Putin’den Erdoğan’a sevgilerle…

Şimdiye kadar sayısız kez sızlanmıştı Türkiye’yi yönetenler, “bazı müttefiklerimiz terör örgütlerini destekliyor” diye… Açıktan ya da ima yoluyla ABD’yi işaret ettikleri de olurdu. Amerikancılıkta birinci Tansu Çiller’in sevgili paşası Doğan Güreş’in silahlar ABD’den geliyor dediğini hatırlayın. Hiç değişmedi, çatışmaların yoğunlaştığı her dönem “bölücü terör örgütünü destekleyen dış mihraklar”dan dem vuruldu.

Aynı dış mihraklara sınırımızı korusunlar diye çağrı yapıldı, füzeleriyle gelsinlerdi, yetmedi uçaklarıyla kuş uçurmasınlardı, o da yetmedi Suriye’nin içinde güvenliğimizi sağlasınlardı.

PKK ile ilişki kurduğunda dış mihrak, Ankara ile ilişki kurduğunda müttefik ve de stratejik ortak!

Zırvalık.

Bu yazı bugün öne çıkan Kürt örgütlerinin başta ABD olmak üzere, emperyalist merkezlerle olan ilişkilerini konu edinmiyor. “Böyle bir ilişki yok” diyenleri ciddiye almamak, Türkiye’nin NATO ile ilişkisini sorgulamayanların Kürtlerin “dış” bağlantılarına “ihanet” demesini de ikiyüzlülükle açıklamak gerekiyor.

ABD yönetimi mümkün olduğunca çok aktörü kendisine bağlamak istiyor. Açık konuşmak gerekirse, Vaşington kendi hegemonyasını ve tekellerin egemenliğini kabul eden herkesi kendi ittifak sistemi için aday olarak görür, bağlamaya çalışır.

Kabul edenlerin birbirini Amerikancılıkla suçlaması gereksizdir. ABD kapitalist dünyada dış mihrak filan değildir, herkes rahat olsun!

Dünya sistemi biraz sallanıyor, dengeler değişiyor, ABD ve diğer önemli aktörler ittifak sistemini yenilemeye çalışıyor. Pazarlık, rüşvet, şantaj, dost kazığı, aldatma bu işlerin fıtratında var! Emperyalizmin etiği olur mu hiç!

Bugünkü konumuz, ABD’nin dostu, ortağı, müttefiki Türkiye’yi ilk kez bu kadar açıktan rencide etmeyi neden göze aldığıdır.

Daha önce dolayımlarla, yerli işbirlikçilerin aracılığıyla, medya üzerinden mesaj vermeyi tercih eden Amerikan yönetimi bu kez lafını doğrudan söylemeyi tercih etti. Erdoğan’ın “karar verin, sizin dostunuz kim” sorusunu açık yüreklilikle yanıtlayıp “hem Türkiye hem PYD bizim müttefikimizdir” deyiverdi. Üstüne ABD Büyükelçisi'nin Türk Dışişleri'ne çağrılmasının ardından sözcü Kirby "görüşümüzde bir değişiklik yok, PYD bizim müttefikimiz" diye teyid etti.

Diktatörümüzün bunu beklediğini hiç sanmıyorum. Güçlü emperyalist ülkelerin liderleriyle kibir yarıştıran, stratejik değer pazarlayarak işi şımarıklığa vuran, göçmen krizinde herkesin gözü önünde AB’ye şantaj yapan biri olarak, ABD’nin “terörle mücadelesinde Türkiye’nin yanındayız” diye top çevirmesini bekliyordu muhakkak.

Olmadı.

Çünkü Erdoğan savaş uçağı SU-24’ü değil elindeki Rus kartını vurmuştu 24 Kasım’da. Bu Rus kartı, Ankara’ya NATO yerine başka bir eksene yerleşme imkanı tanımıyordu ama bir dizi alanda hareket serbestliği sağlıyor, ABD’yi rahatsız ediyordu. Erdoğan’ın başı ne zaman sıkışsa Putin Rusyası ona el uzatıyor, buna karşılık Rusya ile ABD ilişkilerindeki her gerilimde Erdoğan’ın ABD nezdindeki kredisi artıyordu.

2013 Gezi olaylarının ardından itibarsızlaşan Erdoğan’ın yeniden kıymete binmesine neden olan biraz da Ukrayna’daki gelişmelerdi örneğin. Rusya'nın ABD'nin Kiev'deki renkli devrimine verdiği Kırım yanıtı, Tayyip'i kıymete bindirmişti.

Ancak şimdi ABD, Erdoğan’ın manevra alanının daraldığını biliyor, Putin’in en azından bir süre onun imdadına yetişmeyeceğinden emin.

Aylarca çok ciddi yatırım yaptığı PYD’yi Erdoğan öyle istedi diye gözden çıkarmayacağı zaten belliydi. Belli olanı bu sefer çok açıkça dillendirmiş oldu.

Ayrıca PYD, Suriye’de birbirleriyle doğrudan savaşmaktan mümkün olduğunca kaçınmaya karar veren ve birbirlerine muhtaç olduklarını anlayan Moskova ile Vaşington’un tek ortak paydası olarak önemli bir işlev de görüyor. Her ata oynamak yalnız ABD’ye özgü değil, Kürt siyaseti de kendi ölçek ve düzleminde aynısını yapıyor ve her ne olursa olsun açıkta kalmamayı arzuluyor.

Erdoğan ve “derin” stratejist Davutoğlu’nun PYD’nin Rusya’yla yakınlaşmasının ABD’yi AKP hükümetine mahkum edeceği beklentisinin hiçbir temeli yoktu.

Rusya’nın PYD ile işbirliğinin sınırları olduğunu PYD başta olmak üzere herkes biliyor. Putin Kasım’dan beri Türkiye’nin yalnızlaştırılmasına oynuyor ve “aman bu tuzağa düşmeyin, Rusya ile Türkiye’nin arasının açılmasını ABD istiyor” diyenlere kulak tıkıyor. Erdoğan gidinceye kadar bu politikayı sürdürecekleri anlaşılıyor.

PYD bu anlamda Rusya için geçici değer taşıyor.

Ancak bu kadarı bile Erdoğan’a yetti. Yalnızlığı ve kuşatılmışlığı bir kez daha hissetti.

ABD ile Rusya’yı savaştırmaktı niyeti, şimdilik bu sonucu alamadı. Alamadığı gibi Obama’yla arasına Putin girdi.

Kara kedi de değil bu, irice bir Rus ayısı (*)

 

(*) Hakaret yok burada ne Ruslara ne ayılara… Rusya’nın sembollerindendir. Mişa’yı hatırlayınız 1980 Olimpiyatları’ndan…