyları bölen TKP"lilere bırakmasınlar. En kötüsü umutsuzluklarını, parlamento aritmetiği üzerine benim küt kafamın hiç basmadığı denklemlerin ardına gizlemeye kalkmasınlar. "Oyları bölmeyin" diye diye insan yüreğiyle aklını bölmeye kalktıklarını artık anlasınlar…

"Ben de sizin gibi, düşünüyorum ama oyları bölmeyin, nasılsa…"

"Nasılsa, barajı geçemeyeceksiniz…"

"Nasılsa, gönüller sizden yana…"

"Nasılsa, TKP rüştünü kanıtladı…"

"Nasılsa, TKP yoluna devam eder…"

TKP yoluna devam eder… Rüşt meselesi ise karışık. TKP kanıtladıysa, boyun eğmeyeceğini, sosyalizm mücadelesinden vazgeçmeyeceğini, küçük hesaplar asla yapmayacağını ve daha güçlü daha etkili bir parti haline gelmek için seferberlik halini sürdüreceğini kanıtladı.

Ya TKP'yi beğenip de "oyları bölmesek" diyenler? Onlar neyi kanıtladı?

Umutsuzluk, yorgunluk ya da başka nedenlerle ellerindeki tek siyaset aracı olan "oy vermek" konusunda dahi bu kadar çekingen, ürkek ve hesapçı olmaya devam ettikleri sürece bu memleketin ayağa kalkmasına hiçbir katkılarının olamayacağını…

Dost acı söyler…

Siz "oyları bölmeyin" diyorsunuz, biz ise acı gerçeği dile getiriyoruz.

Evet, bugün TKP'ye oy vermemenin gerekçelerini sıralıyorduk.

Geriye "bağımsız adaylar" kaldı. Bir başka mektuba...