ÖDP Kongresi: Kolay gelsin...

Özgürlük ve Dayanışma Partisi'ne geçmişte demediğimizi bırakmamıştık, hoş karşılıklıydı "iltifatlarımız", bizim de işitmediğimiz kalmamıştı. Bu nedenle dün yeni bir sayfa açan tüm ÖDP'lilere içtenlikle kolay gelsin ve başarılar diler duruma gelmiş olmamız az şey değil.

Nihayetinde iki farklı parti TKP ve ÖDP. Programları farklı, siyaset tarzları, gelenekleri... Ufuk Uras Genel Başkan'ken de böyleydi, şimdi de. Fark nerede?

Geçmişte ÖDP'nin "büyük kazanımı" olduğu öne sürülen "çokseslilik"ten belirsizlik, belirsizlikten ise baskın bir liberal ton çıkıyordu. Ve aslında dışarıdan bakıldığında, siyasal açıdan ortada bir çokseslilik yoktu, bir tek liberalizmin sesi duyuluyordu. Bu sesten rahatsızlık duyanların bir bölümü zaman içinde partiyi terk etti, önemli bir bölüm ise çeşitli nedenlerle bir "kopma"yı engellemeye çalıştı, belki kulaklarını o sese tıkadı, belki de o kadar rahatsız olmadı duyduklarından...

Bir başka partinin iç işlerine karışmak yakışık almaz. Bununla birlikte, çokseslilik adına ÖDP'den sadece liberalizmin sesi yükseldiği dönemde verdiğimiz tepki ile artık eskisi kadar çoksesli olmadığı için kimilerince eleştirilen ÖDP'de liberalizmin sesinin kısılmış olması ve daha önce arkada kalmış seslerin duyulmasına göstereceğimiz tepki elbette farklı olacaktı.

Bugün ÖDP'de kalan, sorumluluk alan dostlarımızın "ÖDP her zaman devrimciydi" demesinden ya da "ÖDP'nin geçmişi filancaya indirgenemez" itirazını dillendirmelerinden rahatsızlık duyacak değiliz. Kendi algımızdan söz ediyoruz. Son tahlilde dışarıdan konuştuğumuz açık. Zaten farklı konumlanışlarda olup da geçmişi bu konumlanışların şekillendirdiği yargılarla tartışmanın bir sınırı olmalı.

Büyük önemi de yok.

ÖDP, ama içinde devrimci karakterini, namusunu ve ruhunu koruyanların kendilerini hazır hissetmeleri, ama partiye uzun süre damga vuran bir eğilimin siyasal ve ideolojik provokasyonlarının bir noktadan sonra dayanılmaz hale gelmesi, ama sol içi dengelerdeki değişim nedeniyle, yeni bir döneme girdi.

Önemli olan budur ve bunun sonuçlarıdır.

Daha önce de söylediğimiz gibi, "biz farklı partileriz, tercihlere saygı duyarız"dan ibaret değil konu. Bir partide sosyal demokratımsı bir eğilimin mi, devrimci, sosyalizan bir eğilimin mi ağırlık kazanacağı elbette "fark" eder.

Bu nedenle, hoşnut olduğumuzu gizlememizin anlamı yok.

Farklar orta yerde duruyor. Üstelik TKP ile ÖDP arasındaki farkların, ÖDP artık daha parti gibi hareket edeceğinden, daha açık ve belirgin hale gelmesi beklenir.

Bununla birlikte, farklılıkları belli olan ve bu farklılıkların kısa erimde kapanması konusunda birbirinden beklentisi olmayan, aynı alana oynamanın kaçınılmaz gerilimini yaşamayan partilerin yaşamsal önemi olan başlıklarda ortak doğrultu yakalamaları ve aralarındaki açıyı bu ortak doğrultunun çıkarları için bir avantaja dönüştürmeleri mümkündür.

TKP, önümüzdeki dönem ÖDP'ye böyle bakacak, bu perspektifle anlamaya çalışacaktır.

Şu son dönemde, dünkü kongrede "eşitlik, özgürlük, devrim" sloganıyla ÖDP'ye sahip çıkan kadro birikiminden yalnızca dürüstlük ve samimiyet gördük. Belki de hepsinin ötesinde önem taşıyan bu.

Farklılıklarımız baki, siyasal ve ideolojik kimliğimizin vazgeçilmez parçası olduğunu düşündüğümüz farklılıklara dokundurtmayız, kimse dokundurtmaz. Ama çürütücü bir siyasal ortamda "dürüstlük ve samimiyet" duygusunu da önemser, o duygunun kaynağına da dokundurtmayız.

Size kolay gelsin dostlar...

Sana da sevgili Alper! Tekelci medyamız "ÖDP'nin başına İmam Hatipli geldi" başlığıyla savaş baltasını daha ilk günden çıkardı. Boşver, tarih şahidimizdir, sizin oralarda papaz okulundan bile has devrimci çıktığını biliyorduk zaten!

[email protected]