Otoriteyi gördüm mü dayanamam!

“Helal olsun Ukraynalılara, polisi amma madara etmişler…” Böyle konuşuluyor. Solculuk, devrimcilik, dilerseniz insanlık, polisi madara etmeye daraltılıyor. Bir de üstüne ne deniyor “Ukrayna’nın Gezi’si”!

Çünkü Kiyiv’de de Taksim’de de otoriteye başkaldırı vardı, barikat vardı… Geçtiğimiz haftalarda “solumsu” internet sitelerinden birinde “Ne yazık ki Gezi’deki kadar genç yok” diye hayıflanılıyor ama her ikisinde de Avrupa Birliği tutkusunun ortak olduğu müjdeleniyordu. Haziran Direnişi’nde Avrupa Birlikçilik. İyiymiş!

Böyle işte… Nerede hareket, nerede muhalefet, orada bereket!

Toplumsal hayata, siyasi dinamiklere hastalıklı bakış açısı.

Polise, devlet kurumlarına, iktidara dönük tepkinin kaynağını unutmak, kendini “karşı” olmakla tanımlamak.

Evet, Ukrayna’da sokağa Avrupa Birliği ile ilgili anlaşmanın imzalanmaması nedeniyle döküldü insanlar. Bu tavır, Ukrayna’daki iktidarı doğruya taşımıyor ama sokak hareketini fena halde lekeliyor. Zaten liboşlar, faşistler, monarşi yanlıları öne çıkıyor polisle sürmekte olan ve giderek şiddetlenen çatışmalarda.

Geçmişi var Ukrayna’da Sorosçu sokak muhalefetinin. “Turuncu Devrim” başarıya ulaşmıştı hatırlanacağı üzere… Çok kaba bir tasnifle, iktidar bir batıcıların bir Rusçuların eline geçiyordu. Şimdi bir kez daha Amerikancı, Avrupacı muhalefet, iktidarı sıkıştırıyor.

Muhalefeti sağlıklı bir çizgiye çekebilecek kimse yok hareketin içinde. Hükümet ise piyasacı, Rusçu, zorba karakter taşıyor. Sınıf karakteri belli, ideolojisi belli.

Bu mücadelede antiemperyalizm kendini sağlıklı bir sınıfsal zeminde ve Rus milliyetçiliğiyle flört etmeden var etmek durumunda. Bu saatten sonra elbette zor. Çünkü sokakları otorite karşıtlığı sosuna bulanmış işbirlikçi bir güruh tutuyor.

Sempatikler mi? Sürekli fotoğraf geçiyor ajanslar, kâh polisi altlarına almış sopalarla vuruyor, kâh saldırıya geçmiş üç-beş robokopu kovalıyorlar. Belki bir süre önce bir göçmeni dövüyorlardı aynı maharetle, belki de o polisle birlikte saldırıyorlardı acımasızca grevci işçilere…

Otorite düşmanlığı, bu karmaşık dünyada racon kesme kültürü olabilir ancak.

Suriye’de, siyasi ve ideolojik hesaplarla muhalifleri tutan ya da kollayan (şimdi bir bölümü arazi oldu ama…) solcuların yanı sıra, sırf devlet güçlerine karşı mücadele ettikleri için besleme teröristlere hoşgörüyle bakan bir sürü kişi vardı başlangıçta. Sonraları midesi kaldırmadı çoğunun.

Muhalif konumlanış, devrimci bir tutum için yeterli değil. Hatta devrimci bir tutum, muhalif bir konumlanışla açıklanamaz. Doğrultunuz ve saflaşmanın neresinde durduğunuz önemli. Türkiye solcusunun polise her taş atana sempatiyle bakmaktan vazgeçmesi ve artık biraz daha seçici, titiz, tutarlı olması gerekmekte.

Eline her silah alan, insanlığın kurtuluşuna hizmet etseydi, dünya bu halde olmaz, ne bileyim diktatörün ismi sazan balığına verilmezdi. Öyle değil mi?