Şaşıra şaşıra şaşıramamak

Yeni sayılmaz, bunu söyleyeli epey oldu, çünkü o kadar da yeni değildi Kürt siyasetine Türkiye siyasetinin içinde yer açma girişimleri... Ancak üç-dört ay öncesine kadar imkansız görülüyordu. Türkiye'de sosyal demokrasi ve CHP'nin, dolayısıyla sistemin HDP ile birlikte yeniden yapılandırılmak istendiğini ileri sürdüğümüzde, "eşyanın tabiatına aykırı" diyenler olmuştu.

CHP tabanını tanımıyorduk.

Tanıyanlar şimdi şaşkınlık içinde. "Yahu, 80 yaşındaki annem odasından Atatürk resmini indirmez, HDP'ye oy vermeyi düşünüyor" diye hayret edenler var içlerinde.

Hayret edecek ne var?

Türkiye'de milliyetçiliğin sentetikliğini, köksüzlüğünü, temelsizliğini yıllardır yeri geldiğinde yazarız. İyi ki böyle, yoksa bu ölçüde kurcalanan bir coğrafya şimdiye kadar çoktan kan gölüne döner, şimdiye kadar yaşanan acıları, sahnelenen katliamları mumla arardık.

Sonra, milliyetçiliğin liberalizmle akraba olduğunu da biliriz; bildiğimizi de kendimize saklamayız. İkisi de son tahlilde patron sınıfının, burjuvazinin aklıdır; ikisi de aslında birbirine karşıt iki toplumsal sınıf olan emekle sermayeyi uzlaştırma, barıştırma üzerine kuruludur. Hangisi daha iyi diye sormayız, aptal değiliz, biri birini doğurur, diğeri ötekinden beslenir. Buna karşılık, yurtseverlik ve özgürlükçülük; solun değerleridir ve milliyetçilikle ya da liberalizmle alakaları yoktur.

Alakayı kesen, sınıfsal bakıştır.

"Beyaz Türk"ün milliyetçi reflekslerinden söz edilir hep, yoktur demem ama neyse bu saçma tanımla kastedilen nüfus bölmesi, işte orada ciddi liberal yönelimler olduğu unutulmaktadır. Milliyetçilikle liberalizmin karşıt ideolojiler olduğu bir "ulusalcı" ve de "renkli solcu" efsanesidir, gerçek başkadır.

Son aylardaki gelişmelere şaşırıldı diyorduk, egemen sınıfların algı operasyonu yeteneği hafife alınırsa daha çok şaşırılır. Kürt siyaseti büyük deneyim kazandı, Selahattin Demirtaş başarılı ve de ortada on yıllara yayılan bir mücadele var tamam ama bütün bunlar birkaç ayda yaşanan büyük dönüşümü açıklamıyor.

Bir karar, daha doğrusu bir deneme söz konusu. Kürt siyasetine yer açılıyor, hem Erdoğansızlığa bir seçenek hem de düzenin restorasyonuna zemin yaratılması için.

Kürt düşmanlığının törpülenmesi iyi. Normalleşme iyi... Savaş çığlıklarının susması da...

Öte yandan Türkiye'de kapsamlı bir çatışma riski, hatta iç savaş olasılığı azalmıyor, artıyor. Neden hiç düşünüldü mü?

Niyetlerden söz ediliyor... Erdoğan'ın gizli ajandası, Kürt siyasetinin gerçek emelleri... Vardır, yoktur ama mesele bu değil.

Liberalizm kimilerine sevimli gelebilir, hatta hafifsenebilir ama liberalizmin ufku emperyalist dünyadır, tekeller düzenidir. Bu düzen dikiş tutmamakta, bu düzen savaşsız yapamamakta, bu düzen yerelleşme ayağına ülkeleri şirketleştirmekte, bu düzen gericilik üretmekte, bu düzen halkları birbirine düşman etmektedir.

Liberalizmden barış çıkmaz.

Birileri hâlâ bölücülükten dem vuruyor, şaka olmalı. Onu geçtim, bugün HDP'yi temelde Kürt milliyetçiliği ile eleştirmek saçma, HDP tam da liberalizm üzerinden eleştirilmelidir. "Beyaz Türk" tabanda da etkili olan liberalizmle...

"Milliyetçilik ayrıştırır, liberalizm birleştirir", biliyorum böyle bir şablon var liberalizme müsamaha gösterilmesini kabullenen solcunun kafasında. Hiçbir şeyi birleştirmez liberalizm, atomize eder; panzehir filan da değildir.

Ne yapmalı?

Arka planda olanlarla, sermayenin, emperyalist merkezlerin denemeleriyle ilgilenmeyelim. Baş üstüne...

Yarına değil bugüne bakalım. Hay hay...

Ayağımızı yorgana göre uzatalım, kıçımız açıkta kalmasın diye kendimizi şekilden şekile sokalım. Oldu...

Gözlerimizi kapayalım, vazifemizi yapalım. Çok güzel...

İşçi sınıfı filan demeyelim, bugünün gerçeklerine odaklanalım. Şahane...

Sermaye emeği sömürüversin yeter ki vatan bölünmesin. Oh oh...

Halklar kardeş olsun, piyasa coşsun, kazan-kazan yani, yani birileri kazansın birileri kazanda kaynasın. Muhteşem...

Sonra?

Sürekli şaşıralım, hayret edelim.

Ve bir noktada şaşırmayı bile beceremez hale gelelim!