Özür Dilemeden Asla!

Danıştay Baskını'na ilişkin tartışmalar sürüyor. "Bu iş bir komediye döndü" demeyen yok. Ancak herkes kendi cephesinden bu komediye birkaç satır ekliyor.

Dinci basının "derin devlet"i adres olarak gösterip rahatlama girişimleri için şimdiye kadar bir şey yazmadıysak, bunun nedeni, yaşanmakta olan sürecin ana halkasının "İran'a karşı halkın kışkırtılması" olduğuna dair mutlak bir kanaatle hareket etmemizdir. Yoksa gericiliğin kendisini "derin devlet"in arkasına gizlemesine izin verecek değiliz.

Hoş, bunu yapamayacak kadar cüsseli ve arkasına gizlenmeye kalktıkları mekanizmalara o kadar bulaşıklar ki...

"Derin devlet" kavramına dönük çekincelerimi bir kenara koyarak, devletin dinci gericilik olmadan asla derinliğe ulaşamayacağını söylemek isterim.

Ama asıl söylemek, daha doğrusu sormak istediğim şu: Şimdiye kadar Türkiye'de kaç kontr-gerillacı suçüstü yakalandı, kaçı hüküm giydi?

Sorum, üç-dört gündür "hani derin devlet yapmıştı" diye yazı yazanlara, en başta da kontr-gerilla kadrolarına arka çıkmak için her tür dezenformasyonu değerlendiren Cumhuriyet gazetesi yönetimine.

Muzaffer Tekin hakim tarafından serbest bırakılınca "derin devlet masum oluyor" öyle mi?

Şimdiye kadar serbest bırakılanların listesi sizde yok mu?

Bunların bir bölümün özgür bırakılmalarını kınayan haberler yapmadınız mı?

Şimdi ne oldu?

Muzaffer Tekin Danıştay saldırısıyla bağlantılıdır ya da değildir. Bir yerden sonra hiç önemi yok. Veli Küçük'ten başlayarak bu olayda adı geçen kişilerin ne ile iştigal ettiklerini herkes biliyor. Bilinen bir başka şey ise, devletin bırakın bu türden önemli kadrolarını, çok daha değersiz ve ordudan değil de sokaktan gelen elemanlarını bile harcamakta son derece isteksiz olduğudur. Kirlenenleri gözden çıkarırlarsa, kirli işlerine kadro bulamazlar.

O yüzden yurt dışında da, Türkiye'de de kontr-gerilla mümkün olduğunca az kelle verir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Türkiye'de din adına cinayet işleyecek insan bulmak zor değildir. Bulunur... Ama şu dönemde, hele devletle hükümet arasında gerilim varken, bu cinayeti işleyen "dinci" şipşak bulunur, varsa arkasındaki örgüt de...

Danıştay baskınının faili Alpli Arslanlı kişinin ilişki ve önceki eylem görüntüleri fazlasıyla kurumsal bağlantılı bir profil çiziyor. Neden yakalandığını bilemeyiz. İki olasılık var. Ya ağırlıklı olarak Fethullahçıların elinde olan emniyet böyle bir eylemi bekliyordu ve oyunu bozmaya kalktı ya da bu işin planlayıcıları aynı zamanda kendi içlerinde bir tasfiye operasyonu da yapmak istediler. Bu olasılık ciddiye alınmalı çünkü Şemdinli sonrasında da, şimdiki örnekte de ordu içindeki bir çekişmenin belirtilerine rastlıyoruz.

Bu kadarı önemli değil.

Sonuçta hükümet can havliyle bir karşı atağa kalktı ve Danıştay baskınının şokunu atlatmayı becerdi.

Yapabileceği bu kadardı. Ne bekleniyordu? Ağar'dan, Çiller'den hesap soramamış bir ülkede onlarca yolsuzluğa bulaşmış ve gerici örgütlenmelerin karanlık dehlizinden gelen bir hükümet "işte devletin içindeki suç odakları" diye üst düzey bir takım adamları kulağından tutup Cumhurbaşkanı'nın önüne mi atacaktı?

Olabilecek kadarı olmuştur. Karşılıklı denemeler yapılmış, mesajlar verilmiş, bir sonraki hamleye kadar herkes geri çekilmiştir. Bir sonraki için çok beklemeyeceğiz ancak benim asıl beklediğim, çete ya da kontr-gerilla avukatlığı yapan Cumhuriyet gazetesinin okurlarında özür dilemeden bir daha 1 Mayıs ya da 16 Mart katliamı haberlerine yer vermemesi, Bahçelievler'de kontr-gerilla birimlerince öldürülen 7 TİP'liyle ilgili yazı dizileri hazırlatmamasıdır.

Şık olmaz...